Çok boyutlu savaş ve 2018
Savaş rejimleri, savaş bütçesinde sürekli artış gerektirir. Türkiye’de var olan savaş rejimi de bu kurala uygun davranıyor. Geçen hafta HDP Grup Başkan Vekili Filiz Kerestecioğlu, 2018 Bütçesini meclis kürsüsünden değerlendirirken anlattı: Savaşa ayrılan bütçede 35 milyar TL artış var. Bu, toplumdan çalınan devasa bir kaynak. Somutlaştırmak gerekirse, bu toplumdan çalınan 31 bin okul, 25 bin öğrenci yurdu, 625 hastane demek. Bu bütçe ile madenlerde 127 bin yaşam odası yapılabilirdi. Savaş değil toplumun gereksinimleri öncelikli olsa, bu bütçe ile 7 milyon işsize işsizlik maaşı ödenebilir, 400 bin öğretmen atanabilir, 7 milyon üniversite öğrencisine aylık 500 TL burs verilebilirdi.
Bunların hepsi yapılabilirdi ama yapılmayacak. Çünkü öncelik savaşa veriliyor. Rejim aslında birçok koldan adı konmamış savaşlar yürütüyor. Ormanlar, yaylalar, derelere yönelik saldırılar yetmezmiş gibi, nükleer santral sevdası ile tam bir ekolojik savaş söz konusu. Öte yandan, öğretmenlere, öğrencilere ve okullara yönelik bir savaş sürüyor. Bunu anlamak için Eğitim Sen tarafından geçen hafta açıklanan sayılara bakmak yeterli olabilir.
Savaşa yatırım yapmaya hevesli rejim, yıllardır eğitime yatırım yapmaktan uzak duruyor. Eğitim bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay 2002’de yüzde 17 düzeyindeyken, AKP iktidarı tarafından yüzde 5 düzeyine dek geriletildi. 2018 için ayrılan pay ise yüzde 8 düzeyinde. Dahası, yaklaşık 19 milyarlık eğitim yatırımları bütçesinin yüzde 35 kadarının din öğretimine harcanması öngörülüyor.
Bakanlık bütçesi yakından incelendiğinde, Din Öğretimi Genel Müdürlüğüne ayrılan payın 2017’ye göre yaklaşık yüzde 70 artırıldığı da ortada. Bakanlık bütçesinin yüzde 7’sine denk gelen bu kaynağın yüzde 96’sı, yani neredeyse hepsi, imam hatipler için kullanılacak.
Eğitim Sen’in değerlendirmesi bakanlığın önceliğinin ne olduğunu gözler önüne seriyor. Öncelik, okul öncesi eğitimin zorunlu hale getirilmesi veya bütün okullarda tam gün eğitime geçilmesi değil. Öncelik din ve imam hatipler. Otoriteye boyun eğen, kindar ve dindar nesiller...
Okullara yönelik savaşın diğer hedefi, kamusal eğitimin yok edilmesi. Eğitim Sen, eğitimde sürdürülmekte olan ticarileşme sürecinin önümüzdeki dönemde daha da yoğunlaşacağına ve velilerin 2018 yılında cebinden yapacağı eğitim harcamalarının belirgin bir şekilde artacağına dikkat çekiyor: “Piyasacı eğitim sistemi, yaşamın her düzeyinde rekabeti, hizmetin bedelini ödemeyi, öğrenci ve velilerin ‘müşteri’ haline getirilmesini hedefleyerek, toplumsal eşitsizliği ve toplumdaki sınıf farklılıklarını daha da derinleştirmektedir. Aynı okul içinde sınıflar, aynı bölgede okullar, farklı bölgeler, birbirleriyle rekabet içine sokularak eğitim hizmetleri piyasa kurallarına göre düzenlenmekte, öğrenciler birer yarış atı gibi sınavdan sınava koşturmaktadır.”
Yapılması gereken aslında ortada. Eğitim Sen, “Kamusal kaynakların yine kamusal bir hak olan eğitim için, özel çıkarlar değil, toplumsal çıkarlar gözetilerek değerlendirilmesi ve sadece eğitimde ve yükseköğretimde değil, bütün alanlarda kamu harcamalarının payının belirgin bir şekilde arttırılması” gerektiğini ısrarla vurgulamaktadır.
Türkiye’de var olan çok boyutlu savaş rejimi bu önerilere elbette kulak verecek değil. Savaş rejimi, ancak Türkiye sınırları içinde ve dışında açıkça savaş sürdürerek var olabileceğini biliyor. “Darbe girişimi” de savaş rejimini sürdürmek için kullanıldı ve kullanılıyor. Açıktan sürdürülen savaşlar, adı konmamış savaşların gerçekleştirilmesini kolaylaştırıyor. Bu açıdan 2017 çok acı, çok ağır bir ders oldu. 2018 bu gidişin tersine çevrileceği, çocuklara umut sunan bir yıl olmalı!
Evrensel'i Takip Et