28 Mayıs 2016 01:00

Türkiye'de demokrasi var mı ki, demokratik anayasa yapılabilsin?

Türkiye'de demokrasi var mı ki, demokratik anayasa yapılabilsin?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir ülkede demokratik anayasa yapımının gerçekleştirilmesi iki önemli koşula bağlıdır. Birincisi, ekonomik alt-yapının niteliği, ikincisi ise Anayasanın bu amaca hizmet ediyor olmasıdır. İki koşulun kısa açıklamasına geçilmeden önce, gerçek anlamda demokrasiden ne anlaşıldığının açılması gerekir.
Demokrasi, kapitalist sistemin beyinleri bulandıran sihirli sözcüğüdür. Demokrasi sözcüğü ister Batı dünyasında olduğu gibi salt konuşma ve eylem yapma özgürlüğü şeklinde anlaşılsın, ister halkın yönetim biçimi olarak en basit yorumuyla oy verme özgürlüğü olarak tanımlansın, özden ve gerçeklikten yoksundur. Zira demokrasi olgusu ve sözcüğü bazı temel hakların sadece ve sadece saptanması anlamında alınırsa şekilsel tanımdan öteye gidilmemiş olur. Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi’nde olduğu gibi, barınma, beslenme, eğitim ve sağlık gibi çok temel haklardan, seyahat, temiz çevre vb. gibi daha alt düzey haklara dek bir dizi haklar listelenerek uluslararası bildirgeler halinde saptanıp, uluslararası konferanslarla toplumlara tanıtılır ve yayınlanabilir. Ancak söz konusu hakların ne saptanması, ne yayımlanması, hatta ne de devletlerin güvencesi altına alınması, sayılan hakların yaşama geçirilmesini sağlayamaz. Çünkü kağıt üzerinde saptanan hakların gerçek yaşama geçirilmesi ancak haklara ulaşmada gerekli satın alma gücü ile olasıdır. Gerçek demokrasi de, insan haklarının saptanması ile değil, yaşama geçirilmesi ile tanımlanır. Kısacası, ekonomi, üretim ve gelir dağılımı konuları gündeme taşınmadan demokrasi adına insan haklarından söz etmek toplumları oyalamaktan ve aldatmaktan öteye gidemez.
Şu halde, kapitalist sistemlerde demokratik anayasa sözcüğü bir aldatmacadan ibaret olup, en fazla seçim ya da kuvvetler ayırımı vb. gibi temel devlet yapıları ile ilgili bazı ana ilkelerin saptandığı bir metin niteliği taşır. Klasik devlet yapısının tüm kurumlarının muhkem şekilde kurulması demokratik yapı olarak görülüyor olabilir, ancak böyle bir devlet yapısı da parlamentoda kabul edilen yasalar doğrultusunda işlev göreceğinden, hukuki-siyasi şablon demokratik olsa da, işleyiş biçimi reel anlamda demokratik olamaz. Çünkü kapitalist devlet yapılanmalarında parlamentonun şekillenmesi ve yasama yetkisini icra etmesi ekonomide gelir dağılımı paralelinde gerçekleşeceğinden en mükemmel devlet yapılarında da işlevsel demokrasi gerçekleştirilemez.
Şunun çok net ortaya koyulması gerekir ki, anayasalar devlet yapısını değiştirebilir, fakat sistem değişikliğini zorlayamaz. O nedenle, kapitalist sistemlerde demokratik yapılanmalardan ve demokratik anayasalardan söz ederken ne anlaşılması gerektiği konusunda siyasiler ilahi suskunluğunu sürdürürken, akademisyenlerin bu konuyu derinlemesine halka anlatması gerekir. Ne var ki, kapitalist sistemlerde ekonomi ile yakından bağlantılı olan hukuk, siyaset bilimi, sosyoloji vb. gibi alanlar ayrı ve müstakil bilim alanları olarak tanımlanarak sistem kendisini korumaya almıştır.
Bu düşüncelerle Türkiye’deki duruma baktığımızda, her yanı yamalı bir yapılanma ve bir o kadar da şekilsel demokrasiden dahi uzak olmaya mahkum bir anayasa tasavvuru karşımıza çıkmaktadır. Bir kere, ekonomik ve sosyal anlamda üretim yapısı ve gelir dağılımı bağlamında halklar arasındaki kemikleşmiş ayrışma ve ötekileştirme toplumsal uzlaşmayı ve birlikte yaşamı güçleştirmektedir. İkincisi, kemikleşmiş ve geçişkenlik özelliğini yitirmiş siyasal taban yapılanmasında partilerin kısmi uzlaşma içinde daha uygun bir yönetim biçimi üzerinde anlaşması dahi olanaklı gözükmemektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa