İşçiler ‘terörle mücadele’ terörüne rağmen alanlara çıkıyor!

Bir yandan Sur, Cizre, Silopi, Yüksekova, Şırnak gibi merkezlerde sokağa çıkma yasaklı operasyonların; öte yandan Ankara, İstanbul gibi büyük kentlere sıçrayan “canlı bomba”lı terörist saldırıların ülke gündemini bloke etmesinin gölgesinde işçi haklarına karşı saldırlar da yeni bir ivme kazandı.

İlk bakışta bütün gündemini “terörle mücadeleye” vakfetmiş gibi görünen Hükümet ve elbette ki arkasında egemen sınıfın temsilcileri, ülke üstüne çöken kan, katliam ve barut kokusundan oluşan kabusu kendileri için bir fırsata dönüştürdü. Ve Hükümet hedefine neredeyse çeyrek yüz yıldan beri (ki bununun yarısından çoğu AKP Hükümeti döneminde geçmiştir), hatta 1980 24 Ocak Kararlarından beri sermayenin hayali olan hakları ortadan kaldırmayı koydu.
 
SALDIRI EN TEMEL TALEPLERE YÖNELİK

Sermaye hükümetinin saldırısı başlıca şu haklara yönelik:

* Hükümet kiralık işçilik ve özel istihdam büroları ile ilgi yasa tasarısını Meclise sevk etti. Esnek çalışmanın yasal zeminin genişletilmesi amacıyla yeni düzenlemeler için de çalışıldığı da belirtiliyor.

* Kıdem tazminatının tasfiyesi ile ilgili çalışmalarda sona yaklaşıldığı, Brezilya ve Avusturya modellerinin incelendiği, yakında Meclise getirileceğini de yetkililer söylüyor.

* Kamu emekçilerin iş güvencesiyle ilgili 657 sayılı yasada değişiklikler yapılarak iş güvencesinin kaldırılması da Hükümetin gündeminde. Dahası Hükümet, “teröre destek verdiğinden kuşku duyulan” kamu emekçileri hakkında soruşturma açılması ve işten atılmaları için de bir genelge yayımladı.

İZMİRLİ İŞÇİLER BÜTÜN SINIFIN HAKLARINI SAVUNUYOR

DİSK’in kimi girişimlerini saymazsak konfederasyonlar ve sendikalar (*) bu saldırılar yokmuş gibi davranıyor. Ama işçiler huzursuz, tedirgin, üstlerine gelen çığın farkında ama nasıl bir tutum alacakları konusunda kararsızlar.

DİSK, Birleşik Metal-İş ve Genel-İş basın açıklamalarıyla sermaye hükümetinin girişimleri karşısında kimi tepkiler ortaya koymaya çalıştıysa da asıl önemli çıkışı Genel-İş’in İzmir şubeleri ve onların üyesi işçiler ortaya koydu.

Genel-İş İzmir şubeleri, son günlerde, yukarıdaki işçi ve kamu emekçilerini doğrudan ilgilendiren hak mücadelesine “Taşeron çalışmasının yasaklanması ve taşeron işçilere kadro verilmesi” talebini de ekleyerek günlerdir eylemler yaptılar, yapıyorlar.

Basın açıklamaları, protesto eylemleri ve en son yarım gün iş bırakarak işçiler, hem gelen tehlikeyi diğer işçilere duyurmayı amaçladılar hem de bu gelişmeler karşısında nasıl mücadele edilmesi gerektiği konusunda bir yol göstericilik görevi üslendiler.

İşçilerin bu eylemlerini ve ayrıntılarını gazetemizden ve Hayat TV’nin yayınlarından izledik. Elbette ki bundan sonra da izlemeye devam edeceğiz.

İŞÇİLER TALEPLERİYLE SİYASET ARASINDAKİ İLİŞKİYİ FARK EDİYORLAR

Genel-İş İzmir şubeleri ve onların üyesi işçiler, işçilerin siyasi gündeme müdahale etmesinin de bir biçimini sunarak, bir kez daha sınıfın siyaset tarzı konusunda da önemli bir örnek gösterdiler. 

Çünkü işçiler mücadeleye atıldığında, aralarındaki birliği nasıl sağlayacaklarını, sermaye partilerinin bölücü girişimlerini nasıl püskürtüleceklerini, kimlere karşı kimlerle birleşeceklerini tartışarak, kendi özgün koşullarında çözümler getiriyorlar.

Bunu, nispeten kısa süredir eylem içindeki İzmirli işçilerin tutumlarında gördük. 

Ve işçiler gördüler ki, AKP Hükümeti, Erdoğan-Davutoğlu yönetimi “terörle mücadele” terörü estirerek işçileri bölmekte, en azından bir bölüm işçiye kendi yedeğine çekmektedir. Bu yüzden işçiler kendi taleplerini elde edebilmek için “barış”, halkların eşit ve gönüllü birliğini ifade eden pankart ve sloganlarla, “nasıl bir Türkiye, nasıl bir insanlık dünyası” talep ettiklerini de dile getirdiler. 

“Barış olmadan güvenlik olmaz”, “Biz iyiyiz bize bir şey olmadı demeye utanıyoruz”, “Katliamları kınıyoruz”, “Nerede bir insan ölse oralı olur yüreğim”... gibi sloganlar atan, pankartlar taşıyan işçiler, kendi insancıl, enternasyonalist tutumlarını da yansıttılar.

Genel-İş İzmir şubelerinin üyesi işçilerin, gazetemizin okurlarının bir yıldan beri izlediği ve mücadelelerinden öğrendiği, başta Renault olmak üzere metal işçilerinin taşıdığı bayrağı devralmaya aday bir yola girdikleri de gözleniyor.
 
(*) Belediye-İş Sendikası Başkanlar Kurulu da 17-18 Mart tarihlerinde yaptığı toplantıda, kıdem tazminatına yönelik saldırılara ve kiralık işçiliğe karşı birlikte mücadele çağrısı yaptı. “Kıdem tazminatı ile ilgili Türk-İş’in genel grev kararını hatırlatan Belediye-İş Başkanlar Kurulu, bütün konfederasyonlara birlikte mücadele çağrısı yaptı. Bu da eğer ileri işçi kesimleri ve mücadeleci sendikacılar inisiyatif alırsa bugün sessiz kalan kimi sendika ve konfederasyonların da sessizliklerini koruyamayacağını gösteriyor. 



Renault’un mücadeleci işçilerinden farklı bir direniş girişimi!

Yaklaşık bir yıl boyunca metal işçilerinin mücadelesinin bayrağını en önde taşıyan Renault işçilerinin direnişinin kırılması, mücadelenin önderi işçilerin önemli bir bölümünün işten atılmasından sonra işten çıkarılan işçiler, direnişlerini fabrikanın dışında sürdürmek için harekete geçti.

Şimdilik “vardiya değiştirme” saatlerinde fabrika önüne giderek arkadaşlarına amaçlarını ve olup bitenler hakkında değerlendirmelerini aktaran işçiler, önümüzdeki günlerde daha sistemli bir mücadele için adımlar atacaklarını belirtiyorlar.

Renault işçileri, Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinin en önemli sayfalarını yazdı. Türkiye’nin her sektörden işçileri onlardan çok şey öğrendi. Bu kazanımları ne MESS, ne Türk Metal, ne de Renault patronu geri alamaz artık. Tersine işçiler sermayeye karşı her başkaldırılarında Renault işçilerinin onları bıraktığı yerden başlayarak ilerleyecekler. 

Şimdi fabrikanın dışında olan, bu mücadeleye önderlik eden işçilerin bir bölümü, bu mücadeleden öğrendikleriyle yeniden “farklı ortamda” bir mücadele için adım atıyorlar.

Bu mücadelenin bugünden nasıl seyir izleyeceğini söylemek zor olsa da şu da bir gerçek ki; Türkiye işçi sınıfının en önemli mücadelelerinden birinin içinde, başında bulunmuş bir grup işçinin çağrısının Bursa’nın metal işçilerinden, Türkiye’nin her sektörden işçilerinden destek bulması için pek çok neden vardır. Bu yüzden de Renault işçilerinin yeni bir mücadele için attıkları adımı, herhangi bir grup işçinin “fabrika dışındaki direnişi”nden farklı görmek gerekir.

Bu farklılığın gereği ise “fabrika dışındaki” herhangi bir işçi direnişinden “farklı” bir biçiminde desteklemek ve elde edilecek sonuçlara uygun bir çalışmayla birleştirilmesinden geçmektedir.  

Metal İşçilerinin Sesi (MİS) facebook sayfasından yapılan “Şimdi işçi kardeşliğinin güçlendirilmesi, mücadelenin büyütülmesi gerekmektedir. Ulusal ve uluslararası güçlere, emekten yana tüm kurumlara, işçilere ve Bursa kamuoyuna çağrımızdır. Şimdi güç birliğine daha çok ihtiyacımız var” çağrısına yanıt vermek için herkes, “Ne yapabiliriz?” sorusuna kafa yormak, kendine düşenleri lafta değil, gerçekte karşılığı olacak biçimde tespit etmek yükümlüğündedir.

“Renault işçilerinin kazanımı tüm işçi sınıfının kazanımı olacaktır” sloganı bugün de geçerlidir. Tabi, içeriğinin yeni koşullarda ve yapılması gereken görevlerle doldurulduğu ölçüde!

Evrensel'i Takip Et