08 Aralık 2016 00:59

Castro'nun ardından

Castro'nun ardından

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Küba Devrimi’nin ve Küba halk demokrasisinin lideri Fidel Castro’nun ölümü, devrim ve sosyalizm mücadelesine önderlik edenlere karşı kin dolu burjuva yazarlarıyla kapitalist milyarderlerin Trump türü “lider”leri tarafından, Fidel’in şahsında devrimci ve sosyalist liderleri karalama fırsatçılığı olarak değerlendirildi.
Fidel Castro, ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin saldırı ve kuşatmasına karşın halkın kendi iktidarında ısrar edip direnmeyi başardığı için suçlanıyor! Suçlayıcılardan biri Trump’tır; dolar milyarderi bir kapitalist ve Amerikan malı oligarşisi ve militarizminin şimdiki şefi! Sonrası sıralıdır; tekel medyasının sahipleri ve kulları, kapitalizmin arsızlıkta sınır tanımaz sözcüleri; Financial Times, New York Times, Doğan Holding gazeteleri, 70 yıllık uşaklık ikliminde filiz vermiş sağ popülizm ve dinci gericiliğin “genç dimağ” sözcüleri; ve Miami’de, Amerikan savaş arabasına bağlanmış, kaybettikleri sınıfsal ayrıcalıkları yeniden elde etme umuduyla yanıp-tutuşan CIA eğitimli küçük bir grüh! Makine çalışıyor ve onlar nakaratı yineliyorlar: “O bir dikdatördü küçük adanın varoluşunun her cephesini kontrol ediyordu.”
Sebep yukarıda söylendi, baş eğmemek, işçi-emekçi iktidarı ve sömürüsüz bir dünya idealine bağlılıkta ısrarlı olmaktır. Fidel “diktatör” olmakla suçlanıyorsa, bu idiale bağlı kaldığı düşünüldüğü içindir. Latin Amerika halklarının ABD emperyalizmine karşı direnişinde hem dayanak hem örnek oluşturucu varlığıyla Küba’nın boyuneğmezliğinde ısrar ettiği içindir. Ama bu halk yararına, bağımsızlık ve özgürlük için ve yolunda yürüme ısrarıdır ve sürdürülmelidir. Bir halkı ve ülkesini uluslararası kuşatmaya alarak yoksul bırakmak, ardından da  “bakın sizi yoksullukta eşitlikle terbiye etmeye çalışıyorlar” diyerek yönetimine karşı kışkırtmak burjuva riyakârlığının en berbat biçimidir. Sosyalist ve demokratik halk iktidarlarını, “halka danışmaksızın iktidarı sürdürmek”le suçlayanlar, burjuvazinin “serbest seçimlerle irade belirlemesi” yalanının yüzyılları bulan nakaratını sürdüren kalem cambazlarıdır. Demokrasi ve özgürlük isteyenlerin tüm burjuva iktidarlarının terörist baskısı altında boğulmaya çalışıldıkları bir dünya, “Özgürlük Alemi” olarak parlatılmak isteniyor. Sahte özgürlük yalanlarıyla örtülen kapitalist sömürüyü “demokrasinin temeli ve dayanağı” gösteren burjuva yalancılığının, küçük Küba’nın eşit haklara sahip halkının direnişi karşısında gösterdiği inatçı fırsatçılığın boyasını dökmeli, altındaki paslı-kirli burjuva varlığı açığa çıkarmalıyız.

DEVRİM VE LİDERLERİNİ KARALAMAK, KAPİTALİZMİ YIKIMDAN KURTARAMAZ

Kapitalizmin çakallarının Fidel’i, Enver Hoca’yı, Stalin ve Lenin’i “dikdatör olmak”la suçlamaları, antiemperyalist devrimciliği ve sosyalist “kimlik”i lekelemeye çalışmaları, ve fakat başlıca ürünleri sömürü, işsizlik, açlık, yoksulluk, savaş ve yıkım olan kapitalist sistemi savunmaları “doğal”dır!  Halk kitlelerinin gereksinmelerinin karşılanmasını ve toplumsal ilerlemeyi esas alan ekonomi politikalara ve üretim araçlarının kolektif mülkiyetine ve kolektif üretimine dayanan ekonomik-toplumsal sisteme sövgüler yağdırırken onlar, fabrika ve bankaların, büyük toprakların ve yığılmış sermayenin halk tarafından toplumsallaştırılarak mülk edinilmesini engelleme uğraşındalar. Korkuyorlar ve sövüyorlar! Ama, burjuva papağanlarıyla papazlarının bu sövgüleriyle atbaşı giden karalama çabaları, kapitalizmi mahkum bulunduğu sondan kurtaramaz. Onun yıkıcıları kendisinin ürünü olmuştur ve öyle olmaya devam ediyor. Mezar kazıcılarının yok oluşu sömürünün tarihten silinmesi olacaktır.
Diktatör ve diktatörlük üzerine lafazanlık eden sağ popülizmin yeni sözcüleri dönüp Hitler’e, Mussolini’ye, Şah Rıza’ya, Enver Sedat’a, Pinotche’ye, Markos’a, Franko ve Salazar’a; hatta istiyorlarsa Holland’a, Sarkozy’ye, Berlusconi’ye, W. Bush’a, R. Erdoğan’a baksınlar. Onların adları işçi ve emekçiler açısından sömürü, açlık, yoksulluk, sağlıksızlık, barınaksızlık, işsizlik, iç ve dış çatışma, kriz ve savaşlarla yanyana dizilidir. Halklarının hak arayışını tank-top-jop-makinalı saldırılarıyla karşılayanları, halklarıyla birleşik ve halklarının mutluluğunda kendi mutluluklarını yaşayan devrimci ve sosyalistlerle kıyaslamak ve karıştırmak kimin haddine! Kadını erkeğin kulu ve mülkü, tüm insanları yeryüzü tiranlarının tebaası sayan gericilik ne zamandan beri özgürlükçü ve eşitlikçi oldu. Ülkelerini emperyalist tekellerle mali sermaye oligarşisinin talan tarlasına çevirerek, kendi saltanatlarını sürdürmeye çalışanların “antiemperyalistliği” üzerine şaklabanlık ne zamandan beri sosyolojinin cevheri haline geldi?

DEVRİMDEN DE ZOR BİR İŞ DEVRİMİ SÜRDÜRMEK

Amerikan emperyalizminin yanıbaşındaki küçük bir ada ülkesinde (Türkiye’nin yaklaşık yedidebiri kadar bir alanda), özgün uluslararası ve ülke koşullarında gerçekleşen devrimin üzerinden tamı tamına elli altı yıl geçti. Fidel ve Ernesto Che Guevara, Latin halklarının mücadeleci-isyancı geleneğini devr alarak yoksul köylüler, gençlik kitleleri ve şehir emekçilerinin mücadelesine dayanan gerilla savaşıyla, Batista  diktatörlüğünü yerle bir edip, Amerikan emperyalizminin Küba’daki dayanaklarına son verdiler.
Che, Latin halklarının Amerikancı dikdatörlerden kurtuluşu mücadelesine kendini adarken, Castro, partisi ve halkıyla birlikte, “kapitalist dünya koşullarında mümkünsüz” görülen bir başarıya imza attı. İşçi ve emekçilerin kendi iktidarını kurarak kendini yönetmesinin bir biçimi olan Küba halk demokrasisi, yabancı tekellerin hegemonyasına son vermek üzere ABD şirketlerini ulusallaştırırken, okuma yazma, sağlık, eğitim ve barınma gibi halkın temel sorunlarının çözümünü başlıca görevi olarak belirledi. Uluslararası sermaye ve Amerikan emperyalizminin baskı ve saldırılarına; parti ve halkın liderlerine karşı yüzlerce suikast girişimine karşın bunun başarıldığını, dost-düşman harkes artık biliyor. Ve emekçi kitleler gerçeklere uyandıkları ölçüde bu farklılıkların yaşamsal önemde olduğunu görürler/göreceklerdir.
Castro’nun, doğayla karışmaya milyonlarla “uğurlanması”nda bütün bunların payı büyük olmalı! O ne linç edildi ne de kaçmak zorunda kaldı. Milyonlarca yurttaşının ve Küba’nın emperyalizme direnişinde kendi direnişlerini gören dünya sosyalistleriyle devrimcilerinin sıcak duygularıyla sarmalanarak “gitti!”. 638 kez CIA tuzağını boşa çıkararak suikaslerden kurtuluşunda da halkıyla içiçeliği-gönül ve yürek birliğinin büyük rolü vardır. Dolar milyarderi Trump türünden en vahşi kapitalistlerle arsızlıkta sınır tanımayan kimi burjuva politikacılar ve Miami’ye kaçmış Batista işbirlikçisi hırsız ve katillerin artıkları hariç, insanlar Fidel’i kötüleyecek söz bulamamışlarsa, nedeni, günümüze dek süren gerici-emperyalist kuşatmaya rağmen, gösterilen devrimci-demokratik direnişle birlikte Küba halk kitlelerinin barınma, sağlık, eğitim başta olmak üzere en temel gereksinmelerinin, dünyanın herhanği başka ülkesinde olmayan ölçüde karşılanabilmiş olmasıdır. Kapitalist gericiliğin hiçbir lideri, işçi ve emekçiler tarafından böylesine sahiplenilmemiştir.
Ancak, Küba’nın, bugüne dek olduğundan da daha çok zorluklarla karşıkarşıya olduğu doğrudur! Devrimin sürdürülmesinin; bunun için gereken inşanın, devrimin gerçekleştirilmesinden (iktidarın alınması) daha zor ve “meşakâkli” olduğu, yakın tarihin dersidir. Küba direnişinin sürmesi; ileri proletaryanın kapitalist  mücadelesiyle sömürüsüz bir dünya için çabanın daha  kararlıca sürdürülmesinde uluslararası dayanışma ve mücadelenin büyütülmesiyle yakından bağlıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa