17 Aralık 2016 00:33

İstikrarın koşulu tek parti midir?

İstikrarın koşulu tek parti midir?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin geçmişte koalisyonlarla çok sarsıldığı ve zaman kaybettiği gerekçesi ile burjuvazi tek parti rejiminin istikrar güvencesi olacağı görüşünü geliştirdi ve medya araçları ile de bu görüşünü pompaladı. 2000 krizine gelirken işbaşında buluna Ecevit koalisyonu bu konuda zihinlerde yer eden son örnek oldu. Ve işte tek partili dönemi on dört yıldır idrak ediyoruz. Şimdi kendimize dönüp, samimi olarak soralım: Ekonomik ve siyasi istikrara kavuştuk mu?

Şöyle bir bakalım duruma. Maliye Bakanı açıklamış ki, bütçe on milyar lira fazla vermiş. Bu haber çok sevindirici, ancak haberi tümüyle okuduğumuzda, bu fazlanın kamu borçlarının yapılandırılmasına dayalı olarak salt bir aylık olduğu ve bütçe açığının devam ettiğini anlamaktayız. Biliyoruz ki, bütçe dönemsel olarak açık ya da fazla verebilir. Önemli olan geçici durumlar değil, bir bütün olarak tüm zaman boyutundaki, hatta ekonomik dalgalanmalar boyutundaki durumdur. Demek ki, tüm kısıntılara rağmen bütçe konusunda henüz istikrara kavuşmamışız.

Ekonomimiz, küresel krizlere rağmen ayakta duruyor. Ama istatistikler bize yatırımlarda sanayi yatırımlarının inşaat ve konut yatırımlarının gerisinde kaldığını gösteriyor. Bu da şu demektir ki, inşaatların konut piyasasında ne gibi güçlükler oluşturacağı, hatta belki de ABD’dekine benzer krizlere yol açabileceği bir yana, inşaat işi bittiğinde tüm ilgili faaliyetler sonlanacağından, şimdilik gelir ve istihdam hanesine yazılan sanal olumlu değerler bir anda buharlaşacaktır. Üstelik inşaat işi devamlı olmadığı gibi, satışa da konu edilemediğinden kalıcı ve ekonomik istikrara uzun dönemde katkı yapıcı bir faaliyet olarak görülemez.

2000 IMF programı sonrası yaşanan 2001 krizi ertesinde işbaşına gelmiş olan AKP iktidarının ilk dönemlerinde belli-belirsiz bir istikrar görüntüsü yaşanmış olmakla beraber, konuya uzun dönemli yaklaştığımızda ilk görüntünün isabetli olmadığını görüyoruz. Kaldı ki, bu dönemde uygulanan politika da, genel hatlarıyla AKP’ye özgü olmayıp IMF programı olmakla beraber, benimsenip uygulandığına göre sorumluluk da partiye aittir. Derin krizden sonra yaşanan göreli sükunetin ne pahasına olduğu ayrı bir konu, o dönemdeki küresel fon bolluğunun da fevkalade cömertçe ve ekonomi üzerindeki uzun dönemli etkisi dikkate alınmadan hesapsızca kullanılmış ve böylece bugünlere gelmiş olmamız da işin başka yönü.

İstikrar uzun vadeli süreçtir ya da öyle olmalıdır. Kısa vadeli ve geçici kararlarla bir görüntü oluşturulabilir, fakat böylesi pembe görüntü ileride karanlık tablo yaratırsa iş bozulur. Tek parti anlayışının siyasette de kalıcı istikrar unsuru oluşturmasının olanaksızlığını acı deneyimlerimiz ve maalesef insan kayıplarımızla görmekteyiz. Kürt, Alevi ya da Roman vb. konulardaki açılımlar toplumsal uzlaşma ile gerçekleştirilmeden, tek zihniyet üzerinden yürütüldüğü için her iki tarafta da pürüzler halledilemeden işler yürütülmeye çalışıldı ve görüldüğü gibi olamadı. Başlangıç kararlarının kolektif olmadığı ve icraatın sorumluluğunun da paylaşılmadığı yapılanmalarda uğranılan bir yol kazası, panik ve şiddetli itirazları savabilme amacıyla, bugünlerde gördüğümüz üzere olağanüstü şiddette olur. Ne var ki, hiçbir olay, geçmişinde yaşanmışların birikimli olgunlaşmış ya da patlamış halinden başka bir şey değildir. Olgunlaşma döneminin istikrar görüntüsü vermesi, sonrası tablo ile silinirse, tüm süreç, yanlış rampaya koyulmuş olduğundan, istikrarsızlık oluşturucu girişim olarak değerlendirilmelidir.

Üniversitelerimiz üzerinde yürütülen operasyon da tek parti dönemi uygulamasıdır. Şöyle ki, üniversiteden ihraç edilenler ve içeride kalanlara şöyle bir göz attığımızda, bazı alanlarda uygulamaya maruz kalan arkadaşlarımızın ne FETÖ ile ne de “Barış İmzacıları” grubu ile ilgisi olmadığını görmekteyiz. Barış imzacılarını da dışlamadan, tek parti siyasetini rahatsız edici bir icraatı dahi olmayan akademisyenlerin ihracının hangi mantığa dayandırıldığı, ahlak dışı ihbar ve cadı avı anlayışı dışında hiçbir yere koyamayız. İstikrar unsuru olmak bir yana istikrarsızlık yaratma potansiyeli taşıyan bu tür uygulamalar ileride patlamaya hazır sosyal birikime yol açmaktadır. Kapitalizmde sözde demokrasinin çok önemli kalesi olarak nitelenen burjuvazi artık bir karar vermelidir: Her hal ve koşulda tek parti yönetimi mutlaka istikrar getirir mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa