02 Temmuz 2017 00:50

Adalet meselesi (2)

Adalet meselesi (2)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Ankara’daki külliyesinde, namıdiğeriyle “devletimizin evi”ndeki tahtında cumhurumuzun reisi olarak bilumum görevlerini dirayetle, maharetle gerek vatan sathında, gerekse yaban ellerde “usta”lıkla yürüten yüce devletlumuz, koltuğunun altındaki bu karpuzla yetinmeyip, buna ilaveten ayrıca bir de, bir vakitler aynı yolda yürüyüp, aynı yağmur altında ıslanmak için arkadaşlarıyla kurdukları Adalet ve Kalkınma Partisi’nin genel başkanlığına tekraren avdet etti.

Cumhurumuzun başkanı olarak koltuğunun altına sıkıca yerleştirdiği bu Tekirdağ karpuzunu bir taraftan koruyup kollarken, diğer yandan da Dicle kıyılarında güvercin gübresiyle yetiştirildikleri için zaman zaman ağırlıkları neredeyse sekiz batmanı sollayacak kertedeki iri bir Diyarbakır karpuzunu da aynı koltuğunun altında taşımaya başlamasıyla birlikte, bu kez de “aynı koltuk altında iki karpuz” taşımanın ne derece “doğru” veya “yanlış” olduğunu, nüfusu seksen milyonu sollayan vatandaşlarımızın neredeyse yarısına yakını doğru bulup onaylarken, buna mukabil hemen hemen diğer yarısı da aksi yöndeki düşüncelerini, kanaatlerini belirtip, durdular, duruyorlar...

Kısacası, bu bapta hani deyim yerindeyse seksen milyonluk nüfusumuz, hani amiyane deyimiyle, hani mil pardon sanki kazara eşekten düşen karpuz misali ortasından ikiye bölünmüş bir durumda!

Öyle ya da böyle, gerçek olan şu ki; kimi gavurların taa fi tarihinden itibaren nerden nereye bulup buluşturup adına “demokrasi” veya “halk idaresi” dedikleri bu yönetim tarzının eksiksiz gediksiz yürürlükte olduğu ülkelerde, şu ya da bu nedenlerle işler yalpalayıp bir bakıma terso gittiğinde; aksayan, tekleyen, rayından çıkan meseleleri yoluna koymak için, çareyi, yine demokrasilerde arayan, bunu da kavgasız patırtısız halletmeyi beceren toplumların dünya ahvalinde sergiledikleri performansları, bir başka deyişle “muasır medeniyet” rotasında aldıkları mesafe malumken, diğer yandan da laf ola beri gele kabilinden hesapça demokratik ülkelerin “kerhen” uyguladıkları bu idare tarzının serencamı da kabak gibi ortada!

Mesela önceleri, yani cumhuriyetle başlayan dönemde, “tek adam” mührüyle yarım yamalak yürüyen, akabinde de neredeyse yetmiş yıllık çok partili demokratik yaşamımız boyunca iki adım ileri, bir adım geri derken, nihayet gele gele gelip tosladığımız bu zaman diliminde, misakımilli sınırları dahilinde gerçek anlamıyla “çoğulcu” bir demokrasi kültüründen yeterince nasibimizi alamayıp, bunun yerine “çoğunlukçu”, yani sadece parmak hesabına dayalı, dayatmalı, dışlayıcı zihniyetin hüküm sürdüğü bu “sözde” demokrasi anlayışıyla uluslararası camia nezdinde aldığımız yol, keza yine ortada!

Nitekim yüzde doksan dokuzu elhamdülillah Müslüman olan ülkemizde, günde beş vakit namaz kılarcasına hemen her fırsatta “adalet mülkün temelidir” diye söylemekle yetinmeyip, bunu, sanki pekiştirmek için özellikle ramazan ayında camilerimizdeki minarelerin arasına bazen led veya daha büyük lambalarla astığımız mahyalarda, “kendin için istediğini, başkaları için de iste” hadisinden yola çıkıp yazıp çiziyoruz ama beri taraftan da vatandaşlarımızın kahir ekseriyetinin ağızlarını her açtıklarında, memleket sathında hemen neredeyse her konuda adaletsizliğin tavan yaptığını, keza hak, hukuk kavramlarının yerinde yeller estiğini, kısacası adaletin çivisinin çıktını dillendirip, dolayısıyla bu baptaki derdini sadece mahkeme kapılarında değil, demokratik yöntemlerle sokaklarda haykırmaya kalktığında, memlekette sanki yer yerinden oynayıp, “iktidar”daki bilumum yetkili zevatın uykusu neden kaçıyor acaba?

Üstelik Ankara’dan yola revan olup “herkes için adalet istiyoruz” diyerek tabanvayla İstanbul’un yolunu tutanların tam da şu günlerde, karşılaştıkları bu hiddet ve celal neyin nesi, bunu da kendi payıma maalesef anlayamıyorum Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa