10 Eylül 2017 01:04

‘Prangalı meseleler’ meselesi (6)

‘Prangalı meseleler’ meselesi (6)

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Yaklaşık yarım asırdan beri Avrupa Birliği denen bu “gavurlar kulübü”nün eşiğinden içeri adım atmak için uğraşırken, her defasında şu ya da bu nedenlerle önümüze çıkarılan engellere rağmen, yine de “Ne yardan geçtik ne de serden!”

Bizler, belki de atalarımızın buyrukları gereğince “Sabreden derviş, muradına erermiş” misali kapısında nöbet tutup böylece doksan dokuzluk tespihimizi sabırla şaklatırken, arada bir de “Evropa, Evropaa duy sesimizi!” diyerek yeri göğü inlettiğimiz halde, bu “kefereler”e, bu “patates dinliler”e sesimizi bir türlü duyuramadık maalesef!

Ancak bizden çok çok daha sonraları bu birliğin kapısında kuyruk oluşturan kimi “kıytırık” devletler, önlerinde ardına kadar açılan bu kapıdan neredeyse “destursuz” içeri dalar dalmaz bu kulübün şatafatlı vestiyerlerine fötr şapkalarını çoktan astılar ama bu bapta ne hikmetse biz hep yaya kalıp “sabırtaşı” kesildik!

Aslında yüz mumluk “ampül”leriyle memleketimizin her tarafını on beş yıldan beri fasılasız süregelen iktidarları boyunca “nurlu ufuklar”a doğru taşıdıklarını sabahtan akşama kadar günde beş vakit namaz kılarcasına tekrarlayıp duran, keza bugün bu saat yine “tek” başlarına devletln dümeninde oturan, çarkçıbaşılığını üstlenen devletlularımızın Evropa Birliği’ne bir an önce girebilmemiz için bu uğurdaki  gayretlerini milletçe hep birlikte şapka çıkarıp destekledik ama bu performanslarının ardı, arkası ne yazık ki gelmedi!

Gelmedi, gelemedi çünkü daha yolun başlangıcında bu kulübün kurallarına, “kriter”lerine, “norm”larına “kerhen” bile olsa uymayı kağıt üzerinde sabit kalemle taahhüt edip, bu taraklarda hafif yollu da olsa bez dokurken, daha sonraları bu “oyun”un şartlarını ipe sapa gelmez bahanelerle görmezlikten gelip, savsaklayıp, hatta “es” geçmeyi bir bakıma sanki alışkanlık haline getirmenin ardından bunca zamandan beri büyük bir hevesle çıkılan bu “uzun ince yol”un rotasında ipler kopma noktasına gelip dayandı!

Kirvem, senin de bildiğin üzere siyaset arenasında, dünya ahvalinde dönen her türlü alavere ve dalaverelerin hemen neredeyse tümünün kökeni “menfaat” ilişkilerine dayanıyor; menfaatleri, çıkarları aynı kulvarlarda, aynı minvalde at koşturmayı gerektiren kişiler, toplumlar, uluslar bu bapta yan yana gelip, dolayısıyla “Halil İbrahim Sofrası”ndan mümkün olduğunca daha fazla pay kaparak “nema”lanmayı “akıl”cı bir davranış, “zeki”ce bir tutum şeklinde yorumladıkları için, kabul edelim ya da etmeyelim eninde sonunda dünyanın çarkı hep bu menfaatler ekseninde dönüyor nitekim!

Nitekim daha düne kadar aynı menfaat doğrultusunda “can ciğer kuzu sarması” kesilip, aynı yolun yolculuğuna birlikte soyunanların, şu veya bu gerekçelerle çıkarları çatışınca, bir günden diğerine birbirlerinin ümüğünü sıkıp, hatta ilk fırsatta karşısındakileri bir kaşık suda bğmaya kalkışması, şu cavalacoz alemin maalesef en zelil kuralı!

Menfaatlerimiz gereğince aynı “aş”a birlikte kaşık sallayıp, keza aynı “iş”in kulpuna aynı doğrultuda yapışırken, işlerimiz terso gidip tenceremiz eskisi gibi kaynamadığında, bu kez de  savunma içgüdüsüyle “suç”u karşımızdakillere yükleyip, böylece sütten çıkan birer ak kaşık kesilmek, günümüzün moda deyimiyle “fıtrat” ımız mucibince şart!

Ama olmuyor... işte mesela  tam da şu sıralar “kadim” dostumuz Almanya’nın yanı sıra, keza aynı “karavana”yı birlikte lüplediğimiz kimi “dost”larımızla da aramız tam anlamıyla “nanemolla’ kıvamında!

Öyleyse?...

Öyleyse çözüm ne?

Çözüm, bittabii ki tiz perdeden gırtlak paralayıp durmak:

“Eyy Avrupa!..Eyy Esed!...Eyyy!!!”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa