08 Ağustos 2017 01:00

Baskılara rağmen 'Vicdan ve Adalet Nöbeti'ne devam!

Baskılara rağmen 'Vicdan ve Adalet Nöbeti'ne devam!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İstanbul’un Kadıköy-Yoğurtçu Parkı’nda salı günü başlayan ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’ dünden itibaren Van’a taşındı.

İstanbul’da altı gün süren ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti;’ ilk gününden itibaren nöbet alanının polis ablukasına alınması, ziyarete gelen çevrelere en fazla 60 kişi sınırının getirilmesi ve ziyarete gelenlerin GBT kontrolleriyle taciz edilmesine tanık oldu. Yetmezmiş gibi nöbetin son günü yapılan yürüyüş polisin saldırısına uğradı. ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’ tutan HDP’li vekillerin İstanbul “nöbetini” yürüyüşle bitirmek istemesi karşısında, polis yürüyüşçüleri ablukaya alarak çevreden katılımları önledi; yürüyüşe tezahüratla destek vermek isteyenleri gazladı; kimi vatandaşları gözaltına aldı. Böylece İstanbul’daki ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti,’ polis saldırısıyla sona erdi!  

“Sona erdi” demek elbette ki, sadece ‘İstanbul Vicdan ve Adalet Nöbeti’yle sınırlı. Çünkü, ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti,’ Diyarbakır’da başlatılan ilk haftasında olduğu gibi İstanbul’da süren ikinci haftasında da polisin “kafes”e dönüştürdüğü bir alanda sürmeye zorlandı. Polisin Van’da da “nöbetin” benzer biçimde; “asayiş-güvenlik” gerekçesiyle oluşturulan bir “asayişsizlik ve güvensizlik” ortamında sürdürülmesi için her yola başvuracağı anlaşılıyor.

HDP’Lİ DEĞİL DE AKP’Lİ VEKİLLER EYLEM YAPSAYDI! 

Dün Van’a taşınan ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’ iki haftadan beri sürüyor.

İki haftadan beri günün her saatinde, her dakikasında polis hak ihlali yapıyor; vatandaşın, milletvekilinin ifade özgürlüğünü, düşüncelerini ifade etmek istediği gösteri yapma hakkını ayaklar altına alıyor. Böylece demokrasinin “d”si olan “Yasalar karşısında her vatandaş eşittir” ilkesi de ayaklar altına alınmış oluyor. Çünkü, yasalar karşısında her vatandaş eşitse, elbette o vatandaşların örgütleri olan sendikalar, dernekler, partiler de yasalar karşısında eşittir; eşit olmak durumundadır! 

Örneğin Yoğurtçu Parkı’nda HDP’li değil de AKP’li vekiller olsaydı, polis o parkın giriş çıkışlarını tutup, bariyerlerle “Kafes oluşturup”, GBT kontrolleri yapar mıydı? Yoksa tersine; parka desteğe gelmek isteyenlere kolaylık sağlamak için her türlü yola baş mı vururdu? Örneğin ziyaretçileri belediyenin araçlarıyla “parasız” taşımaz mıydı? 

Her halde ikincisini yapardı. Oysa HDP de en az AKP kadar legal ve meşru bir partidir ve AKP, yasalar karşısında neyse; HDP de odur! Bu yüzdendir ki AKP’li vekillerin benzer eylemlerine polis hangi tavrı alıyorsa; HDP’li vekillerin eylemine de aynı tavrı almak zorundadır.

Ama bu doğrular ancak “Vatandaşların yasalar karşısında eşit”, ve “Düşüncelerin eylemle ifade edilmesinin özgür” olduğu bir ülkede olurdu! 

Burası ise Türkiye! Ve Türkiye’de, “devr-i AKP”de, bu uygar dünyada, geçerli demokratik normlar değil; “yerli ve milli normlar”, “Türk usulü bir demokrasi” geçerli olduğu için yasalar her çevreye, her kişiye tamamen farklı uygulanabiliyor, uygulanıyor.

OLANLAR ‘VİCDAN VE ADALET NÖBETİ’NE İHTİYACI GÖSTERİYOR 

İşin gerçeğine bakarsak, CHP’nin ‘Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi HDP’nin ‘Vicdan ve Adalet Nöbeti’de ülkede olmayan adaleti aramak, oluşmamış kamuoyu vicdanını oluşturmak, ayaklar altına alınan özgürlükleri savunmak için yapılıyor. Bu yüzden de HDP’li vekiller ve onları destekleyenler, gerek “nöbet” yerlerine giderek; gerekse uzaktan da olsa “vicdanlarında” destek vererek adalet ve özgürlüklere sahip çıkıyor. Ve onlar, polis ablukasının, tacizlerin, yandaş medyadaki karalamaların, “yürüyüşler”den, “nöbetler”den  verilmek istenen mesajın dünya ve Türkiye kamuoyunda yayılmasını önleyemediğini görüyorlar, görüyoruz.

Muhtemeldir ki, polisin artan baskıları vicdanları daha çok kanatıyor ve daha önce olup bitenlerin farkında olmayanların da fark etmesine yeni bir vesile yaratıyor; kamuoyunda bu “nöbet”e daha fazla meşruiyet kazandırıyor!

Bu yüzden HDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Edirne Cezaevindeki hücresinden, vicdan ve adalet nöbetçilerine seslenerek; ”Direnişin küçüklüğüne, büyüklüğüne, kitleselliğine, tekilliğine bakılmaksızın, kesintisiz bir şekilde sürdürülmesini...” istiyor ve “Siyasi görüşümüz, etnik kimliğimiz ve inancımız ne olursa olsun, her bir yurttaşımızı, her bir kardeşimizi Türkiye’nin ortak geleceği için faşizme karşı yan yana durmaya ve mücadele etmeye” çağırıyor. 

GÜLMEN VE ÖZAKÇA İÇİN DE VİCDAN VE ADALET!

“İşimizi geri istiyoruz” diyerek açlık grevine başlayan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça açlık grevinde 151 günü geride bıraktılar. Hekimler, Gülmen ve Özakça’nın her geçen gün hayati tehlikelerinin arttığını, “geri dönülemez” bir aşamaya doğru ilerlediklerini belirtiyorlar.

AİHM’nin bu konuda Hükümetin savunması doğrultusunda karar vermesi; gelişmeleri yakından izleyen, (Nuriye ve Semih’in sağlık raporunu da hazırlayan) Yazarımız Adli Tıp Uzmanı Prof. Şebnem Korur Fincancı başta olmak üzere tıp ve insan hakları çevreleri tarafından da eleştiriliyor.  

Gerek yurt içinden gerekse dünyanın pek çok ülkesinden insan hakçıları, ilerici-demokrat çevreler; bir yandan Gülmen ve Özakça’ya, “Açlık grevini bırakın!” çağrısı yaparken, Hükümete de “haksız-hukuksuz” tutuklama kararının kaldırılması çağrısı yapıyorlar. 

Ancak Hükümet tüm bu çağrılara kulak tıkıyor. Hatta daha da ileri gidilerek, Gülmen ve Özakça’ya destek bildiren ve serbest bırakılmalarını isteyenlere karşı polis aylardır adeta seferberlik ilan etmiş bulunuyor. En son, İstanbul’da Beşiktaş’ta 43 kişi gözaltına alındı. İçlerinde avukatların da olduğu bazıları işkenceye varan muamelelerle karşılaştı. Bu da gösteriyor ki; ‘Vicdan ve Adaleti Nöbeti’ etrafında sürdürülen tartışmalar, Gülmen ve Özakça’nın eylemleri etrafında yaşanmaktadır.

Açık ki bu sorunun, iki eğitimcinin yaşamını yitirmeden ve fiziki ya da psikolojik kalıcı bir hasara yol açmadan bir çözüm yoluna girmesinin ilk koşulu da Gülmen ve Özakça’nın serbest bırakılmasıdır. Çünkü bu durum, onların kendi iradeleriyle başladıkları eyleme yine kendi iradeleriyle son vermelerinin ilk koşulu olarak ortaya çıkmış bulunuyor. 

Bu yüzden de sorunun çözümü için ilk adımı Hükümetin atması önem kazanmış bulunuyor. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa