Daha çok polisiye önlem daha çok güvenlik değildir

Ankara, dün yeni bir bombalı saldırıyla sarsıldı.

Son beş ayda Ankara’da yapılan üçüncü terörist saldırı bu.

Bu yazının yazıldığı saatlerde saldırıda 34 kişinin hayatını kaybettiği, 19’u ağır 125 kişinin de yaralandığı belirtiliyordu. 

Saldırıyı lanetliyor, bu saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınlarına, dostlarına baş sağlığı, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.

Ankara’nın en merkezi yeri olan Kızılay Meydanı’na yüz metre mesafedeki otobüs duraklarına yakın bir noktada bomba yüklü bir araçla yapılan saldırının sonrasında elbette “güvenlik önlemleri sorunu” yeniden alevlenecektir. Nitekim daha patlamanın üstünden yarım saat bile geçmeden TV kanallarında görüşlerine başvurulan “güvenlik uzmanları”  “güvenlik açığı”ndan, “yetersiz güvenlik önlemleri”nden konuşmaya başladılar bile. Her ağzını açan da bundan önce de yüz bin kere yineledikleri, terörün ne kadar kötü olduğu ve ona karşı daha nasıl polisiye önlemler alınması gerektiğini yeniden yeniden söylediler. Önümüzdeki günlerde de bu tür konuşmaları daha çok dinleyeceğiz. 

Ancak, şu da bir gerçek ki; her halde son birkaç ayda Türkiye’de en çok “güvenlik zirvesi”nin yapıldığı, en çok “güvenlik önlemi”nin alındığı, sokakların bile belirlenmiş polislere “zimmetlenmesi”ne kadar gelindiği bir dönemdir. Kızılay ise herhalde kilometre kareye en çok polisin düştüğü Türkiye toprağıdır! Dahası son günlerde Kızılay’ın da adı verilerek, “otobüs durakları”nın adı da geçirilerek, terörist saldırılar için “hassas hedefler” olduğu basında yer almıştı. Nitekim ABD Büyükelçiliği de kendi vatandaşlarını, Büyükelçiliğin internet sitesinden Ankara’nın “hassas bölgeleri” için uyarmıştı. 

Dolayısıyla Kızılay’da, “Yeterli istihbarat ve güvenlik önlemi alınmadığı ya da güvenlik önlemleri az olduğu için bu saldırı gerçekleştirilebilmiştir” demek elbette abesle iştigal olur.

Sadece Ankara’daki üç önemli saldırı değil, dünyanın her yerindeki bu türden saldırılar açıkça göstermektedir ki bu saldırıların önlenmesinde de etkili olacak en son önlemler “güvenlik önemleri” denilen polisiye önlemlerdir. Çünkü terörizm, herhangi bir adi polisiye vaka değil, siyasetin terörist yöntemlerle sürdürülmesidir. Dolayısıyla bu tür saldırılara karşı önemler de ancak izlenecek siyasetle yapılabildiği ölçüde anlamlı olabilir.

Bu yüzden de Ankara’da İstanbul’da patlayan bombaların nedeni daha az güvenlik değil, Türkiye’nin bölgede izlediği Kürt sorununu şiddetle çözmeden Suriye politikasına, cihadist örgütlerle ilişkilerden iç politikada özgürlükleri sınırlama girişimlerine kadar “içeride ve dışarıda savaş” tutumuyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu yüzden de bu politikaları sorgulamadan, kentlerin her metrekaresine polis  bile dikilse gerçek anlamda halkın “güvenliğinin sağlanması” mümkün olmaz.

Davutoğlu’nun Ankara’daki bu son terörist saldırı sonrasında da “MİT Müsteşarı ve öteki üst düzey güvenlikçilerle acilen topladığı belirtildi. Ama bu toplantıların Ankara’da, İstanbul’da yapılan diğer sadırılardan sonra yapıldığını da biliyoruz. Ama bunların sonraki saldırıları önlemede bir faydasının olmadığını da!

Evet açıkça görülmektedir ki, daha çok polisiye önlem daha çok güvenlik anlamına gelmiyor. 

Bu yüzden Başbakan Davutoğlu,nun “güvenlik zirvesini” toplayıp “yeni polisiye önlemleri” gündeme almaktan çok, izlediği iç ve dış politikayı sorgulayacak uzman ve görevlilerle toplanması daha gerçekçi olurdu. 

Evrensel'i Takip Et