Yenikapı ‘virgül’se, ‘nokta’ nedir?
Günlerdir “tarihsel önemi”nden söz edilen Yenikapı mitingi önceki gün yapıldı.
Basında mitinge katılımın 5 milyonu bulduğu iddiası öne çıkarılırken, bu mitingin “demokrasi ve uzlaşma kültürü sembolü” olduğu gibi abartılı değerlendirmeler yapılıyor.
Bu değerlendirmeler afaki ve abartılı olsa da Yenikapı Mitingi’nin Türkiye tarihinin en kalabalık mitingi olduğu da tartışılmazdır.
Kuşkusuz bu miting ve bu mitinge gelen yoldaki “demokrasi nöbeti” gösterileri, herhalde Türkiye’nin siyasi tarihinde, hem halkın darbelere karşı olması hem de darbeye karşı olmanın otomatik olarak demokrasiyi savunmak anlamına gelmediğini gösteren yanlarıyla siyasi mücadele tarihimizdeki yerini alacaktır.
Kuşkusuz, daha 15 Temmuz’dan bir gün önce bile birbirine ağza alınmayacak nitelemelerle saldıran AKP, CHP ve MHP’nin Cumhurbaşkanının çağrıcısı olduğu bu mitinge katılması, bu “birliğe” Genelkurmay Başkanı’nın da eklenmesi, mitingin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın içeride ve dışarıda mesaj vermek istediği çevrelere “Güç bende!” demesi için hazırlanmış olması dikkate alındığında, herhalde bu mitingin en önemli ve en başarılı yanıdır. Nitekim Evrensel, mitingle ilgili manşetini “Bütün uzlaşmalar onun için” biçiminde atarak, mitingin amacını ve bu amaca uygun organizasyonu çok başarılı biçimde ifade etmiştir.
HDP’nin bu mitinge katılmak isteyip istememesinden bağımsız olarak, HDP’nin bu “birlik-bütünlük” mitingine davet edilmemesi bu birliği daha baştan handikaplı bir birlik haline getirmektedir. HDP’ye oy veren 6 milyon seçmeni ve ülkenin en baş sorunu olan Kürt sorununun demokratik çözümünü de dışlayan bu “Erdoğan etrafındaki birlik”in sürdürülebilirliği de çok tartışmalıdır.
Bu miting vesilesiyle bir şey daha görüldü ki, kalabalığın yüzler ya da milyonlar olması “liderler” için fark etmiyor. “Cami ne kadar büyük olursa olsun imam bildiğini okur” öz deyişinde olduğu gibi, mitingin bütün konuşmacıları üç haftadan beri her mikrofon gördüklerinde söylediklerini Yenikapı’da da yinelediler: “FETÖ’ye lanet”, “millete övgü, selam”, alçak görünüşlülük görüntüsü arkasında “parsayı toplamak” için hamasetle karışık laf ebeliği mitingdeki söylemin ana karakteriydi. Kılıçdaroğlu’nun “demokratikleşmeye” dair talepleri ise sadece “kubbede hoş bir sada” olarak kaldı!
Darbe girişimi sırasında, makamında yaveri tarafından “rehin alınan”, en çok “ezilen” şahıs olarak Genelkurmay Başkanı’nın halkın önüne konuşmacı olarak çıkarılması, onun için bir “onurlandırma” mıydı yoksa üstünde bir kez daha tepinmek için miydi çok anlaşılmasa da siyaset tarihimizin ilklerinden birisiydi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İdam geri getirilsin mi getirilmesin mi?” tartışması açması ise, her halde pek çok başka mitingde yapılan bir tartışmayı (kışkırtmayı demek daha doğru) Yenikapı’da da açması basit bir popülizm sayılamaz. Tersine burada amacın Kılıçdaroğlu ile miting kitlesini karşı karşıya getirmek, CHP’nin idamın getirilmesine karşı olan tutumunu baskılamak amaçlı olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Mitingin sonunda Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’ya emrivaki yapılarak, sendika kongrelerinde gördüğümüz el ele tutuşarak “birlik-bütünlük gösterisi”ne, “aile fotoğrafı” çekilmesine çağırılması, onların bu çağrıya “hayır” demeleri ise mitingin önümüzdeki günlere taşınacak bir tartışması olacağa benzemektedir.
Erdoğan’ın konuşmasının sonunda, Yenikapı mitingini bir “nokta” değil “virgül” olduğu, “noktanın çarşamba gecesinde konmasını” istemesi herkesin aklına, ”Neden çarşamba?” sorusunu getirdi.
İki günde ne değişecekti ki, “nöbetler” bu görkemli mitingden sonra yapılacak “çarşamba nöbeti”nde mi bitirilecekti?
“Pazar”la çarşamba arasındaki tek önemli gündem, Erdoğan’ın bugün Rusya Devlet Başkanı Viladmir Putin’le, “çok önemli kararlar alınabilir” denilen St. Petersburg buluşmasıdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le yapılacak bu görüşmeden;
- Kendisini batı ile sürdürdüğü gerilimli ilişkiler karşısında rahatlatacak,
- Suriye politikasını bir biçimde “kurtaracak”
- Ekonomik bakımdan (turizm, enerji, tarım ihracatı, daha sonrası için asker teknolojiler,...) rahatlatacak sonuçlar bekliyor.
Gelişmelere; iç ve dış politikadaki iddialarını sürdürebilmek için acil ihtiyaçlarına bakıldığında Erdoğan, Putin’le yapacağı görüşmeden Batılı müttefiklerine, “Bakın biz Rusya’yla işi pişiriyoruz. Haberiniz olsun. Sonrasını siz bilirsiniz!” mesajını vermek istiyor.
Ama ne var ki Putin’in “sahası”na giden Erdoğan, başarısız da olsa “darbe yarası” almış; batı ile yüksek gerilimli bir diplomatik polemik sürdüren, çökmüş Suriye-Irak politikasının enkazını sırtlayarak Putin’in karşısındaki koltuğa oturacaktır!
Bu durumda;
- “Putin ‘çıta’yı hangi yüksekliğe koyacak”,
- “Erdoğan batı ile ilişkilerini bu çıtayı aşacak bir çizgiye kadar çekebilecek mi?”
- “Çıtayı aşmak için Erdoğan hangi tavizleri verecek?”
- “Sonuçta şeklen bile olsa Kızılay’da(*) bir ‘bayram havası’” estirecek müjdeler verebilecek mi?...
Bunları da yarın hiç olmazsa ipuçlarıyla görmüş olacağız!
Yenikapı Mitingi’ni “virgül” yapan “nokta”nın ne olduğunu da böylece anlayacağız.
(*) Ankara-Kızılay’da Çarşamba gecesi yapılacak “demokrasi nöbeti”nin Cumhurbaşkanının “müjde vereceği” miting olarak örgütleneceği söyleniyor.
Evrensel'i Takip Et