09 Şubat 2017 00:50

Var mısın sanayici?

Var mısın sanayici?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yıl 1975. Teknik liseyi bitirmiş ve dokuma usta yardımcısı olarak o zamanlar Zeytinburnu’da bulunan Koç’ların Bozkurt dokuma fabrikasında işe başlamıştım. Beni revizyon takımına verdiler. 17 yaşımda henüz revizyonizm ile bir sorunum olmadığından takıma girdim. Takım bir usta, bir usta yardımcısı, bir de işçiden oluşuyordu. İşimiz her hafta Picanol marka bir dokuma tezgahını üretim dışı bırakıp bakıma almaktı. Yüzlerce tezgah olduğundan, başka revizyon takımları da olmasına rağmen, bir tezgaha sıra senede bir kere ancak gelebiliyordu. Birkaç hafta geçtikten sonra bizim usta, “Şunlar yaramaz adamlar. Fazla samimi olma” diye birilerini gösteriyordu. Bir akşam çıkışta yaramaz adamlarla yarar adamlar birbirine girdi. Sonradan yaramaz adamların DİSK üyesi, bizim ustanın da Türk-İş üyesi olduğunu öğrendim. Beni de sendikaya yazdırmak istiyorlardı. Ama üniversiteyi kazandığım için sendikalı olamadan işten ayrıldım.

Mekikli Picanol dediğimiz tezgah neredeyse otomatikti. Beş, altı  dokuma tezgahına 1 işçi bakıyordu. Tezgah, ya iplik koptuğunda ya elektrik kesildiğinde duruyor, işçi kopan çözgü ipliğini yünse başka, pamuksa başka şekilde düğümlüyor ve tezgaha yol veriyordu. Yol verme öyle düğmeye basma işi değildi. Ustalık istiyordu. Kolu önce çekip, indirip, tezgahın motoruna düşen yükü zamana yaymak gerekiyordu.  Ara sıra yuvasını terk eden mekik sağa sola ölüm saçıyordu. Sonra Sulzer marka tezgahlar geldi. Mekik yok. Havalı sistem ile atkı bir sağa bir sola emilerek çekiliyordu. Picanol’lardan 10 kat hızlı. İplik de kopartmıyordu. Usta dokuma işçileri 40 tezgaha birden bakmaya başlamıştı. Fazla işçiler eve gönderiliyordu. Biz revizyoncu olduğumuz için sıkı bir çalışma ile Sulzer tezgahlarını da öğrenmiştik. İşimiz garanti gibiydi. Hem vardiyalı da çalışmıyorduk. Her gün 8-5. cumartesi yarım gün. Haftada 45 saat.

Aradan 40 yıldan fazla geçti. Dokuma tezgahları kim bilir ne hale gelmişlerdir. Kopan atkıları düğümleyen robot kol ta o zamanlar kullanılmaya başlamıştı. Şimdi işçilerin yerini çoktan robotlar almıştır. Üretim hızlandı, robotlaştı, ama çalışma saatleri halen 45 saat. Zorla mesaileri saymıyorum. Sayarsak Türkiye’de haftalık çalışma saati 48 saat 54 dakika. Bu süre teknoloji devi Almanya’da 35 saat 30 dakika. Adamlar işleri artık robotlara yaptırıyorlar ve işsizlik rakamları da 2016 yılında tarihlerinin en düşük rakamına, 6.1’e geriledi. Adamlar hem çalışma saatini azaltıyorlar, hem işsizlik oranını. Eeey Fransa’da çalışma süresi 38 saat. İşsizlik yüzde 10’un altında. Belçika’da 36 saat 48 dakika. İşsizlik yüzde 8. 

Biz de?

49 saat çalışıyoruz. Gelişmiş 20’de bizim kadar çalışan yok. İşsizlik yüzde 12. Devletliler sanayicilere yumuşak sesle rica ediyor. “Mart ayında şöyle yüzde 5 arttırın işçi sayınızı. Var mısın Konukoğlu? Var mısın Sabancı, var mısın Koç?”

Bekliyoruz. Tarihte devletliler söyledi diye kazancından vazgeçen bir sanayici görülmemiştir ama eğer devletli samimiyse çalışma sürelerini düzenlemek bir kanun hükmünde kararnameye bakar. Almanya’dan vazgeçtik, yap çalışma süresini 40 saat işte sana yüzde 5 işçi açığı. Eeeey Almanya, eeey Fransa daha az çalışıp trilyon dolar dış ticaret yapıyorsa, bari biz de önce 40 saat, sonra 35 saat çalışıp biraz daha iyi kazanalım. Ülkemizde faiz zengini milyoner sayısını arttıracağımıza çalışan sayımızı arttırıp onlara insanca çalışma ve dinlenme hakkı verelim. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa