Erdoğan, Şanghay 5’lisine mi gidiyor, manevra mı yapıyor?
Pakistan - Özbekistan ziyaretlerinden sonra Türkiye’ye dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün de ayağının tozuyla NATO’nun İstanbul’da toplanan 48. Parlamenterler Asamblesi Genel Kurulunun kapanış konuşmasını yaptı.
Pakistan Parlamentosunda ve Özbekistan’dan dönerken uçakta yaptığı konuşmalardan sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan “beklenen”, NATO toplantısında kürsüye çıkıp; “İstanbul’da atalarımızın yadigarı bu İslam toprağında ne işiniz var bire kafirler” diyerek, NATO efradını kapı dışarı etmesiydi!
YANİ TUTARLI OLSA BÖYLE DAVRANIRDI!
Üstelik Ermeni parlamenterlerin, “Ermeni soykırımı”, “Halep’e yönelik savaşta TSK’nin de rejime destek verdiği”, “FETÖ-bylock, 15 Temmuz darbe girişimi” konusundaki Genelkurmay Başkanı Akar’ın kimyasını da bozan kinayeli sorulardan sonra Erdoğan’dan en azından Asambleye katılan vekillere çok sert ve sıkı bir fırça bekleniyordu. Ama Cumhurbaşkanı dün, son yılların en “protokole uygun” konuşmasını yaptı; Pakistan’da İslam’ın kurtarıcı liderliğine soyunan ya da uçakta, “AB’yi bırakalım Şanghay 5’lisine girelim. Putin’e de bu niyetimizi söyledim” diyen o değilmiş gibi konuştu.
NATODA ‘İÇERİDEN BİRİSİ’ OLARAK KONUŞTU!
Konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bir yandan Batılıların FETÖ, PYD-YPG’ye, hatta IŞİD’e verdikleri destekten yakındı, BM’deki düzeni eleştirdi, “Dünya beşten büyüktür” diye ısrarını yineledi. Ama öte yandan Erdoğan bunları, Batılı ülkelerin yanlıştan dönmesini isteyen, “dışarı”dan değil “içeriden birisi” olarak söyledi; özellikle de NATO’nun amaç ve misyonuyla tam uyum ve bağlılık ifade etti!
Böylece, “Yılbaşına kadar bekleriz. Olmazsa herkes kendi yoluna. Biz de AB’ye girişten vazgeçmek için referandum yaparız” içerikli açıklamalardan sonra gelen, “AB’den çıkalım Şanghay Beşlisi’ne katılalım” demesi ile birlikte iyice zor durumda kalan “AB muhibi”, Erdoğan ve AKP’ye biat etmiş sermaye sözcüleri erbabına bir can simidi attı.
Evet sermayenin, daha doğrusu mülk sahibi egemen sınıfın politikacılarının, (Bunlara krallar ve sultanlar da dahil), temsil ettikleri sınıfların çıkarları söz konusu olduğunda, bunların aşırı pragmatist tutumlar aldıklarını tarihten biliyoruz. AKP ve Erdoğan’ın (içinden geldikleri siyasi geleneğin) ise bu gerici siyasi mirasın seçkin temsilcileri olarak hareket ettiğini en azından son yarım yüzyıldır gördük, görüyoruz. Bu yüzden de Erdoğan önderliğindeki AKP iktidarının ve propagandasının Batı düşmanlığı (Batı’nın emperyalist politikalarından çok insan hakları özgürlükler gibi konulardaki ileri birikimi düşmanlığı olarak anlamak gerekir), üstünden yaptığı bir takım girişimlerle Batı’dan kendi iç ve dış politikasına destek istediği de su götürmezdir.
OLUP BİTEN ‘PRAGMATİZM’LE AÇIKLANABİLİR Mİ?
Ancak daha yakından bakıldığında, olup biteni sadece bir pragmatizm olarak açıklamak, “Yok canım manevra yapıyor”, “Şark kurnazlığı yapıyor”,...demekle yetinmek soruna bir açıklık getirmez, getiremez.
Çünkü, Batı ile Erdoğan-AKP iktidarının anlaşmazlığı öyle kimi “spesifik” ve “ayrıntıdaki” konulardan ibaret değildir.
Şöyle ki;
- Erdoğan-AKP iktidarı, dış politikasında, Suriye ve Irak’taki sıcak çatışma alanlarına ilişkin olarak kolay uzlaşamayacakları karşıtlık içindedirler. AKP yeni Osmanlıcı bir yaklaşım ve mezhepçilik üstünden kendi amaçlarına varmak isterken Batılılar ise bölgedeki yerli gericilik arasındaki etnik, mezhepsel her ayrımı kullanarak kendi ve iş birlikçilerinin çıkarlarını korumak için silah gücü de dahil elindeki imkanları seferber etmişlerdir.
- İçeride Kürt sorununun çözümü konusunda “diyaloğu” savunan Batılılara karşı AKP Hükümeti, Kürt sorununu “ezerek çözme” tutumunda ısrar etmektedir. Alevilerin inanç özgürlüğü konusunda da “inanç özgürlüğü ve AB normları” temelinde bir çözümden yanadır. Ki AKP’nin bunu (dini nedenlerle)kabul etmesi çok zordur.
- Özgürlükler konusunda Batı kendi normlarını dayatırken AKP Hükümeti “Yerli ve milli normlara uygun bir özgürlük yeter” demektedir. Batı standartlarında bir özgürlük ortamında “tek adam tek parti rejimini” kuramayacağını, kurarsa da yaşatamayacağını AKP görmektedir.
Bu karşıtlıkları, örneğin “İdamın geri getirilmesi”, “Terörle Mücadele Yasası”, “terör tanımı”,... gibi ayrıntıya inerek daha da çoğaltabiliriz. Ama bu başlıca konulardaki karşıtlıklar dikkate alındığında bile Türkiye’nin AB’de kalmasının zorlukları da açıkça ortaya çıkmaktadır.
HA DEYİNCE ‘ŞANGHAY BEŞLİSİ’NE GİRİLEBİLİR Mİ?
Peki Türkiye’nin AB’de kalması zor da çıkıp Şanghay Beşlisi’ne girmesi kolay mı?
O daha da zor görünüyor!
Çünkü Türkiye’nin ihracatının yüzde 50’si ithalatının yüzde 60’ı AB ülkeleriyledir. Dahası 200 yıldan beri Türkiye Batı değerlerini benimsemek için uğraşan, onunla bütünleşmek isteyen bir dış ve iç politika izlemeye çalışmış (Bütün gel git ve sorunlara rağmen), bu yöneliş bugüne kadar sürmüştür.
Ancak bütün bunlara karşın Erdoğan-AKP yönetiminin girişimleri, bir yanıyla en gerici, şoven milliyetçi ve dini referanslara dayalı bir toplum inşa etme ve “tek parti tek adam rejimi” amacı güden girişimlerdir. Batı ile bugün gündeme gelen ana çatışma noktaları da buradan çıkmaktadır. Erdoğan’ın, “Biz de Şanghay Beşlisi’ne gideriz” demesi de bundandır.
Bu gelişmeler bugün Türkiye’yi fiiliyatta elbette bir ayağı AB’de (Normlarını adım adım reddetse de Batıda) ama öteki ayağı da özgürlükleri, insan haklarını umursamama olarak da doğuda (Şanghay Beşlisi’ne girme isteği) olarak ortaya çıkıştır.
Bu yüzden de Erdoğan’ın ve Hükümetin manevralarını ve propagandasını, sadece bir manevra, batıyı zorlama amaçlı bir “Şark kurnazlığı” ya da pragmatizm olarak görülemez.
GİDİŞAT NEREYE DOĞRUDUR?
Elbette bunlar da vardır ama burada asıl olan Erdoğan-AKP yönetiminin Batı normlarını umursamayan bir “tek parti tek adam rejimi” kurmak istenmesidir. Ve Erdoğan-AKP odağının, Batı normlarını umursayarak, AB’de kalarak bir “tek parti tek adam” rejimi kurmanın olanaklı olmayacağının farkına varmıştır. Bu yüzden de Erdoğan-AKP yönetimi her vesileyle ABD ve daha çok da AB ile çatışma konularını, üstelik çok sert bir üslupla, bu ülkelerle ilişkileri bozmak için öne çıkarmada özel bir gayret de sarf etmektedir.
- Sonrası nasıl gelişir?
- Türkiye AB ile ilişkilerden çark edip eski mecrasına dönebilir mi, yoksa Şanghay’a doğru yeni adımlar mı atar?
- Bütün bu gelişmeler Erdoğan-AKP yönetiminin arkasında göbekten Batı’ya bağımlı sermaye kesimleri içinde nasıl bir çatışma (yarılma) yaratır bunlar önümüzdeki dönemin yanıt arayacağı sorularıdır.
Bu soruların yanıtlarının nasıl olacağı ise, bir yanıyla dünyadaki emperyalist güç odakları etrafındaki kamplaşmaların seyri ama daha çok da Türkiye’nin işçi sınıfı ve halklarının, AKP Hükümetinin saldırılarını püskürtme, özgürlükleri savunma, laik ve demokratik Türkiye mücadelesi gibi mücadelelerde üstüne düşeni yapıp yapmamasıyla bağlantılıdır.
Evrensel'i Takip Et