Halimiz ahvalimiz meselesi (11)

Kirvem,

Bir müddetten beri “halimiz ahvalimiz”le ilgili laflar karalayıp duruyorum; bu bapta izleyebildiğim kadarıyla, memleket sathında hal ve ahvalimiz genelde “içgüveyi”sinden halliceyken, aynı zamanda da yurttaş olarak çoğumuzun hali, “Kara bahtım kem talihim taşa bassam iz olur, ağustosta suya girsem balta kesmez  buz olur” kıvamında!

Şaşı gözlerim ya da şişe altını sollayan bilmem kaç nümerolu miyop gözlüklerim nedeniyle memleket manzaralarını kendimce yampiri, çarpık çurpuk gördüğüm için bu konuda kötümser, hatta belki de fazlasıyla “şom ağızlı”, dolayısıyla da “milli ve yerli” vatandaş kriterinden hepten yoksunum ama beri yandan da, özellikle son zamanlarda boş vakitlerimi değerlendirmek için her fırsatta milletimizin yüce meclisindeki televizyon ekranlarından yapılan canlı yayınları seyrederken, hemen hepsi de birbirinden değerli “vekil”lerimizin ülkemizin “ali menfaatler”i doğrultusunda kendi aralarında sürdürdükleri cansiperane “mesai”lerinin, eninde sonunda dönüp dolaşıp otuz altı kısım tekmili birden sazlı, sözlü, vurdulu, kırdılı Yeşilçam filmlerini hiç de aratmadığını, üstelik aklım sıra boş zamanlarımı değerlendirip, böylece “edep, irfan” edineyim derken, “vodvil”den yana bolca nasibini almış bu “meclis manzaralar”ı karşısında zamanımı tümüyle boşa harcadığımı gördüğüm için mi bu kadar pesimistim bilemiyorum!

Öyle ya da böyle, sadece şu son hafta içinde ülkemizin siyaset arenasının en tepesindeki koltuk sahibinin yanı sıra, keza hepsi de yek diğerinden “saygın” mevkilerdeki divan, koltuk, tabure veya minderleri paylaşan “yetkili zevat”ın neredeyse cemi cümlesinin tümü, birbirlerine önce “sayın feşmekan” diye hitap ettikten sonra, akabinde de tıpkı “rüzgargülü” ya da “fırıldak” misali döne döne bu kez de ağza alınmayacak hakaretler, ipe sapa gelmez aşağılayıcı sıfatlarla yıkayıp yağlayıp, bunu da, milletin yüce meclisinde ya da her salı günü mensubu oldukları partilerin grup toplantılarında dillendirirken, nedense her defasında “Dilin kemiği yoktur” gerçeğinden yola çıkıp, kimi “adres”lere gari Allah ne verdiyse bereketiyle veryansın edip, böylece halkımızın karşısındaki bu “mümtaz” tavırlarına bakılırsa; görünen o ki,  bu bapta da halimiz ahvalimiz tıpkı “Balık baştan kokar” deyimini yansıtan aynanın tam da kendisi mi ne!

Ülkenin bitip tükenmeyen, her geçen günün ardından çığ misali büyüyen dahili, harici, irili, ufaklı , çetrefilli bilumum meselelerine çözüm üretmekte yaya kaldıkları için, belki de bunun verdiği suçluluk kompleksiyle sanki meseleleri halletmenin yolu, yordamı, yaradana sığınıp birbirlerine birer tıp uzmanı psikiyatr, birer klinik psikolog ya da pedagog misali teşhis koyup, dolayısıyla kimin “sapık”, kimin “siyasi sapık”, kimin “ahlak”tan yana yeterince nasibini almadığını belirleyip sonra da birbirleriyle zelilce dalaşmalarının hesaplaşmasını, “adaletin mülkü olan devlet” kapılarında aramayı her vesileyle neredeyse siyasetimizin olmazsa olmaz koşuluna dönüştürmeyi “görev” belleyip, bu hususta “hassasiyet” gösteren devletluların ülkesinde “vatandaş” olmanın “lüks”ünü hep beraber yaşayıp, bunun nimetlerinden faydalanmak gerçekten de Tanrı’nın hepimize bahşettiği bir nimet!

Vee şimdi de demokrasinin temelini oluşturan “çoğulculuk” kavramının yerine, sadece ve sadece “eller havaya” mantığıyla meclisteki “çoğunluğun” borusunun her halükarda ötmesinin değişmez kuralına dönüştüğü ülkemizde; değişti, değişiyor, diyerek anayasamızda “başkanlık sistemi”ne doğru “usta”ca manevralarla kapı aralarken, “Yeni Türkiye”de meselelerimizi kökten halledip, böylece hal ve ahvalimizi sağlam bir kazığa bağlayabilecek miyiz?

No!

No! Çünkü sokak başlarında bir zamanlar ellerindeki bez “torba”lar içinde tombala çektirip, bu yolla kaçak sigara pazarlarken, aynı zamanda da günlük “nafaka”larını kazanmaya çalışan “tombalacı”ların sanki izinden yürürcesine, hesapça milletimizin maddi ve manevi tüm menfaatlerini sözde koruyup kollamak uğruna çıkarılması gereken kanunların arasına “sinsi”ce sıkıştırılmış kanun tekliflerini “torba yasaları” sayesinde “alelacele çıkarmayı hüner belleyen bu “tombalacı zihniyeti”nden özüme kalırsa ne köy olur ne de kasaba Kirvem!

Evrensel'i Takip Et