Türkiye’nin içinde bulunduğu kara dönem kara çizgilerle dolu. Bu kara çizgiler, iktidarın topluma verdiği zararların yanı sıra bir yönetim stratejisini yansıtıyor. Bu stratejinin ana özelliği, ayrıştırmak-kutuplaştırmak ve bu yolla milyonlarca insanı aldatmak. Böl, parçala, kutuplaştır ve her olanakta bir düşman yarat. Strateji bu...

Bu ayrıştırma-kutuplaştırma aldatmacasını yapabilmek için kullanılacak temel ögeler belli. Duygular, inançlar ve ölüm. Ama mantık sırası ile söylemek daha doğru olur. Toplumu ayrıştırma-kutuplaştırma işi için kullanılabilecek en sağlam öge, din. Gerektikçe buna kutsallaştırılmış başka ögeler (örn., bayrak, vatan, marş) iliştirilebilir. Amaç kutsallaştırılmış, yani dokunulmaz ve akıl dışı kılınmış ögeleri kullanarak insanları reflekslere sürüklemek. Toplumu reflekslere, yani düşünülmeden yapılan, akıl süzgecinden geçirilmemiş davranışlara itmek. 

İnsanları refleks tepkiler vermeye koşullandırmak için duyguları kabartmak ve aklın sesini duyulmaz kılmak gerekiyor. Duyguları kabartmanın en sağlam yollarından biri ise, ölüm. Gençleri ölüme göndermek ve bu ölümlerden, hem de her birinden, kin ve nefret üretmek. Bu yolla çocuklarını yitirenleri, onların yakınlarını ve toplumu düşmanlık beslemeye yöneltmek.

Bu korkunç oyun, haziran 2015 sonrası yürürlüğe konulan ölüm siyasetinin en önemli ögelerinden biri. Her olanakta bir “şehit cenazesi” düzenlenmesi ve bu cenazelere en üst düzeyden, tercihen bir bakan, milletvekili veya valinin katılımının sağlanması bundan. Hatta, devletin en tepesinde oturan, ölüm siyasetinin baş sorumlusu olan kişinin “şehit ailelerine” ziyarette bulunması ve Kur’an okuması da bundan!

Ama “böl-parçala-kutuplaştır” stratejisi yalnız toplum düzeyinde değil, hane düzeyinde de işletiliyor. Amaç, çocuk ve gençleri iktidarın neferlerine dönüştürmek. Çocuk ve gençleri ana babalarına değil, iktidara bağlı kılmanın yolu da elbette ki, dinci propaganda.

Kullanılan yöntem, IŞİD tarafından yürütülen propaganda çalışmalarına çok benziyor. IŞİD propaganda makinesi çok uzaklarda yaşayan gençleri kendi etki alanına çekebilmek için dünyayı siyah-beyaz gösteren bir senaryo sunuyor. Bir yanda kutsal bir varlık ve onun için verilen kutsal bir savaş var. Diğer yanda ise kafirler ve kafirlerin kurduğu bir düzen. Kafirlerin farklı dilleri, farklı kültürleri var. Kurdukları düzenler farklı adlar taşıyor. Ama bu ayrımların hiçbir önemi yok. Kafirlerin hepsi bir.

IŞİD propagandasında gri alan bırakılmaz. Yani, dünya ikiye ayrılır: Dünya, müminler ve kafirlerden oluşmaktadır. Amaç, bu basit kurguya inanabilecek gençleri etkilemek, yakın çevrelerinden, var olan tüm bağlarından koparmak. Bu süreçte bir gencin kendi ana babasına ve kardeşlerine de yabancılaşmasını sağlamak büyük önem taşır. Dünyanın mümin ve kafirlerden oluştuğuna inandırılan bir genç, kendi ailesini de sınıflamaya zorlanır. Ailesini de kafirlerden sayan bir gencin evden kopmasını sağlamak ise oldukça kolaydır.

Bu propagandanın bir benzeri Türkiye’de okullarda yürütülüyor. Çocuklar, dünyayı “ak-kara” olarak ikiye ayırmaya ve ana babalarının mümin olup olmadığını düşünmeye yönlendiriliyor. Dogmalarla doldurulan okullarda gri alanlara, soru işaretlerine, belirsizlik ve kuşkuya hiç yer yok. 

Bunun ardından da, itaat geliyor. Gerçek bir mümin gibi kafirlere karşı duran büyüklere itaat. Sorgusuz, kuşkusuz boyun eğme ve söz dinleme. Soru işareti taşımayan, hiç duraksamadan, bir robot gibi verilen emirleri yerine getirecek düzeyde söz dinleme. Çocukların düşünülmeden yapılan, akıl süzgecinden geçirilmemiş davranışlara ve boyun eğmeye koşullanması korkunç ama istenen tam da bu.

Bu tablo IŞİD propagandası kadar kara. Türkiye, “Ya bizdensin, ya da hainsin!”, “Ya bizdensin, ya da kafirsin!” bataklığına her geçen gün biraz daha batıyor. Çocukları ana babalarına ve kardeşlerine bile yabancı, hatta düşman yapmak isteyen bir zihniyetin ufku ancak IŞİD bayrağı kadar kara olabilir.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Ekmek ve hürriyet kavgası!

Antep’teki işçi eylemlerine yönelik yasaklar, Türkiye’nin bir süredir sıklıkla gündemine gelen hukuki ve siyasal baskıların neyi amaçladığını da daha net gösterdi. Kayyımlar, soruşturmalar, gözaltı ve tutuklamalar, Saray’a verilen olağanüstü yetkiler, basına ve gazetecilere yönelik baskılar, halkın üstüne çöken ekonomi programına ve tek adam yönetiminin siyasal baskılarına karşı yükselen itirazı bastırmak için…

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Başpınar işçilerinin Demokrasi Meydanı'nda yapacağı eylem polis engeline takıldı. BİRTEK-SEN Genel Başkanı gözaltına alınıp serbest bırakıldı.

Evrensel'i Takip Et