13 Mayıs 2016

‘Vize restleşmesi’nde kim kaybeder?

Avrupa Birliği (AB), daha doğrusu planın mimarı Almanya cephesinden baktığımızda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına Schengen ülkelerine vizesiz seyahat “Yaz bahara, kalsın sonbahar”a dönmüş durumda.
Gazete ve dergilerde yer alan şu başlıklar işin rengini ortaya koyuyor: “Vize serbestliği çökmek üzere” (Die Welt), “Vize üzerindeki tartışma sığınmacı anlaşmasını tehlikeye düşürdü” (Focus), “AB’den Türkiye’ye karşı hamle: Vize üzerine tartışma sığınmacı anlaşmasını tehlikeye attı” (Speigel), “Merkel’in büyük Türkiye rizikosu” (Handelsblatt), “Baskıları kabul etmiyoruz” (Tagesspiegel).
Başlıklar Almanya’daki havayı özetliyor.
Bir tarafta Türkiye ile yapılan sığınmacı anlaşmasının bozulması durumundan duyulan endişe diğer tarafta Türkiye’nin yaptığı baskı ve tehditlere duyulan tepki...
Tepkileri bir tartıya koyduğumuzda tehditlere karşı tutum daha ağır geliyor. Bir süredir sığınmacı anlaşmasıyla “Erdoğan rejiminin esiri” olunduğuna dair ifade edilen görüşler şimdi daha yüksek sesle dillendiriyor.
Komedyen Böhmermann ve yayınevi yöneticisine açılan davalardan sonra Erdoğan’a daha fazla taviz verilmemesi gerektiği görüşünü yaygınlaştırdı.
Avrupa Komisyonunun geçen hafta belirlenen 72 şarttan 5’nin yerine getirilmediğini, haziran sonuna kadar bunların yerine getirmesi durumunda vizesiz seyahatin önünde engel kalmayacağı yönünde yaktığı yeşil ışığa, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve danışmanlarının verdiği tepki havayı bir anda gerdi.
Halbuki, başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri 1 Temmuz’dan itibaren belli sınırlamaları içermekle birlikte, şartları sulandırarak vizeyi yumuşatmaya hazır görünüyordu. Hava bu yöndeydi.
Ancak bu hava Erdoğan’ın “Biz yolumuza, onlar yoluna” restiyle tersine döndü. Bugün gelinen aşamada, 1 Temmuz’dan itibaren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Schengen Bölgesi ülkelerine vizesiz seyahatinin önüne Erdoğan “taş” koymuştur.
Çünkü; Türkiye devlet olarak vizenin kaldırılması için AB tarafından öne sürülen 72 şartı yerine getireceğini kabul etmiş, bunların önemli bir kısmını da yerine getirdiği halde, geriye kalan beş şartı yerine getirmeye yanaşmaması, bilinçli olarak engel çıkarmaktan başka bir şey değildir.
Geriye kalan beş şartı; özel verilerin korunması, Avrupa Polis Teşkilatı (Europol) ile Avrupa adli makamlarıyla iş birliği, yolsuzlukla ve terörle mücadelede değişiklik konusunda adım atmaya yanaşmaması, Türkiye’nin derdinin işi ağırdan almak, imzalanan anlaşmanın şartlarını yeniden belirleme niyetinde olduğunu gösteriyor.
Erdoğan, anlaşmanın mimarı Almanya ile hiciv krizi üzerinden girdiği gerilimde bu niyetini hissettirmişti. Ancak Merkel, Erdoğan’ın gerilim yaratan politikasına soğukkanlı yanıtlar vererek geçiştirmişti.
Cumhurbaşkanının özellikle AB’nin “terörle mücadele” şartını diline dolaması ise vize üzerinden daha çok iç politikaya oynadığını gösteriyor. İçeride şartların yerine getirilmemesine gelebilecek tepki ve eleştiriler “vatan-millet” üzerinden susturulacak.
Hem Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz hem de Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere’nin açıklamalarına baktığımızda, vize serbestisinin 1 Temmuz’a yetişmesi pek mümkün görünmüyor. Erdoğan’ın geri adım atmaması durumunda 1 Ekim’de de yürürlüğe girme şansı yok gibi.
Öyle görünüyor ki; Türkiye önümüzdeki yaz aylarında Burhan Kuzu’nun dediği gibi “Mültecileri gönderecek” ve AB üzerinden yeni bir baskı kurarak elini güçlendirmeye çalışacaktır. Ardından AB’nin geri adım atarak Erdoğan’ın belirlediği şartlarda yeniden pazarlığa oturmasını bekleyecek. En azından hesap bu yönde.
Ancak, AB sığınmacılar konusunda bu kez geçen yılki gibi hazırlıksız değil. Şimdiden bu hamleye karşı neler yapılabileceği üzerinde çalışılıyor.
AB, hafta başında Bild gazetesine sızdırılan plana göre, Türkiye için öngörülen rolü Yunanistan’a havale edilecek. Türkiye’ye verilmesi öngörülen maddi yardım Yunanistan’a aktarılacak, sığınmacılar Yunanistan’dan ülkelerine geri gönderilecek.
Ege Denizi’ne yerleştirilen Almanya’nın öncülüğündeki NATO gücü ise bu arada boş durmayacak, Yunanistan’a gelmek üzere yola çıkan sığınmacıları Türkiye’ye geri gönderecek.
Özetle, AB’nin başından itibaren vize serbestisini sığınmacılar anlaşmasına bağlaması ve bunun Türkiye tarafından kabul edilmesi, her iki tarafın 1973’te kazanılmış bir hak olan vizesiz seyahati kendi siyasi çıkarlarına tahvil ettiğini gösteriyor. En önemlisi de sığınmacıların sırtından yapılan pazarlıkta yaşanan anlaşmazlık yeni ölümlere ve trajedilere kapı aralıyor. Bu nedenle vize restleşmesinde kaybedenler sığınmacılar ve vizesiz seyahat hakkı elinden alınanlar olacak.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

Yoksulluk sınırı kırmızı çizgi

600 bin işçiyi kapsayan kamu toplu sözleşmesi görüşmeleri dün başladı. Ek iş yapmadan geçinemez hale gelen işçilerin temel talebi yoksulluk sınırının üzerinde ücret. Kamuda 4 ayrı kuşaktan savunma sanayi işçilerinin aktardığı deneyimler de taleplerin ancak birlik olup, mücadeleyi göze alınca kazanılabildiğini gösteriyor.

Ücretler yoksulluk sınırının üzerine çıkarılsın

Vergi kesintileri yüzde 15’le sınırlı tutulsun

İkramiye ve ek ödemeler vergi kesintisi dışında bırakılsın

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Mardin’de kayyım 3 ayda 301 işçiyi işten attı.

Evrensel'i Takip Et