Tak şak YÖK’e alternatif: Ortak yaşam ilkeleri
Fotoğraf: Envato
12 Eylül’ün en kalıcı kurumu YÖK ise en yansıtıcı görünümü de YÖK Başkanı Doğramacı ve üyelerinin darbeci Evren’in önünde el pençe sıraya girmeleriydi. 1990’ların faili meçhulleri 12 Eylül’ün devamı ve daha ağırıydı. Tansu hanım tak söyler, Güreş Paşa şak operasyonları yapardı. Bugünü yansıtan en iyi karelerden biri ise Diyanet İşleri Başkanı, protokolde başkanın hemen yanında öne çıkarken YÖK Başkanı ve üyelerinin el pençe halleridir. Erdoğan “tak” demeden YÖK Başkanı Saraç ve savcılar “şak” diye harekete geçiyor. İçişleri Bakanı bile YÖK’e emir veriyor. Dahası rektörlere “havanın nemi” bile yetiyor. “Gerçek akademisyenler” başkanlığa (halifeliğe) “biat” açıklamalarında bulunuyor, iç çatışmalarda yer almaya hazır oldukları, yüksek makamlara aday oldukları arzuhallerini açıklıyorlar.
Üniversitelerin çoğu tarikatlara teslim edilmiş durumda, ilahiyatçılar hem teolog hem filozofluk taslıyor, hem bilim kişisi hem tarikatçılar. Ülke politikaları artık bilim ve akılla değil şak şakçılarla çözülmeye çalışıyor, YÖK ve savcılar da yetmiyor, Peker gibi isimler mafyavari tehdit ve baskı yolu olarak öne çıkarılıyor.
Eğitim Sen Yükseköğretim Bürosu 2011’den başlayarak üç yıllık bir çalışma sonunda 2014 Mayısı’nda bugünkü yaşananları da önceden öngörerek üniversiteler için üstten ve dıştan denetim ve disiplin yerine “Ortak Yaşam İlkeleri” önermişti:
“İçinde bulunduğumuz toplumsal, siyasal ve ekonomik ilişkiler sistemi; üniversitenin işlevlerini her geçen gün dönüştürerek üniversiteleri, muktedirlerin hakikat olarak gördüğünü topluma sunmak için araçsallaştırdıkları bir kuruma indirgemekte ve üniversitelerin varlık nedenini ortadan kaldırmaktadır. (…) Eğitim Sen:
* Üniversiteleri düzenleyen kuralların güvenlik ve disiplin sorununa indirgenmesini reddetmekte;
* Disiplin yönetmeliklerinin tamamının kaldırılmasını savunmakta;
* Üniversitelerde yaşamı ve ilişkileri düzenleyen kuralların üniversite bileşenlerince hayata geçirilecek ortak yaşam ilkelerini temel alması gerektiğini savunmaktadır.”
“Ortak Yaşam İlkeleri”nin hayata geçirilebilmesi, bilim ve üniversitelerin geliştirilebilmesi için “Devlete ve üniversite yönetimlerine düşen görev ve yükümlülükler” bulunmaktadır: (…) “Üniversiteler, fikirlerin özgürce açıklanmasını teşvik etmeli, bunun için gerekli tüm araçları ve ortamı sağlamalıdır. Üniversiteler, akademik personelin işini veya konumunu kaybetme baskısı olmadan yeni, tartışmalı veya tutulmayan fikirler üretmesini güvence altına almalı; hiç kimse fikir veya araştırmalarından dolayı soruşturulmamalıdır. Öğrencilerin öğrenme, araştırma, eleştirme, kendilerini veya konumunu kaybetme baskısı olmadan yeni, tartışmalı veya tutulmayan fikirler üretmesini güvence altına almalı; hiç kimse fikir veya araştırmalarından dolayı soruşturulmamalıdır. Öğrencilerin öğrenme, araştırma, eleştirme, kendilerini geliştirmeleri, düşünsel, bilimsel, felsefi, sanatsal etkinlikleri engellenmemeli; izin ya da onay mekanizmalarına tabi tutularak kısıtlanmamalı; öğrenciler bu etkinliklerinden dolayı soruşturulmamalı, öğrencilikle ilgili haklarından mahrum bırakılmamalıdır. ÖGB, polis, kamera düzenekleri düşünce ve ifade özgürlüğünü baskılama araçları olduğundan kurumlar bu tür araçlardan arındırılmalıdır. Şiddet ögesi içermeyen kültürel, sanatsal, bilimsel ve politik etkinlikler izleme, kayıt, soruşturma gibi yollarla baskı altına alınmamalıdır.
n Üniversite yönetimleri, dışarıdan gelebilecek herhangi bir siyasal baskı ve kendi kurumsal özerkliğinin ya da insan haklarının ihlali karşısında sessizliğini bozmalıdır (Lima, m.15).” (…)
Burada sayılan ne varsa Türkiye’de tersi bir süreç yaşanıyor.
Başkanın ve savcıların yanlış ve baskıcı tutumlarını eleştirebiliriz ve aşabiliriz de buradaki en önemli güçlük YÖK’ün bilimsel özgürlük ve kurumsal özerklik düşmanlığı olup tam da darbenin ve baskı organlarının ajanlığını yaptığını bir kez daha göstermektedir.
Bugün yaşadıklarımız üniversiteler için utanç verici olduğu kadar 12 Eylül’den bile daha ağır bir totaliterleşme sürecini göstermekte, devrimlerin daha da yaklaştığını işaret etmektedir.
*Tam metne eğitim sen web sayfasından ulaşabilirsiniz.
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15
- Aileler çocuklarını MEB’den kurtarmaya çalışıyor: MEB eğitime, çocuklara, topluma zararlı hale mi geldi? 13 Eylül 2024 04:42
- Eğitimin sorunlarından öğretmenler ve müdür yardımcıları da mağdur 06 Eylül 2024 04:41
- Atamaların değeri değersizleştirilmesi üzerine 30 Ağustos 2024 04:44