'Şinanay yavrum şinanay' meselesi (2)
Kirvem,
Senin de sular seller misali hatmettiğin gibi, milletçe en ufak bir tek çakıl taşına, killi, kireçli, humuslu ya da günün birinde belki de üç misli ürün verebileceği umuduyla nadasa bırakılan bir karış toprağına, üç testi dolusu suyu uğruna gerektiğinde bin can feda etmeye yemin billah etmiş “yurttaşlar” olarak el ele, diz dize, yürek yüreğe hep birlikte “nurlu ufuklar”a doğru yelken açtık, bundan kellim de aynı minvalde yola berdevam inşallah!
Her birimiz, yani ben affedersin Mıgır, sen elhamdülillah Hıdır, o Urum, beriki Yahudi, öteki falan, diğeri feşmekan derken eninde sonunda hepimiz güneyinden kuzeyine, doğusundan batısına veya Osmanlı atalarımızın kulağını çınlatıp onların deyimiyle; cenubundan şimaline, şarkından garbına kadar uzanan kutsal topraklarımızda, keza lezzetli balıklarla sebilullah kaynayan masmavi denizlerimizde bir elimiz yağda, diğeri balda, yediğimiz peynirli, kıymalı, pastırmalı börekler önümüzde, yemediğimiz sakatat karışımlı lahmacunları da şu sıralar ülkemizde “misafir” diye barındırdığımız üç milyonu aşkın Suriye vatandaşlarıyla bölüp bölüştürüp, “kardeş”çe paylaşmanın onurunu yaşarken, gari kim bilir hangi cinlerin tufasına gelip, böylece durduk yere “yeni” bir anayasayı kaleme almanın sevdasına kapıldık, ehh bittabii ki iyi halt ettik!
“Anayasa” denen üç-beş kıytırık maddenin sözde hak, güya hukuk, mesela adalet gibi anlamsız kavramlarla allanıp pullanıp halkın burnuna dayatılması sanki şartmışçasına, ayrıca “demokrasi” lakaplı saçma sapan, ipe sapa gelmez bir idare tarzının da hesapça gereklerini yerine getirmek için, bunu, bir de “referandum” adı altında halkın huzuruna laf olsun diye getirmenin ne denli andavallıca bir durum olduğunu tam da şu günlerde memleket sathındaki palalı, sopalı, taşlı, bıçaklı bilumum manzaralarına bakınca maalesef anlıyoruz!
Nitekim deyim yerindeyse şıpınişi hazırlanıp yüce milletimizin onayına sunulan bu yeni anayasa metni etrafında koparılan fırtınaya bakılırsa, kimilerimiz bu metnin iyi, güzel, yahşi, fevkaladenin fevkinde işe yarar, özellikle de birlik ve beraberliğimizin bundan kellim tam anlamıyla teminatı olacağını düşünüp, dolayısıyla oy pusulalarının ak, beyaz tarafına “evet!” mührünü basacaklarını belirtirken, buna mukabil kimileri de “hayır!” deyip, bir bakıma pişmiş aşa su katacaklarını zelilce ifade ediyorlar...
Tercihlerini “evet” demeye odaklamış vatandaşlarımız; iyi hal kağıdı, savcılıktan alınmış sabıka kaydı, altı tane vesikalık fotoğraf, noterlikten onaylı kafa kağıdı ve daha bir sürü ıvır zıvır kırk türlü doküman eşliğinde kesinlikle “makbul” yurttaşlar olduklarını kanıtladıkları için alınları önde, başları dik “evvvet!” diyerek haykırmayı analarının ak sütü gibi rahatlıkla ve de avazları çıktığı kadar meydanlarda, ekranlarda bağırırken, geride kalanlar, yani yurdumuzun afakını sarmaşık misali sarmış teröristlerle flört edenler, yani hainler tayfası, yani kimilerinin kökü içerde, kimilerinin dışarıda olan gafillerin yanı sıra, keza maazallah fırsat bulduklarında üç otuz paraya güzelim ülkemizi satabilecek tıynettekilerin cemi cümlesi kısık sesle de olsa “no!” demeyi maalesef içlerine sindirebiliyorlar..
Öyle ya da böyle, şunun şurasında yaklaşık bir ay sonra sandıklara yansıyan oylar haraç mezat ortaya döküldüğünde, işin içine hile hurda karışmadığında o zaman milletçe boyumuzun ölçüsünü hep birlikte alacağız; kimilerimiz ahlayıp vahlarken, kimilerimiz de içine tıklım tıkış doluştuğumuz “yandan çarklı ada vapuru” misali sözde “demokrasi gemimiz” yalpalayıp yoluna devam ederken, belki de eskilerde kalan, “şinanay yavrum şinanay” şarkısıyla mı oyalanacağız, bunu, işte bunu kendi payıma bilemiyorum Kirvem!
Evrensel'i Takip Et