25 Kasım 2016

2016 25 Kasım'ı çok önemli bir 25 Kasım!

Bugün, 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü!
Bugün dünyanın her yanında kadınlar, kadına şiddete karşı mücadelelerini yansıtan pankartlarla, sloganlarla, yılın her günü her saati evlerinde, çalışma alanlarında, yaşamın her alanında sürdürdükleri mücadelenin devamı olarak alanlara çıkarak, taleplerini haykıracak, mücadele birliklerini ve dayanışmalarını ilerletmek için çağrılar yapacaklar.
2016’nın 25 Kasımı’nı dünya kadınları, geçen yıla göre bile,
 -  Muhafazakarlığın arttığı, kadının ev köleliği ve sömürüsünün iki kat yoğunlaştığı,
-Irk, din, mezhep, dil ve cinsiyet ayırımlarının büyüdüğü,
-Dünyanın etnik ve mezhep savaşları ile açlık, işsizlik ve yoksulluk bölgelerinden “refah ülkeleri”ne doğru akan büyük göçün yarattığı devasa sorunların faturasının büyük ölçüde kadınlara yıkıldığı,
-Kapitalizmin kriz belirtilerinin yükü görülerek önce kadınların eve kapatıldığı,
-Kadına karşı kaba şiddetin, taciz, tecavüzün yaygınlaştırılıp sıradanlaştırma girişimlerinin arttığı koşullarda karşılıyorlar.

KADINA YÖNELİK ŞİDDET HIZ KESMİYOR

Türkiye’de kadına yönelik şiddet, kadınların kesintisiz mücadelesine karşın hız kesmiyor.
2016 yılının ilk 10 ayında kadına yönelik şiddetin rakamlara yansıyabilenleri bile çok korkunç!
Bu yılın ocak-kasım ayları arasında en az 236 kadın yakınları erkekler tarafından öldürüldü, 71 kadına tecavüz edildi, 104 kadın tacize uğradı. 368 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunuldu, 282 kadına ise aile içinde şiddet uygulandı. Ki, bu rakamlara “Aile içidir”, “Kol kırılır yen içinde kalır”, “Töredir, gelenektir, görenektir” gibi kılıflarla saklanan ve yukarıdaki rakamları katlayacak şiddetin envai türü dahil değil.
Erdoğan-AKP Hükümetlerinin muhafazakarlığı kışkırtan politikaları, toplum yaşamının her yanına dini normlar sızdırıldıkça, kadının eve kapatılması, kadın erkek ayırımcılığı, “Kadının fıtratında erkekle eşit olmak yok” görüşü yayılıyor ve kadına yönelik şiddeti meşrulaştıran eğilim güçleniyor. Kadına yönelik şiddetin muhafazakarlığın artmasıyla arasında doğrudan bir ilişki olduğu artık kimsenin inkar edemeyeceği bir gerçek.

KADINLARIN TALEBİNİN ‘MİLLET İRADESİ’ OLDUĞU İTİRAF EDİLDİ!

Bu, yukarıdaki tablo gerçeğin bir yüzü; ama karanlık yüzüdür!
Gerçeğin aydınlık yüzü ise Türkiye’de kadınların Hükümetin ve devletin imkanları devasa medya gücüyle desteklenen gelenek göreneğin yüceltilmesi, muhafazakar bir yaşam baskısı, kadınların cins eşitliği, erkeklerle eşit haklar mücadelesi, dünle ölçülmeyecek kadar ilerledi ve yaygınlaştı. Kadın cinayetlerine ve kadına yönelik şiddete karşı mücadele, hükümetlere geri adım attıracak kadar yaygınlaşmış bulunuyor. 
2015 şubatında Özgecan Aslan’ın, hunharca katledilmesine gösterilen toplumsal infialden bu yılın eylülünde Ayşegül Terzi’ye yapılan saldırı karşısındaki tepkinin mahkemeleri kararlarını geri aldıracak kadar büyük olması ve saldırganın üç kez yasaların eğilip bükülerek tutuklanmak zorunda kalınması, aslında kadına yönelik şiddete karşı bastırılan toplumsal tepkinin ne kadar büyüdüğünü göstermişti.
Nihayet bu son 10 gün içinde, “Küçük yaşta kızların evlendirilmesine meşruiyet kazandıracak ve tecavüzcüsü ile evlenmelerini teşvik edecek” bir yasal düzenleme girişimine karşı ortaya çıkan büyük toplumsal tepki, kadınların eşit hak mücadelesinin nasıl yaygınlaştığını ve önemli bir aşamaya geldiğini gösterdi.
Bu düzenlemenin baş savunucusu Adalet Bakanı Bozdağ’ın düzenlemeyi neden geri çektiklerini açıklayan sözleri elbette aynı zamanda yenilgilerinin itirafıdır: “Tecavüzcülerle alakalı bir düzenleme olmadığı halde maalesef kamuoyundaki tartışmalar nedeniyle biz meramımızı anlatamadık, başkaları daha iyi anlattı. Bu konuda esasında iyi niyetli ve doğru olan bir düzenlemeyi toplumsal bir sorunu çözen düzenlemeyi milletimizden gelen tepkileri, eleştirileri önerileri dikkate almak suretiyle geri çekmek olarak gerçekleştiriyoruz. Esasında biz burada milletimizin talebine uyuyoruz, doğruyu yapmaktan vazgeçerek” diyerek Bozdağ, kadınların taleplerinin “milletin talebi”ne dönüştüğünü kabul etmek zorunda kaldı.

MÜCADELE ARTIK DAHA İLERİ BİR MEVZİDEDİR

Bu söylenenler, her yaptıklarını “milletin iradesi” olduğunu iddia ederek savunan bir iktidarın böylece yapmak istedikleri düzenlemenin “Milletin iradesine karşı bir düzenleme olduğunu” kabul etmiş olması sadece kadın mücadelesi açısından değil demokrasi mücadelesinin bütün alanları için de son derece önemli olduğu apaçıktır.
Elbette ki, Hükümetin girişimi karşısında, kadın örgütlerinin dışında da toplumun çok daha geniş kesimlerinden tepki geldi. Ama şunu teslim etmeliyiz ki, gerek tepkiyi tetikleyen gerekse, tepkinin bir dirence dönüşmesini sağlayan, Hükümete “hayt-huyt”la bu tepkiyi bastıramayacağını gösteren her kesimden kadınların uzun yıllardır sürdürdükleri kadın hakları mücadelesinin oluşturduğu dirençtir.
Bu direncin, kendisini OHAL koşullarına, “Üç cephede savaş yürütüyoruz” baskısı ile toplumdaki her kıpırdanışı bastıran bir tutumu ülke yönetiminin “olağan hali”ne dönüştüren bir yönetime karşı ortaya konması hem kadınların mücadelesi hem de demokrasi ve emek mücadelesinin bütün alanlarındaki “kıpırdanmalar” için son derece önemli bir eşik koymuştur.
İşte, 2016’nın 25 Kasımı’nı Türkiye’nin kadın hareketi ve ilerici demokrat güçleri, böyle önemli bir başarının arkasından karşılıyorlar ve bundan sonra da bu attıkları önemli adımdan öğrendikleri ve edindikler öz güvenle ilerlemeleri için daha çok dayanaklarının olduğunu görecekleri bir mevzie girmişlerdir. 
Bu yüzdendir ki 2016 25 Kasımı kadın hareketi için (Elbette tüm demokrasi mücadelemiz açısından da) önceki 25 Kasımlara göre çok önemli, mücadelede “köşe taşı” olacak mahiyette bir 25 Kasım’dır!

Evrensel'i Takip Et