Artık yargı da ‘bekleme odası’nda!
Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün başvurusu üzerine, Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali var” dediği karar için Cumhurbaşkanı konuştu.
Afrika ülkelerine geziye çıkarken hava limanında konuşan Cumhurbaşkanı, “Anayasa Mahkemesi’nin verdiği karara uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi. Ama hızını alamayarak ekledi; “Yerel Mahkeme karara uymamalıydı. O zaman Anayasa Mahkemesi’nin kararı boşa çıkacaktı!” Sonra bir adım daha attı, henüz başlamamış yargılama sonunda mahkemenin yerine “karar” da verdi: “Yapılan casusluktur!”
AKP 28 ŞUBAT ÜRÜNÜ BİR PARTİ
Bu açıklamanın 28 Şubat gününe denk gelmesi, elbette “28 Şubat post modern darbesinin” yıldönümünde “acaba bir ‘Erdoğan darbesi’yle mi karşı karşıyayız” sorusunu ortaya atılar. HDP ve CHP de “yargı kararlarını tanımamayı” 28 Şubat’la özdeşleştirirken, “Anayasa mahkemesinin kararını tanımıyorum demek yeni bir 28 Şubat darbesinin devreye sokulmasıdır” diyen açıklamalar yaptılar. HDP Eş Başkanı Demirtaş da 28 Şubatçıların bugün Saray’la ittifak içinde olduğuna, AKP’nin de 28 Şubat’ın rantını yiyen, onun ürünü bir parti olduğuna dikkat çekti.
Ancak Cumhurbaşkanı bu sert eleştirilerden hoşlanmış görünüyor. Hatta kendisi Afrika’dayken “ortalığın çalkalanacağını” bunun da “iyi olacağını” açıkça söyledi. Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru” hakkını kendilerinin getirdiğini, ama bunu iyi yapmadıklarının şimdi anlaşıldığını da söyleyen Erdoğan, böylece vatandaşların devlet karşısında sahip olacağı haklar konusundaki “ölçütünü” de ortaya koymuş oldu: Hakların iktidarın isteklerini ve iktidar gücünü sınırlamayacak biçimde sınırlandırılması!
Elbette AKP grubu, beklendiği gibi Cumhurbaşkanını ayakta alkışladı; “Biz de aynen böyle düşünüyoruz. Cumhurbaşkanımız düşüncesini söylemiştir” diyerek savundular.
ADIM ADIM DİKTATÖRLÜĞE!
Cumhurbaşkanının Anayasa, yasalar, teamüller... gibi kendisine meşruiyet sağlayan dayanaklara ilk saldırısı değil bu elbette. 1 Kasım Seçimi sonrasında da “Parlamenter sistem bekleme odasındadır. Bu iki başlılığa son vermek için başkanlık sistemi getirilmelidir” diyerek ve fiili başkanlık yetkileri kullandığını söyleyerek, zaten Anayasaya uymayacağını ilan etmişti.
Yani Anayasaya göre; bir yandan Başbakan ve Hükümete ait olan yetkileri fiilen elinde toplayan, Meclisi AKP grubu çoğunluğu ile bloke eden, “parlamenter sitemin bekleme odasında olduğunu” ilan eden Cumhurbaşkanı, kıyısından köşesinde bile olsa “bağımsız yargı”yı da tanımadığını ilan ederek, yargının yetkisini de şahsında toplamak için son adımı atmıştır.
Nitekim bir zamanlar “Ah bu kuvvetler ayrılığı yok mu?” diyerek, kuvvetler ayrılığının kendisini sınırladığından yakınan Cumhurbaşkanının, bugün geldiği “tek parti, tek lider” çizgisine, tek adam diktatörlüğüne, rastlantıyla gelmediğini, kendisini yeterince güçlü hissettikçe, adım adım, bilinçli ve planlı biçimde geldiğini söyleyebiliriz.
Çünkü böylece Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi’nin aklına yatmayan kararlarını tanımayacağını ilan ederek, dahası yerel mahkemelerin de Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayabileceğini ilan ederek, yargıyı da “bekleme odasına” almış olmaktadır.
AKP’nin bir zamandan beri zaten yargıyı politize ettiği, iktidarı önünde engel görülenleri “özel atanmış yargıçların görev yaptığı mahkemeler” yoluyla ezmek için yargıyı bir silah olarak kullandığı gerçeği de dikkate alındığında şunu söyleyebiliriz ki; bugün gelinen aşamada, politize olmuş “yerel mahkemeler” Anayasa Mahkemesi’nin az çok hak-hukuk gözeten kararlarına uymayacaktır!
NASIL BİR BAŞKANLIK SİSTEMİ İSTİYORMUŞ?
Böylece Erdoğan’ın nasıl bir “başkanlık sistemi” istediği de bir kez daha ortaya çıktı. Erdoğan’ın “yerli ve milli”, “Türk usulü başkanlık sistemi” diye ifade ettiği sistemin; yürütme yetkisini, yasamayı ve yargıyı kendi elinde topladığı “tek parti, tek lider”li bir sistem olduğu anlaşılmaktadır. Ülkenin onca acil sorunu varken, Kürt illerinde iç savaş koşulları yaşanırken, komşu ülkeler yangın yerine dönmüşken ”illa da yeni bir Anayasa”, “illa da başkanlık sistemi” diye Meclisi bloke eden, siyaset alanını kaosa sürükleyen dayatmalar yapılmasının nedeni budur.
GÜRÜLTÜLÜ GERİLİM STRATEJİSİ
7 Haziran seçimi sonrasındaki çizgisine bakıldığında öyle anlaşılmaktadır ki Erdoğan, hem kendi partisini zapturapt altına almak hem muhalefeti sindirmek için, siyasete silahla yön veren, daha çok geren, ülkeyi “çalkantıların” içine iterek amacına varmak isteyen bir strateji izlemektedir.
Cerattepe’yi savunan Artvinliler de, AYM’nin Erdoğan’ın hoşuna gitmeyen kararları da, her tür şiddete, baskıya rağmen dize getiremediği Kürt siyasi güçleri ve HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları da bu gerilim ve çalkantı stratejisinin malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Yürütmeyi tamamen kendisine bağlayıp Meclisi de bir yandan “yeni anayasa ve başkanlık sistemi” öte yandan HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması çatışmasına itip bloke ederek kendisini en güçlü hale getirmeyi amaçlayan Erdoğan, son hamlesiyle az çok hak hukuk kaygısı güden yargıçları da sindirerek fiili başkanlığını “diktatörlük” olarak perçinlemek istemektedir. Bu yüzden de dokunulmazlıkların kaldırılması için yaptığı baskıyı ve AYM üstünden giriştiği yargıyı tam kontrole alma girişimlerini sürdürecektir.
Hem de bu girişimlerin en gürültülü biçimde olmasına dikkat ederek!
Evrensel'i Takip Et