31 Aralık 2017 00:59

'Made in Törkiş demokrasi' meselesi

'Made in Törkiş demokrasi' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Ülkemizde, cennet yurdumuzda her biri değişik zamanlarda, değişik senaryolarla zırt pırt sahneye konulan “darbeler” nedeniyle, topal ördek misali yalpalayıp ya da çağanoz gibi yampiri yampiri yürüyen demokrasimizin “kader”i, yıllardan beri ne hikmetse bir türlü değişmedi, değişmiyor...

Nitekim memleketini, milletini ölesiye seven, bir tek çakıl taşı, iki damla suyu, üç çakırdikeni uğruna canını feda etmek için her zaman ve her yerde alesta bekleyen “halis muhlis” vatan evlatlarımızın bazıları Yaradan’a sığınıp, akabinde de postallı, palaskalı, kasaturalı, ehh bittabii ki aynı zamanda da makineli tüfek tarrakaları eşliğinde giriştikleri “huruç” hareketiyle yurdumuzun bilumum sorunlarını kendi paşa gönüllerince güya çözmeye kalkışınca, evdeki hesapları çarşıya uymadı ama bu arada demokrasimizin çanına ot tıkamayı çok şükür becerdiler...

Ülke sathında her geçen günün ardından giderek artan, şimdilerde de seksen milyonu sollayan, kimileri işsiz güçsüz, kimileri iki üniversite mezunu boş gezenin boş kalfası, kimileri açlık, kahir ekseriyeti yoksulluk sınırında debelenip duran nüfusumuzla övünürken, diğer taraftan da şu ya da bu nedenlerle, şu veya bu vesilelerle aksayan, aksadığı için de, milletçe başımıza dert kesilen irili ufaklı “meseleler”imizi, çözmek için hepsi de birbirinden değerli bilumum vatandaşlarımızla el ele verip, böylece Türk, Kürt, Laz, Pomak, Gürcü, Çerkes, Boşnak, Alevi, Sünni, Yezidi, falan feşmekan demeden, şu güzelim vatanımızda bacı, kardeş, dayı, amca, elti, bacanak, kısacası torun torba hep birlikte uğraşıp duruyoruz ama ne yazık ki her defasında orasından burasından törpülendiği için bir türlü rayına oturmayan bu “yaralı, bereli” demokrasimizin, kendimize özgü “Made in Törkiş” kuralları maalesef yaya kaldı, yüzümüzü hiç mi hiç güldürmedi...

Yedi düvele karşı milletçe çıktığımız Kurtuluş Savaşı’nın akabinde “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz” sloganıyla bir taraftan yeri göğü sert adımlarla inletip, keza ana yurdumuzu demir ağlarla ördüğümüz o günlerin ardından köprülerin altından akıp giden sularla birlikte gele gele nihayet gelip dayandığımız tam da şu günlerde “sosyal hukuk devleti”imizin gerek yasalarının “ana”sı, gerekse “demokrasi” karnesi ne yazık ki içler acısı!

Tek partili, tek adamlı iktidar döneminin pabucunu dama fırlattıktan sonra, ülke sathında demokrasi çarkımızın tıkır tıkır işleyeceğini hayal ederken, bir gece ansızın kapımızı çalan askeri bir darbe sonucunda önce feleğimizi şaşırdık, daha sonraları da tıpkı saat sarkacı dakikliğinde neredeyse on yılda biri yek diğerinin kopyası olan, artçı depremleri andıran yeni darbelerle “müşerref” olurken, diğer yandan da demokrasiden yana oyunumuza devam ettik!

Vee... Bundan kellim milletçe bir daha darbelerle karşılaşmayacağımıza tam da inanmışken, bu kez de Tanrı’nın, daha da doğrusu Allah’ın lütfuyla bir yaz akşamında zembille gökten inen yeni bir darbeyle karşılaşınca, işte o zaman “İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitle” olmadığımızı geç de olsa anladık!

Aslında hiç ummadığımız, hiç beklemediğimiz bir anda başımıza çorap örmeye kalkışan kökü dışarıda, kuyrukları içimizde dal budak sarmış bir çetenin tufasına nasıl geldiğimizin muhasebesini yaparken, içine saplanıp kaldığımız bu bataklıktan nasıl kurtulacağımızın hesaplarına daldığımız şu günlerde, ortalıkta Diyojen misali gündüz gözüyle “suçlu” arıyoruz ama nafile!

Nafile, çünkü zamanında suyun başını doğru dürüst tutmamış birer “devletlu” olarak işin kolayına kaçıp, böylece sapı samandan ayıramamanın perişanlığı içinde anlı şanlı “hukuk devleti”mizin kuralları yerine, özellikle de eğemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu her vesileyle belirleyen yüce Meclisimizi ekarte edip, bunun yerine KHK koşullarında mahkemeye çıkacak tutuklulara, henüz suçlu olup olmadıkları meçhul olan sanıklara duruşmalar esnasında hangi renk elbise, hangi model tulum giydireceğimizin inceden inceye hesaplarıyla uğraşırken, belki de farkında olmadan kendi acizliğimizi mi sergiliyoruz, yoksa “günah”larımızı halı altına süpürmenin telaşını mı yaşıyoruz bilemiyorum Kirvem!

Neyse... Her yılbaşında hoş, güzel temenniler adettendir; bu vesileyle sağlıklı günler dilerim...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa