Konfederasyonlar 'alan', işçiler 'talep' derdinde
Sendikalar ya da başka türden işçi örgütlerinin görevi işçilerin kafasını karıştırmak, yapılacak işin yapılmasını güçleştirmek değil, işçiler arasında mümkün olan en ileri irade birliğini sağlamak, böylece yapılacak işin en iyi biçimde yapılması için ortamı en elverişli hale getirmektir.
Hele konu 1 Mayıs, onun talepleri ve nasıl kutlanacağı sorunuysa bu kutlamayı yapmanın sınıfsal ve tarihsel sorumluluğunu taşıyan sendikaların rolü daha da önem kazanmaktadır.
Ne var ki, son yıllarda sendikalar, konfederasyonlar her 1 Mayıs’ta bu sınıfsal ve tarihsel sorumluğun tam tersini yapmak için adeta yarışmaktadırlar.
Türk-İş, Hak-İş artık 1 Mayıs’ı görüntü olarak bile ortak kutlamalardan vazgeçerek, bir kenti merkez belirleyip işçilerden kaçarken, DİSK ise KESK, TMMOB ve TTB ile birlikte, İstanbul 1 Mayısı etrafında tüm ülkedeki faaliyetleri “Alan tartışmasına boğan bir çizgi izlemektedir.
Ne yazık ki bu yıl da bu tablo aşağı yukarı böyle oluşmaktadır.
TALEPLER ÇOK KAPSAYICI VE YAKICI!
Bu yıl, işçi sınıfının ve kamu emekçilerinin;
- Kiralık işçilik ve özel istihdam büroları yasa tasarısının Meclise getirildiği,
- Kıdem tazminatının tasfiyesi için Hükümetin son rötuşlarını yaptığı,
- Esnek çalışmanın yaygınlaştırılması ve kamu emekçilerinin 657’deki iş güvencesinin kaldırılarak güvencesiz çalışmaya zorlanması için harekete geçildiği,
- Taşeron çalışmanın zemininin güçlendirilmesi için yasal düzenlemeler yapıldığı,
- Sendikal özgürlüklerin ayaklar altına alınıp, TİS’lerin sendika bürokrasisiyle iş birliği içinde TİS olmaktan çıkarıldığı,
- Ülkenin bir bölümünde sokağa çıkma yasaklı operasyonlar yapılırken bölgedeki mezhep savaşlarının tarafı olarak savaş bataklığına sürüklenmesinin an meselesi olduğu...
koşullarda Türk-İş, 1 Mayıs’ı Çanakkale’de, Hak-İş ise Sakarya’da kutlayacağını ilan etmiştir. DİSK ise, KESK, TMMOB ve TTB’yi de yanına çekerek, son üç yılda olduğu gibi bu yıl da 1 Mayıs’ı “Taksim fetişizmi” üstünden “alan tartışmasına” boğacak adımlar atmakta ısrar etmiştir.
İŞÇİLER: 1 MAYIS ALAN GÜNÜ DEĞİL, TALEP GÜNÜDÜR!
Hak-İş ve Türk-İş, kendince bir merkez belirleyip 1 Mayıs’ın birlik, dayanışma ve mücadele ilkelerini ayaklar altına alırken, aynı zamanda işçileri de, en azından yakın illerdeki işçileri bu kendilerinin kaçtığı merkezlere çağırıyorlar.
Böyle işçilerin 1 Mayıs adına kentten kente taşınmasını, aklı sendika bürokratları tarafından iyice karıştırılmamış her işçi elbette anlamsız buluyor. Nitekim dün gazetemizde çıkan Çorlulu işçilerin kendilerini Sakarya ve Çanakkale’ye çağıran Hak-İş ve Türk-İş’e, “1 Mayıs alan günü değil, talep günüdür” diyerek tepki göstermesinin nedeni de budur. Çorlulu işçiler, haklı olarak, “Eğer bu sınıfın bayramıysa sınıf burada, gelin on binlerce işçinin bulunduğu Çorlu’da kutlayalım 1 Mayıs’ı” diyorlar.
Bu tartışma elbette DİSK için de fazlasıyla geçerli. Üstelik DİSK yanına TTB, TMMOB ve KESK’i de alarak, son yıllarda 1 Mayıs’ın tüm işçilerin bayramı olduğunu, bu yüzden de en geniş işçi kesimlerinin katılarak kutlandığı bir mücadele günü olduğu ilkesini bir yana bırakarak, 1 Mayıs’ı “Taksim tartışması”na boğarak, sorumluluğunu daha da büyütmüştür. Oysa bu ülkede üç işçi konfederasyonu ve kamu emekçisi konfederasyonlarının tüm ülke sathında yüz binleri katarak ortak kutladığı, 1 Mayıs’lar da yapılmıştır. Bugün de böyle kutlamaların, hatta daha yaygın ve daha görkemli kutlamaların yapılması için koşullar vardır. Mücadelenin ihtiyaçları dikkate alındığında bu bir zorunluluktur da.
İSTANBUL 1 MAYISI’NDA KRİTİK DÖNEMEÇ
Bugün itibariyle bakıldığında Ankara ve İzmir’de bir alan tartışması ya da birkaç alanda 1 Mayıs başvurusu yoktur. Bu illerdeki sendika şubeleri, emek örgütleri ve çeşitli siyasi çevreler 1 Mayıs’ı kutlamak için hazırlıklarını sürdürmektedirler. Kimi illerde yerel olarak hâlâ sorunlar olsa da 1 Mayıs’ın ülke sathında sendikalar, emek örgütleri ve 1 Mayıs’ın değerlerini savunan siyesi çevreler tarafından kutlanacağını söyleyebiliriz.
İstanbul’da ise DİSK yönetimi, kimi sol çevrelerin desteği ile “Taksim tartışması” etrafında onca sendika merkezi ve emek örgütünü oyalamıştır. Bugün de DİSK yönetiminin sözcüsü olanlar, KESK’in ve epeyce bir siyasi çevrenin itirazlarına karşın 1 Mayıs’ı “alan tartışmasına” boğma manevralarını sürdürmektedirler.
Ancak bugün yeni gelişmeler olmazsa, pazartesi günü bu sorunun bir sonuca bağlanması da beklenmektedir.
Evet, İstanbul 1 Mayısı için yarın “Şöyle bir sonuca bağlanacak” demek, bu yazının yazıldığı saatler itibariyle hâlâ olanaklı görünmüyordu. Ama bu belirsizliği yaratan DİSK’in sözcülerinin hâlâ kimi manevralarla “alan tartışmasını” sürdürme gayretleridir.
Umalım ki, yarına kadar bu sorun çözülür, “sonuca bağlanma” bir “bölünme”yle olmaz!
DAHA SIKI ÇALIŞILMASI GEREKEN BİR HAFTA
Yukarıda ifade edildiği gibi işçilerin, kamu emekçilerinin en temel haklarının saldırı altında olduğu, ülkenin içeride ve dışarıda savaşın ve şiddetin kıskacına sürüklendiği bir dönemde 1 Mayıs’a sadece bir hafta kalmışken sendikal merkezlerin büyük çoğunluğunun, alan tartışmaları ötesinde 1 Mayıs’ın işçilerin en geniş katılımıyla kutlanması ile ilgili bir girişimleri yoktur. Yani; işçilerin 1 Mayıs’a nasıl katılacağı, hangi taleplerin öne çıkarılacağı, bu amaçla işçiler arasında toplantılar, çağrılar yapılması gibi bir girişim gözlenmemektedir.
Gazetemizin okurlarının da izlediği gibi iş yerlerinde, işçi havzalarında az çok bir çalışma, 1 Mayıs’ın nasıl kutlanacağına, hangi taleplerin öne çıkarılacağına dair bir tartışma varsa, bunu da sanayi havzalarındaki ileri işçi kesimleri ve sınıftan yana olmaya devam eden sendikacıların etkili olduğu bölgelerde ve işyerlerinde görüyoruz. Ki bu da önümüzdeki günlerde bu çalışmaların daha yaygın ve araçların daha etkili biçimde kullanılması için çabaların yoğunlaştırılması gerektiğini göstermektedir.
Yani işçilerin deyimiyle, sendikalar, konfederasyonlar, 1 Mayıs’ı işçilerin acil talepleri için ve ülkenin içine sürüklendiği şiddet ve savaş bataklığına karşı bir mücadele günü olarak değil, talepleri için mücadele gününe değil, gerçek hayatta ve işçilerin gözünde olumlu anlamda bir karşılığı olmayan bir alan tartışmasına dönüştürmüşlerdir.
Dileyelim ki, yaşananlardan gerekli ders çıkarılır da bundan sonra amaçlar “alan tartışması” saçmalığına feda edilmez!
Evrensel'i Takip Et