Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
13 Şubat 2016

Devletin fabrika ayarları

Ekonomide kapitalizmin ilk çağlarındaki ilişkiler ve doktriner anlayışlara yöneliyoruz. Locke’un veya Smith’in ya da Mill’in sermayenin günümüzdeki kadar canavarlaşmadığı dönemin kurallarına dönüyoruz.
Küçük devlet, denk bütçe, serbest (azgın!) piyasa, sosyal haklardan yoksun köleleştirilmiş emek gücü vs, sanki geçmişin özlemini giderircesine ilk dönem uygulamalarına dönülmektedir. İkinci Paylaşım Savaşı ertesinde kapitalist dünyanın biraz nefes aldığı düzen fiilen olduğu kadar, ilkesel olarak anayasalardan da kaldırılmaktadır. Kısacası, Westfalia Antlaşması ertesinde oluşturulan ulus devlet modeli çözülürken, siyasal erkin ve devlet yönetiminin de özü ve şekli değişmektedir. Kısacası devlet aygıtının fabrika ayarları bir hayli bozulduğu gibi, halkımıza demokratik olacağı yönündeki aldatmacalarla yapılması tasarlanan anayasa da daha da bozulmuş olarak hukukileştirilmeye çalışılmaktadır.

Anayasa referandumunda cumhurbaşkanının halk tarafında seçilmesinin nasıl bir tuzak olduğunun derin anlamını idrak ederek(!) “yetmez ama evet” oyu kullanan insanların omuzunda yükselen “halkın seçtiği cumhurbaşkanı” modeli inanılmaz şekilde yeni anayasanın başkanlık modeline yönelik olmasının olmazsa olmaz koşulu olarak dayatılmaktadır. Garabete bakın ki, anayasanın değişmezlik ilkesi ile korunan ilk maddelerinin dahi değiştirilebileceği ifade edilirken, cumhurbaşkanının halk tarafından seçileceği kuralı “göklerden inmiş vahiy” gibi kutsanarak korunmaya çalışılmaktadır. Bunu yutan halka da her türlü baskı revadır, denebilir.
Devletin fabrika ayarlarına dönülmesi, Türkiye’nin kapitalizmin çok çetrefil ve sıkıntılı labirentinden geçerken bir aşiret gurubu tarafından yönetilmesinin engellenmesine yöneliktir. Siyasi merdivenlerden çıkarak, devleti ele geçirmiş olan bir siyasi erk, merdivenden inmek istemediğinde, savaş da dahil her yola baş vurabilir. Kazan gibi kaynayan Ortadoğu’da, Rusya ve ABD arasındaki çatışmada ezilmeden ülkeyi selametle kıyıya taşıyabilecek iktidar, devlet makinesinin fabrika ayarlarına döndürülmüş durumundaki siyasi erk niteliğinde olmalıdır. Zira, ancak devlet erki siyasi hırslardan arınmış olup fabrika ayarları ile işlediği zaman siyasi karar organına sağlıklı bilgi sunabileceği gibi, hırs veya sair saiklerle yapılabilecek hatalardan siyasi karar erkini korur. Dolayısıyla, bu şekilde ülke çıkarını da korumuş olur.

İktidardaki siyasi erkin iç ve özellikle de dış baskı grupları karşısındaki en güçlü desteği olağan güçlü devlet erki ve makinesidir. Adalet mekanizmasının, iç işlerinin, dış işlerinin siyasi erkin mutlak baskı ve denetiminde olması siyasal erkin olduğu kadar, hatta ondan da öte, toplumun zararınadır. Bugünlerde vahim şekilde ifade edilen ABD’nin Irak operasyonunda toplumun siyasetçiden farklı karara yönelmesinin ülkemize neler kazandırdığını görmekten aciz siyasetçiler bugünlerde devlet mekanizmasını devre dışında tutarak ülkemizi çamur deryasında sonsuz maceraya itmeye yönelmektedir. Bu maceranın arkasında orada burada sabah namazı kılmak olmayıp, petrol yataklarına ulaşmaktır. Bu mantık, maalesef, Lozan ile sınırlarımızın küçüldüğü tezini ileri süren maceraperestlerin dürtüklemesini de yedeğine alabilmektedir.

İçte halledilemeyen sorunların varlığında ülkenin enerjisini savaşa yöneltmesi  cehaletin ötesinde, cinnettir. Ortadoğu’da herhangi bir hareket bir büyük devletin himayesinde yapılmak durumundadır. İki büyük devletin çatıştığı bir bölgede bir devletin himayesinde böylesi bir atağa kalkmak, anlamsız şekilde ikinci devletin husumetini üzerimize çekmek demektir. Derin çözümleyiciler, 1920’lerde Ortadoğu’da İngiliz, Fransız ve Sovyetler cirit atmaya çalışırken, neden Lozan çizgisinde durulduğunu da şöyle bir analiz etseler, bugünkü çılgınlığa sürüklenmezler, ülkeyi de bir badireye atmazlar!

Evrensel'i Takip Et