Şafak'ın, Nesligül'ün, Zöhre'nin beyaz saçları
Fotoğraf: Envato
Ankara Katliamı davasının görüldüğü salonda canlarını, cananlarını kaybetmiş aileler vakarla oturuyor. Sanık sandalyesindekilerin her bir cümlesi bütün bedenlerini yakıp geçen bir acı bombardımanı olsa da dudaklarını ısırarak, gözyaşlarını sessizce akıtarak, birbirlerinin ellerini tutarak dinliyorlar anlatılanları. Biz, o salonda olup bitenleri okurken öfkeden saçlarımızı yolarken, onlar katliamın ilk gününde beyazlamış saçlarının, acıdan çizgi çizgi olmuş suratlarının, gözlerinde fer fer yanan acının ahını tutup içlerinde, kucaklarında sevdiklerinin fotoğraflarıyla adalet arıyorlar. Avukatları her konuşmaları, her sorularıyla gerçek adaletin nasıl sağlanacağını adeta bir hukuk dersi verir gibi tane tane anlatırken, onların gözlerinin içine bakıyorlar. Bir tek avukatların sözü kesildiğinde dile geliyor öfke. Her an her dakika içlerinden acılarını haykırmak geçmediği için değil. Bu davanın, 7 Haziran’dan beri gerçekleşen bütün katliamların nasıl aynı ellerden çıktığının ve nasıl engellenebilecekken engellenmediğinin ortaya serileceği bir dava olduğunu bildiklerinden... Başkalarının ve aslında tüm memleketin çektiği ve ne yazık ki çekeceği acıları yüklenerek oturuyorlar.
Katliamda kaybettiğimiz arkadaşlarımızın annelerinin adliye önünde yan yana fotoğrafları düşüyor ekranımıza. Katliam öncesinde her biri başka bir renk olan, neşelerinden yaşam gailesiyle baş etme feyzi aldığımız Şafak, Nesligül, Zöhre ablaların, şimdi onları birbirinin aynısı kılan beyaz saçlarına ve göz bebeklerinde parlayan aynı bakışa takılıyorum. Şafak abla 13 aydır ilk defa ilk duruşma gününün gecesinde uyumuş deliksiz. Acıdan ve öfkeden bitap düşerek... Nesligül abla, işçi elleriyle çocuklarına gelecek kurmak için didinen emektar kadın, Dilan’ının davası için yalnızca 1 gün izin alabilmiş patronlarından. Şimdi, bedeni çalışırken, aklı ve ruhu o duruşma salonunda. Her fırsatta ne oluyor diye diğer aileleri, avukatları arıyor.
Serap, Şebnem’in ablası, duruşma salonundan değil, gazetelerden, televizyonlardan takip edebiliyor davayı. Daha doğrusu edemiyor! Çünkü neredeyse hiçbir kanal bu davaya ilişkin üç cümleden öteye bilgi vermiyor.
Bu dava sadece onların davası değil. Bugün, yarınına korkuyla, endişeyle, umutsuzlukla bakmak zorunda bırakılan her birimizin, milyonların davası.
Katliam mağdurlarının avukatları döne döne bunu anlatıyor; söyledikleri her bir söz, sanıklara yönelttikleri her bir soru bunu ortaya koyuyor. Bu dava tüm sorumlular hesap verene kadar bitmeyecek! Avukat İlke Işık açıklıyor bunun gereğini: “Bu dava gerçekleştiği politik ortamdan, siyasi hesaplardan bağımsız ele alınabilecek bir dava değildir. İki seçim arasında ülkenin kaderinin baştan aşağı değişmesine neden olmuş bir katliamdan söz ediyoruz. Böylesi bir tablo içindeki bir katliamın davasının da bu genişlikte değerlendirilmesi ve ele alınması gerekir. Biz bunun için buradayız. Bu davanın son gününe kadar, karar anına kadar da bunun için uğraşacağız. Katliamda sorumluluğu bulunan siyasal iktidarın bütün yetkililerinin ve bütün kamu görevlilerinin yargılanması için olacak bütün çabamız. “
Sadece bombaları hazırlayan, canlı bombaları Ankara’ya getiren, öncesinde keşif yapan, onlarla ilişki içinde olan, araç temin eden, depo bulanlar değil suçlular. 7 Haziran seçimleri öncesi “400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün” diyenin, katliamdan sonra “Oylarımız arttı” diyenin, ısrarla savaş diyen Ortadoğu politikaları ile birlikte ülkeyi IŞİD üssü haline getirenlerin, Antep’te 10 Ekim Katliamı ile birlikte toplam 5 katliam planlayan örgütlenmeyi engellemeyenlerin, IŞİD’lileri öfkeli çocuklar olarak tanımlayanların, miting öncesi gelen istihbaratları gizleyenlerin, bu istihbaratlara rağmen bilerek önlem almayanların, katliamdan sonra gaz kullanmaktan çekinmeyenlerin yargılanması için bu dava...
Polislerin ölümlere gülüp sanıkla selfie çektirdiği, uydurma beyanların devlet görevlilerince yazılıp, sanığa “3-5 ay yatar çıkarsın” garantisinin verildiği, ülkenin Cumhurbaşkanının beyanlarının sanıkların beyanları haline gelebildiği bir dava bu.
Bu dava bu memlekete biçilen kefenin, her birimize giydirilen deli gömleğinin yırtılıp atılması davası yani.
Eğer gözümüz kulağımız, aklımız ruhumuz o davada olmazsa, yarın biz, çocuklarımız, sevdiklerimiz benzer katliamlara kurban gittiğimizde, sanık diye yargılananların yüzündeki pişkin sırıtışın avukatların hakikati arayan soruları karşısında solacağı bir mahkeme salonu bile bulamayabiliriz. Çünkü bu davadan gerçek bir adalet çıkmazsa, yarın her birimiz yeni bir katliamın tabutunu kaldırırken evlerimizden, memleketçe adaletin tabutunu da kaldırıyor olacağız.
Şafak’ın, Nesligül’ün, Zöhre’nin bembeyaz saçlarına bakın. Kadınların saçının beyaza kestiği bir memleketin bileceği tek şey ölümdür. Unutmayın!
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52