Bir gazeteciden ‘terörist’ yaratan karanlık
Fotoğraf: Envato
Türkiye’de devlet görevlilerinin faili olduğu suçlar için cezasızlık fiili bir norm haline gelirken, aralarında gazetecilerin de bulunduğu birçok kesim açısından ise, ortada kesinleşmiş bir ceza olmadığı halde cezaevinde tutulmak bir norm haline getirildi.
Bunu geçtiğimiz pazar günü Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin organize ettiği ve Bakırköy Belediyesinin ev sahipliği yaptığı ‘Türkiye’de Gazeteci Olmak, Gazeteci Ölmek’ başlıklı forumda meslek büyüklerimizden Altan Öymen çok çarpıcı biçimde dile getirdi: “Kapılarında cezaevi yazıyor ama, içlerine doldurulmuş olan gazeteciler cezasızlar. Haklarında öne sürülen suçlar bir cezaya bağlanmamış, ama infaz ediliyor.”
Devletin güvenlik güçlerinin sokağa çıkma yasağının uygulandığı il ve ilçelerde uyguladığı şiddet bırakalım bir cezai soruşturmanın konusu olmayı, devletin zirvesi tarafından övgüyle karşılanıp teşvik edilirken, bu pratiği haberleriyle teşhir eden meslektaşlarımızın son olarak imc TV Kameramanı Refik Tekin örneğinde görüldüğü gibi devlet kurşunlarının hedefi oluyor. Yetmiyor yaralı halde darbediliyor, sürükleniyor.
Son olarak da Mardin Emniyet Müdürlüğüne bilgilendirme yazısı gönderen Şırnak Emniyet Müdürlüğünün, meslektaşımız Refik Tekin’i “Bölücü terör örgütü mensubu” olarak gösterdiği ortaya çıktı.
İlgili yazı şöyle: “…şahsın İMC TV muhabiri olduğu yönünde bilgiler elde edilmiştir. Yaralı BTÖ mensubu Refik Tekin isimli şahsın Cizre Devlet Hastanesinde müdahalesi yapıldıktan sonra şahsın ileri tedavisinin devamı için Mardin Devlet Hastanesine sevk edilmiştir.”
Suç üretme keyfiyetine bakar mısınız? Bunu hiçbir somut delile dayandırmadan yazan Şırnak Emniyeti ile Refik Tekin yaralandıktan sonra kendisi hakkında, “Çatışma alanındaki yaralı teröristler arasında bir televizyon kanalında kameraman olduğu ileri sürülen bir kişinin de yer aldığı” diye haber servis eden Anadolu Ajansı aynı suçu birlikte üretiyorlar.
Refik Tekin çok açık ki, İsmet Berkan gibi zırhlı aracın içinde iliştirilmiş bir formatta değil de, o zırhlı aracın hedefindeki gazeteci olduğu için bu kadar kolay suçlanmaktadır.
Hatırlanacağı gibi, Diyarbakır’da 16 Aralık’ta, Sur ilçesinde devam eden abluka ve saldırılara yönelik protesto eylemini takip ettiği sırada ‘heyecanlı tavırları’ nedeniyle ‘makul şüphe’ gerekçesiyle gözaltına alınan JİNHA Muhabiri Beritan Canözer de, “Örgüte yardım etmek”ten tutuklanmıştı.
Yakın zamanda başka Kürt basın emekçisi arkadaşlarımızın da görev yaparken gözaltına alınıp, ardından da sosyal medya paylaşımlarının içerikleri incelenerek haklarında suç icat edilip tutuklandıkları biliniyor.
Türkiye’de bir dönemin hakim siyasi referansları ile basın rejimi arasındaki belirleyici ilişkinin tarihini bilenler, bugün Refik Tekin’e yönelik devreye sokulan suç üretme refleksinin arkasındaki siyasi etkileri görmekte de zorlanmıyorlar kuşkusuz.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, 2005 ile 2009 arasındaki siyasi iklim farkının hukuki karşılıklarına hatırlayalım.
Dönemin Başbakanı Erdoğan, 2005 yılında Diyarbakır’da “Kürt sorunu benim de sorunumdur”, “Geçmişte yapılan hataları yok saymak büyük devletlere yakışmaz” dediğinde barışın konuşulması açısından farklı bir süreç yaşanırken, iktidarın barışın savunulmasını adeta suç ile eş değer hale getirmesi ve o dönemin ‘buzdolabı’ politikasını devreye sokmasıyla birlikte Kürt siyasiler, milletvekilleri, gazeteciler, belediye başkanları, hukukçular tutuklandı.
2009 yılında düğmesine basılan KCK operasyonları sürecinde 20 Aralık 2011 günü ‘KCK basın davası’ kapsamında 44 gazeteci gözaltına alındı ve 36’sı tutuklandı. Meslektaşlarımızın haklarında hükme bağlanmış bir ceza olmadığı halde, kimisi daha az, kimisi daha fazla olmak üzere ortalama 2’şer yıl hapis yattılar.
Aynı muamele, ilgisiz bir biçimde Ergenekon davasına monte edilen meslektaşlarımız için de geçerliydi. Bir gün önce gazeteci olarak işinin başında olanlar, bir anda ‘terörist’ ilan edilerek uydurulmuş suçlarla cezaevlerine konuldular.
Rakel Dink’in, eşi Hrant Dink’in katledilmesinin ardından söylediği “Bir bebekten katil yaratan karanlık” sözü hafızalarımıza kazınmıştı. Gazetecileri ‘terörist’ ilan ederek tutuklayan karanlık da aynı karanlık.
Ama biz bu karanlığa teslim olmayız!
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00
- Barışa kapı açmak mı, süreci yönetmek mi? 14 Ekim 2024 05:00