‘Karartılan ekranlar, mikrofonlarına ot tıkanan radyolar’ meselesi

Kirvem,

Senin de bildiğin üzere, şeytanın dahi aklına gelmeyecek gizli yöntemlerle, özel iletişim ağlarıyla devletin hemen her kademesine, sivil veya üniformalı tüm kadrolarına ustalıkla sızan, önceleri adıyla sanıyla “Muhterem Hoca Efendi”yken, şimdilerde karıştırdığı haltlar, yediği naneler nedeniyle tenzil-i rütbeyle lakabı “Feto”ye dönüşen bir örgütün, ansızın başımıza musallat ettiği bir “darbe girişimi”nin maddi ve manevi bilançosuyla yatıp kalkıyoruz.

Milletçe uçurumun kenarından, bir iç savaşın eşiğinden, dipsiz, karanlık bir kuyuyu boylamaktan kıl payı kurtulduğumuzu dillendiren “yetkili ağızlar”ın, neredeyse söz birliği etmişçesine “teselli” babında ifade buyurdukları, “Allah yüzümüze bakmış, yoksa...” diyerek yüreklerimize su serpmeleri, bittabii ki bozulan morallerimizi tümüyle yok etmese de, yine de bu badireyi şimdilik az-çok atlatabildiğimiz için yüce Tanrımıza dua ediyoruz.

Bu uğursuz, bu meymenetsiz girişimin ardından şimdilerde hafif yollu da olsa toparlanıp, “yara”larımızı yavaş yavaş sarmaya başladığımız şu günlerde; attığımız her adımın, özellikle de KHK hükümlerince alınan bilumum kararların devreye sokulmasıyla bu işin üstesinden bir an önce gelmeye çalışırken, buna rağmen içimizdeki kimi “bedhah”ların, kökü dışarıda olan kimi mahfillerin kendi meşreplerince sağda solda veya kapalı kapılar ardındaki fısıltılarına ne demeli!

Oysa “birlik ve beraberlik”ten yana hepimizin kenetlenmesine çok daha fazla ihtiyaç duydumuz şu günlerde;  tıpkı dün olduğu gibi, keza bugün bu saat yine aynı “koltuk” veya benzer “makam”ları aynı minvalde paylaşan “devletlular”ımız, bu “darbe girişimi”nin ülkemize, evvelemirde de demokrasimize verdiği zararların ne denli büyük olduğunu bir taraftan dillendirirken, diğer yandan da “yara bandı” ya da bir nevi “sargı bezi” niteliğindeki KHK’lerle başladığımız bu “tedavi” yönteminin, tıpkı cumhurumuzun başının lütfedip altını çizdiği, “at izinin it izine” karıştırılmaması hususundaki fevkaladenin fevkindeki bu “hassas” uyarısına rağmen, her geçen günün ardından sadece at izinin it izine karıştırılması bir yana, ayrıca kurt izinin çakal, tilki izinin sansar izine karıştırılmasıyla sürüp giden bu hengamede memleket sathında işler hepten rayından çıktı, çıkmak üzere... Tanrı’nın, akıl dağıtırken bundan bolca nasiplenen “akil”lerin dışında kalan kimi “cahil” kişilerin dediklerine, bu bapta cılk yumurta kıvamındaki laflarına bakılırsa; mesela KHK’ler mucibince bazı televizyonların, radyoların sorgusuz sualsiz “kapattım!” deyip kapılarının mühürlenmesi akla ziyan bir iş! Yine mesela bu “şer odakları”nın yayınları bunca zamandan beri sürüp giderken, daha da doğrusu ha babam de babam suç işlediklerine göre, peki acaba şimdi mi bu “köstebek”lerin farkına varıldı da kapılarına mühür vurulup sesleri solukları kesildi!

Üstelik izlerine bakıldığında “köstebek” mi, “kertenkele” mi oldukları belli olmayan bu yaratıkların istisnasız hepsi de, gerek ekranlarından, gerekse paslı mikrofonlarından bu darbe girişimini kınayıp, dahası da dillerinin döndüğünce bunu, bu silahlı kalkışmanın asla kabul edilemez bir “dayatma”  oluğunu vurgulayıp, dolayısıyla temmuz ayının en sıcak günlerinde bile üşümesin diye üzerine tir tir titreyip, demokrasimize sahip çıktıkları halde; o zaman bu ekran karartma, mikrofonlarına ot tıkama meselesi acaba neyin nesi, kimin fesiydi acaba?

Hele hele “ikinci bir kalkışma”nın belki de yolda olduğunu, maazallah her an kapımızı çalacağını, böylece geceleri uyanık ya da en azından “uyurgezer”, gündüzleri de kesinlikle “teyakkuz” halinde bulunmamızı buyurup, böylece milletçe hepimizin aklında ister istemez yuva kuran bu “paranoya”nın, keza “yarın halimiz, ahvalimiz ne olacak” sorusunun psikolojik baskısını nasıl izole edebileceğiz? Hakkın, hukukun, adaletin pikniğe çıkıp “mangal sefası”na çıktığı diyarlarda bu tür sorular halkın zihninde yer ediyorsa , bunun sorumluları kim? Garibanlar sigaya çekilirken, diğer yandan bir zamanlar suyun başında keyif çatanların “icraat”larından, geride bıraktıkları “iz”lerinden dolayı neden en ufak bir sorgu sual mafiş!

Neyse...

Kimisi “akil”, kimileri de “cahil” olan bu insanların her biri kendi havalarında saz çalıp türkü söylerken, kimileri de kim bilir hangi bulanık sularda balık avlamanın peşinde koşuşturup dururken, bu arada acaba sen hangi taraklarda  bez dokuyorsun tabii ki bu “cahil” aklımla bilemiyorum ama yine de merak ediyorum Kirvem!..

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çocukları öğüten çark

Çocukları öğüten çark

Yoksulluğun pençesindeki ailelerin çocukları tüm dünyada acımasızca emek piyasasına çekilirken, Türkiye kapitalizmi bu konuda en önde koşuyor. Çarklar köle koşullarında dönsün diye devlet gücünü seferber etmekten geri durmayan iktidar, milyon milyon işçileştirdiği çocukların da uzun ve ağır çalıştırılmasına, onlarcasının ölüme sürüklenmesine göz yumuyor.

2.3 milyon çocuk MESEM kapsamında günde 8-10 saat çalışıp ustalık belgesi aldı

15-17 yaş grubundaki neredeyse her 4 çocuktan biri çalışma hayatında

71 çocuk 2024'te çalışırken hayatını kaybetti

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et