25 Ağustos 2016

‘Tehdit’ söylemi, karmaşa ve yolu şaşırmama!

Olayların karmaşıklığı ve çok yönlülüğü, asıl gelişme unsur ve eğilimlerinin görülmesini çoğu kez örten bir işlev görür. Böylesi  durum ve ortamlar, burjuva yönetimlerine, politikalarını daha kolay uygulama olanağı da sağlar. “Bulanık suda balık avlama”, ya da “Kurt dumanlı havayı sever” deyişlerinde anlatılmak istendiği üzere bulanıklıklar ve belirsizlikler, sermaye devlet ve hükümetleriyle burjuvazinin çeşitli partileri tarafından, halk kitlelerinin yanıltılarak yedeklenmesi için uygun ortam yaratırlar.
Türkiye bu bakımdan hayli zengin tecrübeye sahiptir ve bu tehdit şimdi daha da büyümüştür. Bazıları “durumun oldukça net, her şeyin açık olduğunu” söyleselerde, “at izinin it izine karıştığı” dönemlerden biri daha yaşanıyor. Dünya, bölge ve ülkede yaşanan “hayli karışık işler”, halk kitleleri açısından, kendi gerçek çıkarlarını gözden kaçırma etkeni oluyor. 
İktidar iplerinin kimin elinde olacağı üzerinden gelişen darbe girişimi ve onu bastıranların yürüttükleri kapsamlı tasfiye, cezalandırma ve elkoyma harekâtı, yaşanan kargaşa ve karmaşıklığa yeni öğeler kattı. Erdoğan-AKP iktidarının sanıldığı ölçüde güçlü ve “sağlam” olmadığı görülürken, kitlelerle ilişkilerini yenilemesinin yeni olanakları doğdu. ABD ve AB’ ile yaşanan sorunlar, ve bunun Erdoğan tarafından Türk milliyetçiliğini kendi “kesesinde” tutmak üzere kullanılması, büyük güçlerin fiili olarak müdahale ettikleri bölgede, çelişkilerden yararlanarak kemik kapma politikasının yol açtığı sorunları örtüyor ve onlara karşı “direniş cesareti” olarak yorumlanıyor. Ne kadar süreceği belirsiz olmakla birlikte, “yeni kuruluş ve kurtuluş” ve “ona hizmet edecek birlik-beraberlik” söylemli yeni kampanya etkisini sürdürüyor. OHAL kararnameleriyle milyonlarca insanın geleceğinin karartılacağı kararlar uygulamaya geçiriliyor. İçeride ve bölge düzeyinde gerilim, çatışma ve savaşın sadece koşulları yok, fiilen süren bir de savaş(lar) var. Kürt sorununu “terör sorunu”na indirgeme politikası devam ediyor. Kürtler ve siyasal parti ve örgütlerini; ve taleplerini yoksayma tutumu sürdürülüyor. İktidar partisi ve hükümetlerinin izledikleri politika sonucu milyonlarca Suriyeli ve öteki Arap ülkelerinden gelenlerle birlikte etnik ve mezhebi temelli çelişkilere yenileri eklendi.  Rojava Kürt Özerk Yönetimi’nin yıkılması için İran ve Suriye yönetimiyle pazarlıklar yapılıyor. Başbakan, “Etnik temelli oluşumlara izin vermeyiz!” buyurdu. “Kırmızı çizgi” politikası ve saldırganlık ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmişken, yüzyıllık imha siyasetiyle sonuç alınmaya çalışılıyor. Suriye’de iç savaşı körükleyerek yönetimini yıkmak ve Şam’daki “Emevi Camii’nde Cuma namazı kılmak” istediklerini ilan edenler, şimdi Esad’lı geçiş yönetimine hazır olduklarını ilan ettiler. Dahası da var.
Şimdilerde devlet adına yapılmış ne denli “melanet” varsa, “FETÖ”cülere yıkılarak, NATO’cu, Amerikancı sağ-gerici iktidarların, halk kitlelerine karşı yürüttükleri her türden saldırının iktidardaki failleri aklanmak isteniyor. Sanki “FETÖ” denilen ile aynı dünya görüşleri paylaşılmıyormuş; El Kaidecilik, IŞİD’cilik, Nusracılık desteklenmemiş; İvancılık yapılmamış; “dindar ve kinder nesillerin yetiştirilmesi” için tüm bir toplum yaşamı alabora edilip eğitim sistemi defalarca alt-üst edilmemiş; ve on yılı aşkın iktidar ortaklığı yapılmamış gibi, ve sanki iktidarı ellerinde tutanlar, sahip oldukları o ortak hedefleri bir yana bırakmışlar gibi. 
Söylenenlere inanılacak olunursa, Suriye’de iç çatışmayı çıkarıp IŞİD-Nusra çetelerine TIR’lar dolusu silah ve cephane gönderenler de, Rus uçağını düşürüp Türkiye’nin yayılmacı emellerine çivi koyanlar da; Rojava’da Kürt Özerk Yönetimi’nin oluşmasına olanak sağlayanlar da “FETÖ”cüler miş! Garip olan, Kürt kentlerini tank-top ateşiyle yıkıp yüzbinlerce insanı barınaklarından edenlerin de aynı “kahraman ve şanlı generaller”le “yurtsever milliyetçi subay ve askerler” olmasıdır.
Kara propaganda oldukça güçlü ve emperyalistlerin işbirlikçilerini, onlara karşı savaşan kurtuluşçular gibi göstererek, yönetimleri altında birleşilmesini empoze ediyor. Etkili olduğu apaçıktır. Onmilyonlarca insan bu yalanlara kanabiliyor. İktidarın izlediği bu politikaların, ideolojik etki altındaki kitlelerin belirli kesimlerinde cenaze törenlerine dahi “Tekbir!” getirerek saldırmaları kışkırttığı; tersinden kitlelerin bu geri tutumunun iktidardakileri cesaretlendirdiği görülüyor. Bu türden saldırılar ilk kez yaşanmıyor, ama bir aşamayı da işaret ediyor. 
Bölgedeki çatışmalar, yüzbinlerin katledilmesine neden olan etnik ve dini temelli savaşlar, emperyalist işgal ve yağmayla neden olunmuş yıkım ve tahribatlar işaret edilerek,  halk kitleleri yedeklenmek, karşı çıkanlar ise etkisizleştirilmek isteniyor. 
Kendi istemleri için tekelci burjuva iktidarının ve kapitalistlerin karşısına çıkma cüretinde bulunan işçi ve emekçilerle onların ileri kesimlerinin, “ülkeye ve ulusa ihanet”le suçlanarak saldırı ve karalama kampanyalarının hedefine konmaları, gerici sınıf ve iktidarların en etkili yöntemleri arasında yer alır. Ellerindeki ve emirleri altında büyük avantalar karşılığı “ruhlarını satmış” kara propaganda çetelerinin yürüttükleri çılgınca yırtıcılık desteğinde, sömürü ve baskılarını kutsayıp, karşı durma güç, cesaret ve kararlılığı gösterenleri böylece etkisiz kılmaya çalışırlar. Şimdi bu durum çok daha belirgin hale gelmiştir. Böylesi bulanıklık ve belirsizlikler ortamında ufkunu şaşırmamak ve kendi gerçekliğine uyanarak gerçek çıkarları doğrultusunda mücadeleyi sürdürmek, kadın-erkek işçiler, işsiz milyonlar, on milyonlarca kent-kır emekçisi, Kürt halk kitleleri, Alevi emekçileri, ve tüm ezilenler için çok daha önem kazanır. Toplumsal yaşam gerçeklere uyanış eğiliminin güçlenmesine alan açmakla birlikte, karşıkarşıya bulunulan tehdit ve tehlikelerin açıklık kazandığı söylenemez. Bu da ileri işçi-emekçi kesimlerinin sorumluluğunu artırmıştır.

Evrensel'i Takip Et