OHAL’in kaldırılması ve KHK’ların geri çekilmesi için ortak mücadeleye!

Başbakan Binali Yıldırım, çok rahat; “Ne var canım, bir yanlışlık varsa düzeltilir!” diyor.
“Düzeltilecek olan yanlış”, OHAL’in ilanından beri yayımlanan  KHK’larla yaratılan mağduriyetler. Başbakan “Ne mağduriyeti?” demiyor, “Bir yanlış varsa düzeltiriz” de diyor ve bir “düzeltme” beklentisi yaratıyor.
OHAL’in üstünden üç aya yaklaşan bir zaman geçtiği halde ciddi bir “düzeltme” yapıldığına da bakılırsa, aslında Başbakanın rahatlığının mağduriyetleri düzeltmeye olan güveninden değil ama beklenti yaratarak tepkileri yatıştırmayı bir “yorma” ve “yıldırma” taktiği olarak kullanmasından geldiği anlaşılıyor.
Elbette dahası da var.
OHAL ilan edildiğinde; Başbakan “OHAL’i halka karşı değil kendimize karşı ilan ettik” derken, başbakan yardımcıları ve bakanlar, “OHAL’i üç aylığına ilan ettik ama inşallah 45 gün de de kaldırırız” demişlerdi. Ama şimdi OHAL üç ay daha uzatıldı. “OHAL’i uzatmayalım” diyen bakanları muhtarlara şikayet eden Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, “OHAL için belki bir yıl da yetmeyebilir” diyerek, ülkeyi OHAL’le yönetmenin “kolaylığı”ndan kolay kolay vazgeçmeyeceğini ilan etti. KHK’larla çıkarılan düzenlemelere de dikkat çeken Cumhurbaşkanı, “Bu düzenlemeler Meclisten geçirilmeye kalkılsaydı aylarca tartışmak zorunda kalınırdı” diyerek, OHAL’i darbe ihtimalinin sürmesi ve darbe tahribatının ortadan kaldırılmasına değil ülkeyi Meclisle yönetmek yerine KHK’larla yönetmenin “kolaylığına” bağladı.
Çünkü böylece Cumhurbaşkanı Meclisi devre dışına iterken, fiili başkanlığı da aşan yetkilere sahip oluyordu.
Kısacası, 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki üç aya yaklaşan zaman içinde şunlar açıkça görülmüştür:
-    Erdoğan-AKP Hükümeti, FETÖ’cü darbe girişiminin kendilerinin “tek parti, tek adam rejimi” amacına hizmet etmek üzere bir karşı darbeye dönüştürme girişimlerini bundan sonra da sürdürecektir.
-    Hükümet, elbette Cumhurbaşkanının yönlendirmesiyle, OHAL’i üç ay, sonra bir üç ay daha,...yeterince itiraz olmazsa daha yeni üçer aylık uzatmalarla sürdürmek niyetindedir.
-    KHK’larla ilgili “Yanlış varsa düzeltiriz” tutumu, “beklenti yaratma” ve “tepkileri absorbe etme” amaçlı bir taktik olup, gerçekte özgürlükleri, hiç değilse en olmazsa olmaz  demokratik normları dikkate alan gerçek bir düzeltmeyi ifade etmemektedir. Tersine girilen yolda ilerleneceğini, kamuda AKP’ye muhalif herkesi tasfiye ya da boyun eğdirme girişimleri olarak, siyasette de basını ve muhalefeti susturma ve sindirme girişimleriyle süreceğini gösteren hazırlıklar yapıldığına dair haberler gelmektedir.
Bu gelişmeleri ve elbette bir yandan Kürt siyasi güçlerine öte yandan Fırat Kalkanı etrafında Suriye’de süren savaş, Musul tartışmaları etrafında da yeni bir “cephe açılması” için “gayretleri” de dikkate alarak Emek Partisi, “OHAL’in kaldırılması” ve “Kanun Hükmündeki Kararnamelerin (KHK’ların) geri çekilmesi için bir kampanya başlatıyor.
Dün gazetemizde de çağrısı yayımlanan bu kampanya ile Emek Partisi, OHAL’in uygulamaları ile ilan edilme gerekçeleri arasında giderek derinleşen çelişkiye dikkat çekerek, OHAL’in bir an önce kaldırılmasını isterken Anayasa’yı, yasaları, insan haklarının en temel normlarını ihlal eden KHK’ların da geri çekilmesi için mücadele çağrısı yapmaktadır. Çünkü Emek Partisi, ciddi ve örgütlü bir mücadele olmadan, Hükümetin ne OHAL’i kaldırma ne de KHK’ların yarattığı haksızlıkları, hukuksuzlukları düzeltme niyetinin olmadığını görmektedir.
Kampanya çalışmasını Emek Partisi başlatmaktadır ama çağrı özgürlüklerden, demokrasiden, barıştan yana tüm güçleredir. Dahası Emek Partisi’nin son yıllardaki girişimleri de dikkate alındığında bu kampanya aynı zamanda, merkezi ve yerel (iller, ilçeler, emekçi semtleri, iş ve hizmet birimlerinde, gençler ve kadınlar arasında) olarak, Türkiye’nin tüm ilerici-demokrat güçlerinin ortak bir mücadele stratejisi etrafında barış ve demokrasi mücadelesi etrafında birleştirilmesinin de bir adımı olarak biçimlenecektir.
Bu yüzden, “OHAL kaldırılsın, KHK’lar geri çekilsin” kampanyası, ülkemizin demokrasi güçlerinin ortak bir mücadele içinde örgütlenmesi, barış ve demokrasi mücadelesinin “dün”ü ve “yarını”yla bağlanarak anlaşıldığı ve bu anlayışla hayata geçirildiği ölçüde anlamlanacaktır.

BUGÜN GÖZLER VE YÜREKLER ANKARA’DA

Bugün, 10 Ekim 2015 günü Ankara’daki büyük barış mitinginin kortejlerine yönelik IŞİD saldırısında hayatını kaybeden 101 barış savaşçısı anılacak.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve 10 Ekim Barış ve Dayanışma derneği (10 Ekim-Der) tarafından düzenlenen anma etkinliği  Ankara Valiliği tarafından yasaklandı. Ancak bu anmayı düzenleyen kurumlar, yasaklamanın haksız ve hukuksuz olduğunu, saldırıda hayatını kaybedenleri anmak için yapılacak bir etkinliğin ne OHAL ne de 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’yla bir ilgisinin olmadığını belirterek anma etkinliğini yapacaklarını açıkladılar.
Böyle bir günde, kamuoyunun beklentisi, Ankara Valiliğinin ve emniyetinin, “yasaklama” kararını gözden geçirmesi, 101 katliam kurbanının aileleri, yakınları ve mücadele arkadaşlarının hassasiyetlerini dikkate alarak anmanın engellenmesi değil güven içinde yapılması için gerekli önlemlerin alınmasıdır.
Aksi halde IŞİD’in saldırılarını önlemek için gerekli önlemleri almamakla malül güvenlik güçlerinin mağdur aileler ve bu katliam saldırısının hedefi olan kitle örgütlerinin anma etkinliğine “yasak” getirmesi, şiddet göstermesi, bu saldırıyla zaten ağır yaralı olan kamu vicdanındaki kanamayı daha da büyütecektir.
Bu yüzden Ankara Valiliği ve emniyetinden bugün beklenen, 101 barış mücadelecisinin ailelerinin ve mücadele arkadaşlarının acılarına saygı göstererek bir adım geri çekilerek anma etkinliğini güvenlik içinde yapılmasını sağlamasıdır.

Evrensel'i Takip Et