Klişe saldırılar, klişe yanıtlar, klişe teröre karşı mücadele!
Belçika’nın ve AB’nin başkenti, NATO’nun merkezi Brüksel’de hava limanı ve metroda gerçekleştirilen bombalamalar 34 kişiyi hayattan alırken iki yüze yakın kişinin de yaralanmasına yol açtı.
Dünden beri TV kanallarına çıkan “stratejist”, “terör uzmanı”,... kişilerin söylediklerine ve gazetelerin köşe yazarlarının değerlendirmelerine ya da hemen her ülkeden politikacıların verdikleri mesajlara, saldırıları önlemek için alınması gereken önlemlerle ilgili açıklamalarına baktığımızda, bundan önceki benzer saldırılarda ne söylemişlerse “hemen hemen” aynı şeyleri söylüyorlar, yazıyorlar.
Sanki böyle durumlar için hazırlanmış klişe reçeteleri ve mesaj metinleri var!
MOLENBEEK, SANKİ ADIYAMAN!
Yücel Özdemir arkadaşımızın IŞİD’in Brüksel saldırısından hemen sonra yaptığı, dün gazetemizde çıkan başarılı haberdeki Molenbeek’le ilgili yazdıklarını hatırlayalım:
“Paris Katliamı’ndan sonra özelikle Avrupa basınında Brüksel’in Molenbeek (Değirmen Deresi) semti yeniden dikkatleri üzerine çekmişti. Zira saldırıyı gerçekleştirenlerin dördü; katliamın planlayıcısı Abdelhamid Abaaoud ile birlikte Hadfi Bilal, Salah Abdeslam ve Brahim Abdeslam Molenbeek’te doğup büyümüştü. Diğerlerinin de yolu bu semte düşmüştü. Fransız vatandaşı olanlar da bir süre burada kalmıştı. Katliam sırasında kullanılan iki otomobil de Belçika’dan kiralanmıştı.
2004’te Madrid’de bombalı saldırıda bulunanlar, Charlie Hebdo dergisine yönelik saldırıyı düzenleyenler, Brüksel’de Sinagog’a girerek dört kişiyi öldürenler ve Almanya-Fransa seferini yapan hızlı trende cinayet işlemeye hazırlanırken yakalanan teröristler de Molenbeek’te doğup büyümüş ya da bir süre bu semtte kalmıştı.”
Yücel’in Molenbeek için çizdiği resmi, biraz küçülterek de olsa, Adıyaman’ın IŞİD’ci canlı bombacıların (Dokumacıların) çıktığı semt için de yazabiliriz. Sadece adları değiştirmek yeter!
HDP’nin Adana ve Mersin il örgütlerinin bombalanması, Suruç Katliamı, HDP’nin Diyarbakır mitingine bombalı saldırı, Ankara’daki 10 Ekim, İstanbul’daki Sultanahmet canlı bombacıları doğma büyüme, mahalle arkadaşlarıdır. Dahası Antepli İstiklal Caddesi bombacısının da en son Adıyaman’dan geçerek, “Dokumacılar”dan icazet alarak geldiği de bu listeye eklenebilir!
HİÇ BİR ORİJİNALLİĞİ OLMAYAN SORULAR VE YANITLAR!
Kısacası Belçika’nın Molenbeeki yerine Türkiye’nin Adıyamanı’nı koyarsak dün yapılan değerlendirmelerin, verilen mesajların hiç değiştirilmeden kullanıldığını da görürüz.
“Bu bombalar neden Brüksel’de patladı?” sorusuna verilen yanıtların da; Belçika’nın IŞİD’e karşı bombardımanlara katılmasından Paris saldırısının lideri Salah Abdeslam’ın Brüksel’de yakalanmasına “misilleme” ye kadar bazı özgünlükler sıralansa da benzer gerekçeler İstanbul, Paris, Roma, Berlin, Madrid ya da Londra için de sıralanması da en az Brüksel kadar inandırıcı olabilir. Bu yüzden de ”Neden Brüksel?” sorusuna verilen yanıtların da hiçbir orijinalliği yoktur.
Soruların bir orijinalliği olmadığı gibi “saldırıları önleme” amaçlı verilen yanıtların da hiç bir orijinalliği yoktur. “Evinize kapanın” ya da “Çıkın alış veriş edin, hayatınızı değiştirmeyin”, “Polisin çağrılarına uyun”, “Hükümetlerinizin arkasında birleşin”den başlayan önlemler, sınırların kapatılması ya da geçişlerin sınırlandırılması, arama taramaların sıkılaştırılması, basın ve halkın haber alma özgürlüğünün kısıtlanması, konut ve kişi dokunulmazlığına ilişkin en temel hakların askıya alınması,... OHAL uygulamalarına kadar uzanmaktadır.
ASIL AMAÇ ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLAMAK, HALKI SAVAŞ POLİTİKALARINA YEDEKLEMEK!
Çünkü sermaye hükümetleri, pek çok başka sorunda olduğu gibi terörist saldırıların yarattığı baskıyı kullanarak kendi sistemlerini, egemenliklerini sağlamlaştırmayı birinci sıraya çektikleri için, bu saldırıları fırsat bilerek toplumu zapturapt altına almayı, bu amaçla özgürlükleri sınırlamayı, polisiye önlemlere ya da sürdürdükleri şiddet ve savaş politikalarına meşruiyet kazandırmayı amaçlamaktadırlar.
IŞİD’e karşı mücadelede batılı emperyalist ülke hükümetleri tam da bu amaçla; halkın özgürlüklerinin sınırlandırılması, polisiye önlemlerin zapturapt altına alınması ve emperyalist kapitalist dünyanın halklar üstünde sürdürdüğü sömürü, yağma ve savaş politikalarını kendi kamuoylarında meşruiyet kazandırmak için kullanmaktadır.
Bu yüzden de Paris’teki saldırılardan sonra Fransa’da olduğu gibi İngiltere’de, Almanya’da, İtalya, İspanya... öteki ülkelerde de “terörizme karşı mücadele” planları, halkların ve işçi sınıfının kazanılmış haklarına karşı, özgürlüklerin sınırlanması programları olarak geliştirilmektedir.
Kısacası batılı emperyalistler de Erdoğan-Davutoğlu yönetimi gibi, “terörizmi” kendi politikalarından bağımsız ve terörle mücadeleyi de asker ve polisiye önlemlerle yenilgiye uğratacaklarını esas almaya mahkumdurlar. Nitekim terörist saldırılar, polisiye önlemlerin en yoğun alındığı havaalanları, metrolar, İstiklal Caddesi gibi polis ve önlem yoğunluğunun en yüksek olduğu alanlarda gerçekleşebilmektedir. Bu bile tek başına terörist saldırıların polisiye önlemlerle önlenemeyeceğini göstermektedir.
TERÖRİZMİN PANZEHİRİ ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ MÜCADELESİDİR
Çünkü IŞİD ve diğer cihatist örgütler ne kadar “insanlık dışı”, “savaş ahlakına bile aykırı” yöntemler kullanırsa kullansın, onların eylemlerine meşruiyet sağlayan ve terörizme zemin hazırlayan en başta batılı emperyalistlerin dünyayı yağmalama, sömürüme, hegemonya altına alma, egemenliklerini sürdürmek için savaşlara başvurma amaçlı politikalarıdır. Dolayısıyla batılı emperyalist ülkeler bu politikalarından vazgeçmeden (Doğalarında vazgeçme yoktur ama halkların, işçi sınıfının mücadelesi vazgeçirebilir) terörizmin zeminini kaybetmesi, dolayısıyla terörizmin bitirilmesinin imkanı yoktur. Başka bir söyleyişle emperyalistlerin kurdukları dünyanın çelişkileri terörizme sınırsız olanaklar sunmaktadır.
Bu yüzden de Türkiye’de olduğu gibi batılı ülkelerde de bugün, terörizmle mücadele ve terörist saldırılara karşı mücadelenin tek gerçekçi yolu; hükümetlerin savaş ve dünyanın yağmalanması politikalarına karşı, halkların kendi kaderlerini tayin hakkının desteklenmesi, barış mücadelesinin geliştirilmesi; bu mücadelenin “içerideki” boyutu olarak özgürlüklerin, demokrasi mücadelesinin, sömürüye karşı mücadeleyle birleştirmekten geçmektedir.
Tıpkı Türkiye’de “terörizme karşı mücadele”nin Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin politikalarına karşı özgürlüklerin savunulması, demokrasinin geliştirilmesi ve barış mücadelesinden geçmesi gibi!
Evrensel'i Takip Et