'Kıskançlık' meselesi (1)
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Malum olduğu üzere devletimizin en yüksek makamlarındaki maroken koltuklarında oturan, kırmızı plakalı resmi araçlarda yayılıp yan gelen muhterem zevatın hemen her fırsatta televizyon ekranlarından veya zaman zaman rengarenk balonlarla donatılmış yeni bir tesisin kurdelelerini alay malay keserken Yaradana sığınıp attıkları nutukların haddi hesabı yok!
Ülkemizin siyaset sahnesinin ön saflarında boy gösteren bu yetkililerin, vatandaş olarak hepimizin refah ve mutluluğu için sarf ettikleri cansiperane mesailerinin yüce devletimizin ali menfaatlerinin yanı sıra, keza gündelik yaşamına, hal ve gidişatına nasıl yansıdığını görebilmek için illa da şişe altından farksız bilmem kaç nümerolu gözlük takmaya, pertavsızla veya lupla hafiye misali inceden inceye bakmaya acaba gerek var mı?
Özüme kalırsa; gözlüğe, dürbüne gerek yok, çünkü on beş yıldan beri “tek” başlarına sürdürdükleri iktidarları boyunca memleketimizin neredeyse tüm meselelerinin giderek çözülüp rayına oturtulduğunu, ülkemizin son sürat nurlu ufuklara doğru yelken açtığını, bunu da ilk günden itibaren peşi sıra koşuşturdukları ama ne hikmetse tıpkı devekuşu misali henüz kuş mu, yoksa çift hörgüçlü bir deve mi babında ne idiği belli olmayan “dava”ları sayesinde gerçekleştirdiklerini bir taraftan dillendirip dururken, öte yandan da aslında ortalıkta kabak gibi sırıtan acı gerçek şu ki, ülkenin hali, yandı gülüm keten helvası kıvamında!
Nitekim cumhurumuzun başı ve silsile-i meratip mucibince peşi sıra sürüklediği sürüsüne bereket bilumum danışmanlarının dediklerine göre, “Ciddi günlerden geçiyoruz... ülkemizin semalarında kara bulutlar dolaşıyor...”
Yani?..
Yani, günümüzden yaklaşık yüz yıl önce yedi düvelin, elin keferelerinin el ele verip böylece tarih sayfalarından silmeye çalıştıkları cihanşümul Osmanlı İmparatorluğu’nun birer torun ve torbaları olarak canımızı dişimize takıp böylece kanla, irfanla sil baştan kurduğumuz cumhuriyetimizle övünüp gurur duyarken, şimdilerde yine tam da şu günlerde memleket sathında esen deli rüzgarlar karşısında bu kez de ikinci defa yeni bir “Kurtuluş Savaşı”nın arifesindeymişiz maalesef!
Peki neden?
Nedenine, niçinine gelince...bu konuda “tevatür” çok, ancak akılları hemen her şeye eren, dilleri ağızlarında pabuç gibi dönüp duran bilumum yetkililerin buyurduklarına kulak verildiğinde, anlaşılan o ki, şu kırtıpil alemde, daha da doğrusu “Türk’ün Türk’ten Başka Dostu Yoktur” dünyasında, özellikle de uluslararası camia içinde hemen her alanda gerek bileğimizin akıyla, gerekse alın teri dökerek elde ettiğimiz başarılarımızı kıskanan devletlerin tümü, illa da bir punduna getirip kuyumuzu kazmaktan yana söz birliği ettikleri için attığımız adımların bir kısmı ister istemez ayaklarımıza dolanınca iki yakamız bir türlü bir araya yeterince gelmiyor, gelemiyor...
Öyleyse?...
Öyleyse, gerisi haftaya Kirvem!
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30