12 Şubat 2016

‘Ek zam’ sadece işçilerin ihtiyacı mı?

İşçiler 2016’nın başından beri “ek zam” talebini öne sürüyor. Sadece öne sürmekle de kalmıyor, kimi işletmelerde eyleme geçerek, taleplerini patronlara söyleyerek ya da yazılı ileterek, direnişler yapmaya da yöneliyorlar.

Geçtiğimiz yıl metal mücadelesinin lider işçileri olarak öne çıkan Renault işçileri, ‘ek zam’ talebi mücadelesinin de önünde yer alıyor. Nitekim Renault fabrikalarında işçilerin, “Ek zam yoksa fazla mesai de yok!” şiarıyla başlattıkları mücadelede, üretim durma aşamasına yaklaşmış. Başka pek çok işletmede de bir gözleri Renault’da olan işçilerin, “ek zam” talebi için mücadeleye hazırlandıkları haberleri geliyor. Gazetemizin okurları bu gelişmeleri, yapılan haberlerden ve işçi mektuplarından biliyor.

İŞÇİLER NEDEN ‘EK ZAM’ İSTİYOR?

İşçiler ek zammı, “sorun çıksın” ya da “paragöz” oldukları için istemiyor. Tersine işçiler;
-    “Beklenen enflasyona” bağlanan ve sendikal bürokrasinin ihanetiyle de “satış sözleşmesi” olarak bağıtlanan sözleşmelerin artan fiyatlar karşısında tamamen erimesi, gerçek ücretlerin hızlı bir biçimde düşmüş olması
-    Son aylarda ekmek, et başta olmak üzere emekçilerin tükettiği başlıca gıda maddelerindeki fiyat artışlarının baş döndürücü bir hızla artması; örneğin ekmeğe yüzde 25-33, yaş meyve ve sebze fiyatlarına aylık zamların yüzde 30-40’lara varması,
-    Harçlara, cezalara, vergilere, elektriğe, ulaşıma, sigara, içki gibi mallara hükümetin yaptığı zamlar ve nihayet resmi enflasyonun yüzde 10’a dayanması (Bu, emekçinin enflasyonunun yüzde 20’lere varması demektir) nedeniyle “ek zam” istemektedir.

Kısacası işçiler, ancak “ek zam” talepleri yerine gelirse, geçim koşullarının az çok katlanılır bir düzeye çıkacağını düşündükleri için “ek zam”da ısrar etmektedir.

KAMU EMEKÇİLERİNİN VE EMEKLİLERİN ‘EK ZAM’ İHTİYACI YOK MU?

İşçiler arasında “ek zam” tartışması giderek büyümektedir ama açlık sınırının altında yaşayan emekliler ve son iki toplusözleşmesi satış sözleşmesi olarak gerçekleşen kamu emekçilerinin “ek zam” anlamına gelecek bir girişimleri görülmemektedir.

Oysa bu emekçi kesimler de işçilerle aynı marketlerden, aynı pazarlardan alışveriş etmektedir ve onların da geçim koşulları hızla kötüleşmektedir. Yani bugünkü geçim seviyelerini korumak için bile “ek zam”a ihtiyaçları vardır.

Elbette ki artık kimse Memur-Sen’den, Hükümetin karşısına çıkıp, “Yaşam koşullarımızın az çok iyileşmesi için biz de ek zam istiyoruz” demesini beklemiyor. Ama KESK ve Kamu-Sen ile diğer kamu emekçisi konfederasyonların, emekli örgütlerinin, işçilerin ek zam talebiyle yürüttüğü mücadeleden ilham almaması, kendilerine bir pay çıkarmamasının anlaşılır bir yanı yoktur. İşçilerin “ek zam” talebiyle öne çıkması emekliler ve kamu emekçileri için de yeni bir fırsattır. Bu fırsatı iyi değerlendirirlerse, hem emek cephesini güçlendirecekler hem de kendi örgütlenme düzeylerini yükselterek kendi taleplerini yaygınlaştırmak için geniş bir zemin bulacaklardır.


ET FİYATLARINA TAVAN GETİRİLDİ!

Tarım Bakanı Faruk Çelik, Ulusal Kırmızı Et Konseyi, Kırmızı Et Üreticileri Derneği ve Türkiye Kasaplar Federasyonu temsilcileriyle anlaşıldığını, kırmızı ette tavan fiyat uygulanmasına geçileceğini açıkladı.
Varılan anlaşmaya göre; karkas yağsız et fiyatı tavan olarak 23.3 TL, yağlı et fiyatı 21.8 TL, kıyma fiyatı 32 TL ve kuşbaşı fiyatı 34 TL olacak!
Bakanın açıklamasına göre, böylece kırmızı et yüzde 10 ucuzlamış olacak, dahası artık bu fiyatların üstünde et satılamayacak!
Elbette alınan karar ne kadar uygulanacak, bu kararlara uymayan kasaplar nasıl denetlenecek gibi sorunlar vardır ama burada iki nokta önemlidir.
1) Bugün et yüzde 10 daha ucuz satılabileceğine göre, bugüne kadar vatandaşın yüzde 10 daha pahalı et satılarak soyulmasının sorumlusu kimdir?
2) “Serbest piyasa”, herkesin kendi fiyatını belirlediği düzen, mutlak, “tanrısal” bir düzen değildir. Tersine serbestlik adına üreticinin mağdur olması tüketicinin soyulmasının düzenidir. Örneğin yaş sebze ve meyve fiyatlarındaki spekülatif artışların  önlenmesi, mevcut “hal düzeni” ve spekülatörler aradan çıkarılarak “üreticiden tüketiciye” doğrudan ulaşılması için gerekli önlemlerin ek zam talebiyle birlikte ele alınması önemlidir.
Buradan bakıldığında işçiler, emekçiler; “ek zam” taleplerinin,
-    Zamlara hayır,
-    Yapılan zamların geri alınması,
-    Emekçilerin tükettiği başlıca gıda maddelerinin üreticiden tüketiciye doğrudan ulaşmasını sağlayan bir mekanizmayla ulaştırılması, aracıların/spekülatörlerin kaldırılması ve başlıca malların alış ve satış fiyatlarının belirlenmesi mücadelesiyle birleştiği ölçüde anlamlanacağı da apaçıktır.
Fiyat artışlarına karşı yükselen tepkiler karşısında Hükümetin, şov amaçlı da olsa ekmek ve et zamlarına karşı girişimler yapmak zorunda kalması, mücadelenin meşruiyetinin çok yükseldiğinin göstergesidir.


KAMU EMEKÇİSİNİN İŞ GÜVENCESİ GASBINA 'TERÖRLE MÜCADELE' BAHANESİ!

AKP Parti Meclisinde konuşan Başbakan Davutoğlu, “Maalesef öğretmenliğe yakışmayacak şekilde propaganda faaliyetlerinin bazı yerlerde yapıldığı bilgisini aldım. Milletin bu kaynağını eğer terör örgütleri için kullanıyorsa, doğrudan yardım yapıyorsa ya da dolaylı bir şekilde paralel çete üzerinden terör olaylarına sessiz kalınmasını sağlıyorsa, bu kamu personeline dönük olarak da her türlü işlem yapılacak. 657 zırhını üstüne alıp da devletin temellerini oymaya, milletin birliğini bozmaya çalışan kim olursa olsun bu zırhı kırarız” diyerek, yıllardır yapılan 657 sayılı Yasa’daki “İş güvencesini kaldırma” girişimini, bu sefer terörle mücadele adına gündeme getirdi.
Bu açıklamayı dinleyen kamu emekçilerinin bir bölümü, Memur-Sen ve Kamu-Sen yöneticileri, “Teröre destek verenlerin zırhı kırılacak, bizi ilgilendirmez” diyeceklerdir. Ama öyle değil! Çünkü bugün bir kamu emekçisinin işine son verilebilmesi için 657 sayılı Devlet Personel Yasası’nda iş güvencesiyle ilgili maddeleri ortadan kaldırmaları gerekmektedir. Dolayısıyla Hükümetin “terörle mücadele” gürültüsü arkasında kamu emekçilerinin iş güvencesini kaldırmayı planladığını, Başbakan ilk ağızdan ilan etmiştir.
Onun için de saldırı tüm kamu emekçilerine yöneliktir. Mücadele de öyle yapılmak durumundadır. Dolayısıyla kamu emekçileri ve sendikaları, Başbakanın “Zırhı kırarız!” tehdidinin tüm kamu emekçilerine yönelik olduğunu görerek, kamu emekçilerinin en önemli kazanımı olan iş güvencesini savunmalıdır.

Evrensel'i Takip Et