24 Şubat 2016

Suriye'de herkes 'ateşkes' derken...

Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, Ankara saldırısını bir yandan özgürlüklerin sınırlandırılması ve polis devleti olma konusunda yeni adımlar atmanın, öte yandan Suriye’deki iç savaşa müdahale için angajman kurallarını genelleştirmenin dayanağı olarak kullanmak üzere adımlar atarken ABD ve Rusya, Suriye’de “ateşkes” için anlaştı.

Anlaşmaya göre Suriye Destek Grubu’nun eş başkanları olarak ABD ve Rusya, “çatışmaların 27 Şubat gece yarısından itibaren durdurulması” konusunda anlaştılar. Gerek muhalif grupların gerek rejimin, gerekse ABD ve Rusya’nın ateşkesin yürürlüğe girmesiyle çatışmalara girmeyeceği, “toprak kazanmak” için harekete geçmeyeceği konusunda da anlaştılar.

IŞİD, el Nusra ve BM Güvenlik Konseyi’nin “terörist saydığı” örgütlerin vurulmaya devam edileceği, ateşkesin bu örgütlere yönelik operasyonları kapsamadığı da varılan anlaşmada yer alıyor.

ATEŞKES ANLAŞMASI UYGULANABİLİR Mİ?

BM Genel Sekreteri, ABD, Rusya ve AB’den yapılan açıklamalarda anlaşmaya tam destek veriliyor. Suriye rejimi, “Suriye muhalefeti” denilen örgütler ise, kimi itirazları olsa da en azından anlaşmaya açıkça karşı çıkmıyorlar. Ancak anlaşmanın uygulanabilirliği konusunda umutlu olanların sayısı, “Anlaşma olumludur; iyi oldu” diyenler kadar değil. Çünkü anlaşmanın hayata geçmesi için büyük zorluklar bulunduğu öne sürülüyor. Bu zorluklar elbette çok ama bunların en önemlileri, Batı Suriye’de el Nusra ile kimi terörist görülmeyen ya da Suudi Arabistan’ın ve Türkiye’nin de desteklediği (Ahraru’ş Şam, Fetih Ordusu, Sultan Murat Tugayları,...) ama Rusya’nın terörist görerek bugüne kadar savaştığı örgütlerle ilgili belirsizliklerdir. Ve bu örgütlerin birçok küçük alanda el Nusra ile ittifak halinde, iç içe oldukları gerçeği de var. Bu yüzden ateşkes kararının uygulanmasının zor olduğu ve her an bozulabileceği yorumları da eksik değil. Rusya’nın ve rejimin hava kuvvetlerinin, “el Nusra’yı bombalıyorum” diyerek bu örgütleri isteyerek ya da istemeyerek vurmasının mümkün olduğu belirtiliyor.

TÜRKİYE YİNE TERSİNE!

Varılan ateşkes anlaşmasının uygulanmasının zorlukları çok; uygulanabilirliği, boşlukları ya da bölgeye müdahale eden emperyalistlerin bir projesi olması bakımından da eleştirilebilir, tartışılabilir. Ama şu da bir gerçek ki, 5 yıla yaklaşan Suriye iç savaşında ilk kez, çatışmaların durdurulması ve soruna siyasi bir çözüm bulunması için yapılan girişimlerin “ateşkese” kadar gelmiş olması önemlidir.
Türkiye Dışişleri Bakanı da anlaşma konusunda, ABD’nin kendilerini bilgilendirdiğini söyledikten sonra, Türkiye’nin bu anlaşmadan pek hoşnut olmadığını gösteren bir ifadeyle, “anlaşmaya destek verdiğini” açıkladı.

Suriye’de iç savaşa siyasi çözüm arayışlarında “ateşkesin” tartışıldığı bir aşamaya geldiği günler, Türkiye’nin sınır ötesindeki iç savaşa “angajman kuralları” gerekçesiyle müdahale etmeye başladığı günlerdir ve Türkiye halen YPG mevzilerini bombalamaktadır. Dahası “angajman kuralları” öylesine kullanılmıştır ki, Türkiye gün boyu süren top atışlarıyla, YPG’ye Afrin’in doğusu ve Fırat’ın batısını yasaklayarak, Suriye’deki çatışmaların bir tarafı haline gelmiştir.

O yüzden de ABD, anlaşmanın ardından Türkiye’ye, YPG’ye yönelik bombardımanı durdurması çağrısını yinelerken “ateşkes anlaşmasını” hatırlattı. ABD Dışişleri Sözcüsü Mark Toner, “Türkiye’yi daha önce uyardık, ateşkesin herkesi kapsadığını hatırlatmak isteriz” diyerek Türkiye’den Suriye’ye yapılan top atışlarının da “ateşkes anlaşması kapsamında” olduğuna dikkat çekmiştir.

Yine Suriye’de ateşkesin konulşulduğu günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan; angajman kurallarının genişletileceğini açıkladı. “Çünkü artık nefsi müdafaa durumundayız” diyor Cumhurbaşkanı.

ERDOĞAN-DAVUTOĞLU YÖNETİMİNİN HANDİKAPI

Hiç kuşkusuz bu dış politika; önce Esat rejimini yıkmayı “kırmızı çizgisi” ilan edip, kendini iyice yalnızlaştırıncaya kadar bunda ısrar etti; sonra bir adım geri çekildi ve kırmızı çizgisini ”YPG-PYD terörist örgüttür ve Türkiye’yi tehdit emektedir” iddiasına çekti. Ve şimdi de Türkiye, kendisini bölgede daha da yalnızlaştıracak girişimlere yöneldi.

Öyle anlaşılmaktadır ki Cumhurbaşkanı, “Türkiye artık kendisine yönelik tehditler karşısında meşru müdafaadadır” derken, Suriye içindeki hedefleri vurmak, Suriye’de çatışan güçlerin bir tarafı olan cihadist grupların yanında yer almak için gerekli zemini oluşturmayı amaçlamaktadır.

Burada elbette asıl olan Türkiye’nin Suriye iç savaşına taraf olarak müdahale hevesidir; bu hevese dayanaklık eden dış politikasıdır. Dünya Suriye iç savaşına siyasi bir çözüm bulmak için ateşkes anlaşması yaparken Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, Türkiye’yi Suriye iç savaşına katmanın otomatiği olabilecek olan önlemlere yönelmiştir. Ve bu tutum, Türkiye’yi dünyanın gözünde, Suriye’de barışı ve siyasi çözüm girişimlerini torpilleyen ülkeler kategorisinin ilk sırasına yazdıracaktır.

Öyle anlaşılmaktadır ki, Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, Ankara saldırısından, iç ve dış politikasını gözden geçirmeyi değil angajman kurallarını genişletmeyi, Suriye içine operasyonlar yapan bir mevziye girmeyi, Suriye’deki iç savaşta daha çok taraf olmayı çıkarmıştır.

Bu da Erdoğan-Davutoğlu yönetimin handikapıdır!

Evrensel'i Takip Et