Sağlar meselesi ve Kılıçdaroğlu'nun tavrı
Bir partinin genel başkanına dair olarak ‘açık mektup’ havasında yazı yazmayı mesleki alışkanlıklarım açısından pek uygun bulmadığım için, Fikri Sağlar’ın disipline sevki meselesini, bu kıvamda bir başlıkla değil ama CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’ya ilişkin değerlendirme, öneri ve yorumun da içinde olduğu bir biçimde tartışmaya çalışacağım.
Bu köşede, bugüne kadar, dokunulmazlıkların kaldırılması dahil bir dizi meselede CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun tavrını eleştiren yazılar yazdım. Buna rağmen, CHP Genel Başkanının, gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle yaptığı toplantılara çağrılıyor olmamın, Recep Tayyip Erdoğan ya da AKP kurmaylarının tavrıyla kıyaslanamayacak bir ölçü olduğunu düşünüyorum. Elbette, zaten olması gereken bu. Ancak Türkiye’deki siyasal partiler geleneği, hoşuna gitmeyen yazılar yazan, ya da sorular soran gazeteciye, gazeteye sansür koymak biçiminde işlediği için bu farkı da teslim etmek gerekiyor.
Buradan hareketle Fikri Sağlar meselesine geleyim. Fikri Sağlar, iktidara yakın olduğu bilinen gazetelerden biri olan Akşam gazetesine röportaj vermiş olsa da, sonuçta sözünü açık bir biçimde söylemiş olan ve genel başkanlık adaylığını da, anlaşıldığı kadarıyla saklamayan bir isimdir. Sosyal demokrat bir partide bunun yadırganacak bir yanı da olmaması gerekir.
Bunlara ek olarak, iktidara yakın gazetelerin, iktidarın dönem taktiklerine uygun olarak, ‘hayır cephesini’ zayıflatmak adına CHP’nin içine oynaması, oradaki farklı sesler üzerinden yönetimi zayıflatma yönlü vuruşlar yapmaya yönelmesi de şaşırtıcı değil. Bu görülüyor da zaten. Referandumdan sonra iktidara yakın gazetelerin manşetleri, haber sunumları ve köşe yazılarında buna örnek olarak verilebilecek pek çok şey bulunabilir.
Peki böylesi bir denklem içinde, iktidara yakın olan gazetelerden birine verilen bir röportajda dile getirilen ‘Kılıçdaroğlu tek adamlığı eleştiriyor ama kendisi de tek adamlık yapıyor’ biçimindeki bir siyasal söyleme nasıl yaklaşılmalı?
Kanımca öncelikle burada bir ayrıştırmaya gitmek gerekiyor. Usul esasın önüne geçmemeli. İktidar ve onunla uyumlu hareket eden iktidara yakın basın organlarının CHP’yi yıpratmak yönündeki gayretkeşliği ile parti içinden deneyimli bir siyasetçinin dillendiği eleştirileri ayrıştırarak okumak daha sağlıklı bir sonuç almaya yardımcı olabilir.
Daha da ileri giderek söylemek gerekirse, eğer bir yönetici ya da siyasetçi, kendisine siyaseten rakip olan birinin yönelttiği ve can sıkıcı bulabileceğiniz bir söylemi karşısında kendine güvenli bir biçimde topu göğsünde yumuşatarak yere indirebiliyorsa o zaman iyi bir siyasetçidir. Delegelerine, üyelerine güvenen bir siyasetçinin de böyle davranması beklenir. Baykal’ın CHP genel başkanı olduğu dönemde Fikri Sağlar’ın partiden ihraç edildiği biliniyor. 17 Mart 2001 tarihinde, Deniz Baykal’ın genel başkan olduğu dönemde, CHP Yüksek Disiplin Kurulu, Kültür Eski Bakanı Fikri Sağlar’ı, disiplin suçu işlediği gerekçesiyle partiden ihraç etmişti. Şimdi bakmayın siz Baykal’ın farklı havalarda konuşmasına.
Dönemsel farklılıklara rağmen, şimdi de oraya doğru giden bir süreç ile karşı karşıyayız. Sadece gündelik siyasetin gerekleri üzerinden hareket eden politikacıların, iktidar hırsı ile gösterdikleri refleks bu oluyor. Ancak, siyaset, felsefe, edebiyat ve hatta mizah ve müzik ile demlenmiş bir siyasetçi, kendisine ‘ağa’ diyen birini bile, eğer bunu hak etmediğini biliyor ise ve örgütü ile arasındaki bağa güveniyorsa, ‘Bana hıyar ağası demesini tercih ederdim’ diyerek espri ile karşılayabilmelidir. Bunu yaparak, delegesinin, üyelerinin önüne çıkan ve oradan güçlenerek yeniden gelebilen bir siyasetçi tipi, sadece kendisine kazandırmış olmaz, örgütünde de başka bir geleneğin güçlenmesinin önünü açar.
Ama maalesef Türkiye’de ve aslında başka birçok ülkede de siyaset böyle yapılmıyor. Disiplin mekanizması, çoğu zaman siyaseti kurma biçimi olarak, kendi doğal normlarından çok daha fazla devreye sokuluyor ve bu da siyaseti zayıflatmaktan başka bir işe yaramıyor.
Şu anda CHP’de de benzer bir yönelime gidildi. Bunun ardından bir de ihraç kararı gelirse, bunun sadece ihraç edilen açısından bir sonuç doğurmayacağı, ihraç edenin de bundan ağır bir yara alacağı kesindir.
Evrensel'i Takip Et