Sığınmacı, ırkçılık, savaş: Diğeri ile ilişki sorunu
Fotoğraf: Envato
Her gün değil her saat tek tek kişileri değil hepimizi de yaralayan pek çok olay yaşanıyor. Haftanın değil günün saatin konuları o kadar hızlı olup bitiyor ki, insanların izleme, değerlendirme, hazmetme, tutum alma şansı kayboluyor. Böyle anomik, öngörülemeyen havalar her tür karanlık sürece de kapı aralamış oluyor.
Suriye masası kurulmuş, Ankara başka hesaplar içinde.
Güneydoğu kasaba kasaba ilçe ilçe operasyonlara, onlarca, yüzlerce öldürmeye konu oluyor. Ankara’nın ortasında patlamalar devam ediyor. Fezlekeler Meclise ulaşıyor. Akademisyenler tutuklanıyor.
Belçika ayakta. Fransa kırmızı alarm düzeyinde.
AB ile sığınmacılar konusunda pazarlıklar sürüyor.
ABD’de ön seçimler, Almanya’da eyalet seçimleri var…
Bu olayların ortak noktası, etiğin de ortak noktası, sosyolojinin, antropolojinin, siyasetin, hukukun ortak noktası bir diğeri ile ilişkimizle ilgili.
Almanya eyalet seçimlerinden, ABD ön seçimlerinden pek umutlu ışıklar çıkmıyor. Kötüye doğru gidiş sürüyor. Daha da kötüsü, kötülük diğeri üzerinden kuruluyor.
İnsanlığın da düşüncenin uygarlığın da gelişimi “ortak” birikime, hep bir diğeri ile ilişkide gelişmiş durumda. Kaderimiz de uygarlığımız da bir diğeri ile ilişkimize bağlı ve bu genel olarak olumlu bir durum olmakla birlikte paradoksal olarak linç kültürü de düşmanlık da yine bir diğeri ile ilişkiye bağlı bulunuyor.
Olumsuz mekanizme nasıl işliyor denirse, birkaç öngörüde bulunulabilir:
Diğerine bakınca dünyayı görme, kendinle sınırlı bir dünyayla kendini sınırla.
Diğerine bakınca ilişkiyi görme, diğerini reddederek kendi ilişkisizliğini olumla.
Diğerine bakınca ikincileri görme, kendi ikinciliğine birincilik ver.
Diğerine bakınca kendinle yüzleşme, karşısındakine bütün kötülükleri yükleyerek en büyük kötülüğü işle.
Diğerine bakınca diğerini görme, kendini diğerinin varlığında hiçleştirerek hem kendini hem de diğerini yok et.
Paradoks biraz şöyle ki, böyle bir sürece giren kişiler, diğerine bakınca diğerine yabancılaştığı dünyasında kendinin dışındaki bütün dünyanın kendine yabancı olduğunu görüyor. Sonuçta diğerini yok etmeye kalkarak aslında kendini yok ediyor. İşin en acı yanı ise geçekten diğerine de, dünyaya da ağır zararlar veriyor.
Almanya’da ırkçı partiler yükselişte. Nerede yükselişte değil ki! Avrupa’nın kültür başkenti sayılan Avusturya’da daha 1990’larda J.Haider’ın liderliğindeki “Avusturya’ya Özgürlük” milliyetçi partisi yüzde 30’ları bulunca Avrupa ayağa kalkmıştı.
Ama olayın altındaki işleyen mekanizmaları anlama çabası göstermemişti.
Avrupa’nın 28 Şubat’ı J.Heider’ı iktidardan etti ama milliyetçiliğin artışına bir çare bulamadı.
Trump, Koçların ortağı, silip süpürüyor ortalığı. Eyalet eyalet Amerika’yı kuşatıyor. Öne çıkan hemen tek söylemi Müslümanları süreceğiz oluyor. Hemen tek söylemi mülteci karşıtlığı olan “Almanya’ya Seçenek” Partisi ilk seçimlerinde yüzde 24 oy alıyor.
Eyalet seçimleri sonrası, milliyetçiliğin yükselişi ile ilgili bir Alman ters yüz edilen akıl yürütmelerle ilgili yorum yapıyor: “Savaş barıştır! Özgürlük köleliktir! Cehalet güçtür! Değişimden kaygılanan ve varlıklarının kaygısına düşenler her şeyi sabitleyecek ve yakın gelecekte statükoyu koruyacak güçlü siyasi yarı tanrılar (Lider en iyisini bilir) arayışına başlıyor.”
Lider büyüklük için daha büyük düşman yaratıyor. Her bir taraf diğer bir tarafa daha yabancılaşıyor. Bombalar patlıyor.
Derikli acılarımızı görmediniz diyor.
Ankaralı, İstanbullu hepiniz aynısınız demeye başlıyor.
Artık zaman teferruat zamanı değil vatan meselesidir, önce düzen sağlanmalı, düşman ezilmelidir.
Artık her şey çok daha kategoriktir.
Kategorik düşünce ırkçılaşmayı, radikalleşmeyi, fanatikleşmeyi daha da körüklüyor: “Cepheni, safını seç!” baskıları yoğunlaşır. Herkes saf saf safını seçmeye başlıyor.
Artık zaman akıl veya vicdan zamanı değil, artık totalitarizm, artık faşizm zamanıdır.
Çare 1-Lider değil karşı koymadır. 2-Bombaları ölümleri durdurmadır. 3-Suriyeli çocukların kuma gitmesine razı değilsek, Suriyeli çocukların yakın gelecekte radikalleşmesini istemiyorsak, AB ile yapılacak geri kabul anlaşmasına karşı çıkmaktır. 4-Bölgede ve ülkede radikalleşme istemiyorsak gözümüzü Sur’a Yüksekova’ya, Halep’e Şam’a çevirip bu çatışmalara dur diyebilmemiz gerekiyor. 5-Düşünceyi suç sayan, hak ve özgürlükleri yok sayanlarla mücadele etmemiz gerekiyor. 6-Ortadoğu ve dünyayı yeniden yaratmak bilinç, emek ve mücadele işidir, iş çok, çalışılırsa devrimler yakındır.
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42
- AKP ve MEB’in büyük mahareti: Bağnazlığı ve emek sömürüsünü sürdürmeye diplomalı çözüm 20 Eylül 2024 04:15