Suç, ceza, kamuoyu vicdanı ve eğitim sistemi!
Karaman’da, Ensar Vakfı ve Karaman İmam Hatip Okulları Mezunları Derneğinin (KAİMDER) yurtlarında ve “evleri”nde kalan çocuklara cinsel istismarda bulunan Muharrem Büyüktürk’e, mahkeme ilk celsede 508 yıl ceza verdi!
Muharrem Büyüktürk’e, cinsel istismarda bulunduğu 10 çocuğun her biri için ayrı ayrı ceza veren mahkeme, “iyi hal indirimi” de uygulamadı.
Bu; ceza kesinleşirse, infaz yasasına göre, cinsel istismarcı Büyüktürk’ün, 32-33 yıl cezaevinde kalacağı anlamına gelmektedir!
ADALET YERİNİ BULDU MU?
Türkiye’de bu tür davaların yılan hikayesine dönüştürüldüğü ve sonunda şu indirim, bu indirimle cezayı ceza olmaktan çıkaran uygulamalar dikkate alındığında Karaman Mahkemesinin kararı, elbette kamuoyunda, hiç olmazsa bu kişiye verilen ağır ceza açısından “Adalet yerini buldu!” duygusuyla karşılandı.
Ortaya çıkan skandalın boyutu dikkate alındığında, mahkemenin “suçu” aşırı soyutlayıp, davayı tamamen Muharrem Büyüktürk’ün suçuna indirgemiş olması ise eleştirildi; tepkiyle karşılandı. Bu yüzden de, “Adalet yerini buldu!” duygusu buruk, aynı zamanda yarım bir hoşnutluk duygusu olarak kaldı.
Cinsel istismarın, çocukların yasa dışı bir biçimde kurulmuş Ensar Vakfı ve KAİMDER’in yurtlarında ve “evlerinde” gerçekleşmiş olmasını hiç göz önüne almayarak mahkeme, cinsel istismara yol açan ortamı oluşturan, bu yurtlarda çocukların yasa dışı olarak barındırılmasına göz yuman yetkili makamların sorumluluğunu da görmezden gelmiştir. Valilikten, milli eğitime ve öteki resmi kurumların yetkililerinin görevlerini yerine getirmediği de dikkate alındığında; en azından Karaman Valisi, Milli Eğitim, Aile Bakanlığı yetkilileri, Ensar Vakfı ve KAİMDER yöneticileri de bu davadan yargılanmalıydı!
Gerek olup biteni medyadan izleyen kamuoyunun gerekse dava dosyasının bilgisine sahip avukatların, baroların temsilcilerinin de görüşü bu doğrultudadır. Ancak mahkeme bu gerçekleri dikkate almayarak sadece cinsel istismarcıyı cezalandırarak, “günü kurtarmış”tır!
‘KAMUOYU VİCDANI’ RAHATLADI MI?
Nitekim, istismarcıya daha ilk duruşmada 508 yıl gibi ağır bir ceza veren mahkeme, bu kararıyla bir yandan olumlanırken, öte yanıyla “Mahkeme asıl suçluları kurtarmak için”, “Ensar Vakfı ve KAİMDER yöneticilerini kurtarmak için, davayı alelacele bitirerek kamuoyu gündeminden düşürmek istedi” eleştirileri yaygın biçimde dile getirilmektedir.
Bu yüzden de cinsel istismarcı Büyüktürk, 508 yıl ceza alsa da kamuoyu vicdanının rahatladığını söylemek doğru olmaz. 508 yıl ceza karşısında Ensar ve KAİMDER’in koruyucuları ve kollayıcılarının yandaşı olmayanların gönül rahatlığı ile “Ohh” dememesinin nedeni de budur.
Başka bir söyleyişle Karaman’da çocuklara cinsel istismar davasının, kamuoyunda “Adalet yerini buldu!” duygusu uyandırmayan bir dava olarak tarihe geçeceğini söylemek yanlış olmaz.
EĞİTİM SİSTEMİ SORUNU
Evet, küçük çocukların onların öğretmeni olarak görevlendirilen biri tarafından cinsel istismara uğraması, bu istismarın devletin destek verdiği kurumlarda yapılması çok vahimdir ve “Sapık zat şu kadar ceza aldı” diye, ne o çocukların ne de ailelerinin acısı azalmış olmaz.
Karaman’daki skandalın ortaya çıkmasından sonra gündeme gelen pek çok benzer vaka olduğu, hatta bunların sayısının binlerle ifade edildiği dikkate alındığında, karşı karşıya olduğumuz sorunun bir ya da birkaç “fevri” vaka olmadığı da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu da sorunun, “kişiliği bozuk” bazı kişilerin işlediği suçları çok aşarak, milli eğitimin çocukların eğitilmesinde girdiği yolun ve devreye soktuğu araçların çocukların cinsel istismarına kadar vardığını göstermektedir. Çünkü Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin, eğitimi, “yerli ve milli” bir eğitim olarak yapılandırmak için “Dindar nesiller yetiştirme” programını devreye sokarken, burada iki en önemli dayanağa sarıldığı görülmektedir.
Bu dayanaklardan birincisi; yoksul halk yığınlarının, çocuklarının okuyabilmesi için kendilerine uzanan her eli tutmakta sakınca görmeyen bir alışkanlığa (Yoksulluğa demek de mümkün) sahip olmalarıdır. Hele de arkasında dini bir renk varsa!
İkincisi ise; Ensar Vakfı ve KAİMDER gibi pek çok vakfın, derneğin, “hayırsever kişi” ve “kurumların” etkin bir biçimde eğitim alanında devletin üstündeki görevleri alması için harekete geçirilmiş olmasıdır. AKP Hükümeti, giderek ve öz güveni arttıkça, yasa, kural tanımadan bu kurumları teşvik etmiştir, etmektedir.
LAİK, DEMOKRATİK, PARASIZ, NİTELİKLİ EĞİTİM MÜCADELESİ!
Emekçi semtlerde kreş sorununun çözümü olarak dört yaşındaki çocukların “merdiven altı” biçiminde oluşturulan “sıbyan okulları”na alınmasından başlayarak, yatılı okullar ve taşımalı sistemin yozlaştırılıp tahrip edilmesiyle, aslında çocukların, daha o yaştan itibaren dini kaygılarla eğiten bir mekanizmanın içine çekilmesi amaçlanmaktadır. Bu konuda bir hayli adım atılmış, bu alanda faaliyet gösteren pek çok vakıf, dernek ve kişi açıkça devlet himayesinde (Aslında AKP himayesinde) faaliyet gösterir hale getirilmiştir.
Cinsel istismar sorunu sadece toplumda infial uyandıran yan olarak ortaya çıkmıştır.
Dolayısıyla önümüzdeki sorun halkın, emekçi çocuklarının ve gençliğin eğitimi; laik, demokratik, parasız, nitelikli eğitim sorunudur!
Bu da bugün, Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin eğitim politikalarına karşı mücadeleyle olanaklıdır. Aksi halde yoksul çocuklarının sermayenin kölesi olarak yetiştirilmesinin de ülkeyi bir avuç haramzadenin yönetmesinin de toplumda infial uyandıran skandalların da önü arkası gelmez!
Evrensel'i Takip Et