'Şinanay yavrum şinanay' meselesi (1)
Kirvem,
On beş yıldan beri iktidar koltuğunda tek başlarına oturan muhteremler, halen yürürlükte olan anayasamızın arada bir sağını solunu budayıp, orasını burasını teyelleyip durdular ama yine de istedikleri istikamete veya kendilerince sıkça dillendirdikleri o ne idüğü meçhul “dava”larına bir türlü ulaşamayınca, bunu engelleyen anayasamızın kimi maddelerinin ruhuna fatiha okumak için fırsat kollayıp durdular.
Sabreden derviş muradına erermiş misali, üstelik hiç hesapta yokken “Tanrı’nın lütfuyla” bir gece ansızın kapımızı çalan bir darbenin akabinde fırsat bu fırsat diyerek “yeni” bir anayasanın harcını hazırlamaya başladılar.
Milletin yüce meclisinde sabahlara kadar süren hararetli, bir o kadar da bereketli kavgalar eşliğinde alelacele hazırlanıp, şimdilerde de “referandum” yoluyla halkımızın onayına sunulması için gün sayarken, bu arada ülke sathındaki “hava raporu”na bakılırsa, görünen o ki, halimiz ahvalimiz tam anlamıyla şinanay yavrum şinanay kıvamında!
Nitekim beğenmeyip gari miadını doldurdu diyerek rafa kaldırmayı planlayıp, dolayısıyla seksen milyonluk nüfusumuzun tümünü kucaklayıp bağrına basacak bu yeni anayasanın hayaliyle güya yaşarken, daha şimdiden Kaf Dağı’nın ardındaki umutlarımızın yerinde maalesef yeller esmeye başladı...
Neden?
Çünkü necip milletimizin “evet” demeye namzet bir kesimi, daha “dereyi görmeden paçayı sıvayıp”, böylece umudunu, istikbalini bundan kellim ülkenin tüm “trafiğini” vereceği kararlarla, çalacağı “düdük”lerle yalnız başına yönetmeye talip olan muhterem “Reis”imizin dirayetine bağlayıp, dolayısıyla onun buyuracağı her “ferman”a peşinen eyvallah etmeyi “milli görev” bellerken, buna mukabil halkımızın bir kısmı da “no!” demeyi tercih ediyorlar.
“No” diyenler, yani cennet vatanımızın kutsal topraklarında yok yere maraza çıkarıp kazan kaldıran “hain”lerin dediklerine bakılırsa, daha dün denecek kadar yakın bir zaman diliminde cumhurumuzun başı seçilir seçilmez anayasa mucibince ettiği yemine sadık kalmayıp, bir bakıma kendi keyfinin “kahya”sı kesilmeyi huy edinen zatı şahanelerinin eline, durduk yere bunca yıllık devlet-i alimizin anahtarını tek başına emanet etmenin, ileride telafisi mümkün olmayacak meselelere yol açacağını ister istemez anımsayıp, bu bapta sandıklardan çıkacak oyların “hayır” lehine sonuçlanmasının zaruretine değiniyorlar.
Öyle ya da böyle, bu kadar patırtının ardından birkaç gün sonra sandıklara yansıyacak oyların inşallah “evet” veya maazallah tam aksine “hayır”dan yana mı dümen kıracağını milletçe izleyip göreceğiz bittabii ki!
Ancak zaten yıllar yılı zar zor emekleyip, keza hâlâ ayakta durmayı dahi doğru dürüst beceremeyen, zırt pırt darbelerle feleğini şaşıran, dahası da haktan, hukuktan, adaletten yana henüz rüştünü ispatlayamamış demokrasimizin perişan hali zaten ortadayken, bu saatten sonra referandum yoluyla sözde demokrasi kültüründen dem vurmak belki de çelişkiler yumağının ta kendisi midir acaba?
Şu kadar milyon seçmenin oylarıyla seçilip Ankara’nın yolunu tutan milletin kimi “vekil”lerinin sesini soluğunu sudan bahanelerle kesen, ipe sapa gelmez gerekçelerle; sorgusuz, sualsiz doğrudan doğruya kodese tıkayan, bunu da “adalet mülkün temelidir” diye mahkeme kapılarına, dünyanın en büyük “adalet sarayları” diyerek övündüğümüz bu heybetli binaların duvarlarına asan bir zihniyetin hüküm sürdüğü bu diyarlarda, hesapça halkın özgür iradesine başvurup “referandum oyunu” oynamak gerçekten de “made in Turkish” damgalı demokrasimizin olmazsa olmaz babında değişmez bir kuralıysa, ehh o zaman mesele yok; yola, aynı minvalde şinanay yavrum şinanay berdevam Kirvem!
Evrensel'i Takip Et