İran ve Türkiye: Sınıf değil zümrevi hükümranlık
Fotoğraf: Envato
Cemiyet-toplum, cemaat-topluluk, kabile, aşiret, etnisine, din, mezhep, tarikat, dil, cinsiyet, yaş, memleket-bölge, şehir-belde-köy-oba…
Üretim-tüketim, sahiplik-girişimcilik-komisyonculuk- esnaflık-memurluk-işçilik-çiftçilik-işsizlik-muhtaçlık-bağımlılık, eğitim-diploma-meslek, kazanç-gelir-para-pul-servet, tarım-sanayi-ticaret-turizm-hizmet…
Hüküm-hükümdar-hükümranlık-hükümet… Cumhurreisliği-Başbakanlık-Bakanlık, Din-Diyanet-BİB, Ordu-Polis-Zabıta-Askeriye, Bürokrasi-Mülkiye-Maliye, Tıbbiye, Adliye-Yargıtay, İlmiye-YÖK-MEB, Belediye-Muhtarlık, Parti-Sendika-Lonca-Oda-Dernek…
Toplumsal yapılarla, zümre ve sınıflarla, iş-emek-liyakatle hükümranlık biçimleri arasında nasıl bir ilişki ve örüntü bulunuyor?
Ana soruyu iki noktada toparlayabiliriz: 1-Saygınlık yani sosyal kaynakların paylaşımı: Hak eden hak ettiği saygıyı görebiliyor mu? 2-Zenginlik yani iktisadi kaynakların paylaşımı: Hak eden hak ettiği payı alabiliyor mu?
Daha gerideki soru ise saygınlığın ve zenginliğin kaynağı nedir sorusudur.
Aynı zamanda Mantık ve Ahlak Filozofu olan A.Smith’in “Milletlerin Zenginliği –Nedenleri ve Doğasına Bir Giriş” adlı klasik eserinden hareketle;1) Saygınlığın ve insanların gördüğü veya göremediği sosyal saygının, 2) Zenginliğin ve insanların zenginlikten aldığı veya alamadığı payın nedeni ve doğası nedir?
A.Smith’in arayışı “doğal özgürlüğün açık ve basit sistemi”ni yakalamaktı. Yani “polis (devlet-şehir) ve gelir” ilişkisi aynı zamanda düzen, egemenlik, özgürlük ve ahlâki bir boyut içermekteydi.
Montesquieu Osmanlı’yı “kuralsız despotluk/diktatörlük” olarak görüyor (Batı imparatorlukları Magna Charta’dan sonra “kurallı despotluk” sayılıyor), Weber Osmanlı yönetim tarzının meşruiyetini “patrimonyalizme” (Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi padişah) dayandığını ileri sürüyordu.
Kuralsız despotizm kurallıya göre, patrimonyalizm bürokrasiye göre daha fazla akıl, mantık ve hukuk dışını temsil etmektedir. Patrimonyalizm zümrevi (köken, din, yaş, cinsiyet temelli, ruhban-Tanrı bağışı), değer duygu (gelenek) esaslı olup kurallı olanı veya bürokratik olanı ise sınıfsal akılcı olanı oluşturmaktadır.
Emperyalizm ve demokrasi sınıf temelli bir bakıştır, çıkar ölçütü temelinde “akılcıdır”, girişim ve yeniliklere açıktır. Dinci monarşiler veya dinci cumhuriyetler ise din değer temellidir, teokratik zümrevidir, kendi içine kapalıdır, özgürlükçü yenilikçi değildir, akılcı değildir, mevcut etnik-dini-mezhepsel dengeler üzerine kuruludur, ana motivasyonu ve mücadelesi bir diğer zümreyi ekarte etmeye yöneliktir veya güç kazanmak için cemaatler bloğu oluşturmaktır. Emperyalizm mücadelesi ise daha fazla pay almaya, kârlılığını-yayılımını artırmaya yöneliktir. Emperyalizm dünyaya, hatta bugün uzaya gözünü dikmiş bulunuyor. İran veya Türkiye’nin saldırılardan korunma dışında böyle bir ufku yoktur, bütün enerjisini içerdeki zümreleri tutmak ve kendi zümresinin ağırlığını genişletmek üzere kullanıyor.
İran ve Türkiye’deki dincilerin vizyonu zümrevi bulunuyor, kısaca “şeyhler tarikatlar Ayetullahlar rejimi” olarak adlandırılabilir (eski örneği Osmanlı “milletler sistemi” veya Kaddafi Libya’sı idi). Lozan’daki azınlıklar sistemi de bu tür izler taşıyor, Balkanlardaki yapılanma da üç aşağı beş yukarı böyle tortular barındırıyor. Zümre-kast blokları olarak mutlak monarşilerden bir miktar ayrışıyor.
İran’da veya Türkiye’de zenginliğin kaynağını “toprak” ve “madenler” (arsa-inşaat-petrol-gaz-hidroelektrik vb.) oluşturuyor. Eskiden “ipek yolu” da buna dahildi, şimdi jeostratejik enerji yolları belki bu anlamda bir işlev görüyor. Türkiye için zenginlik kaynaklarının diğer ikisini ise “askeriye-NATO üyeliği” (Batı çıkarlarının bölgedeki jandarmalığı) ve “komprador burjuvazi” (Batı sermayesinin bölgedeki mümessiliği) oluşturuyor (İran için Rusya ve Çin’in bölgedeki varlığı ve yayılımını, enerji güvenliği ve pazarını garanti rolüdür).
İran ile Türkiye İslâm devrimine kadar aynı yakada (Batı yakasında) idi. Şimdilerde Türkiye Avrasya’ya yaklaşarak İran’la aynı saflarda buluşabilir, Zarraf meselesi de ortak nokta sayılabilir, ancak halk için bir şey değişmez.
İster Batı-NATO ister Rus-Çin-Avrasya yakasında olsun İran ve Türkiye’nin yüksek bir aydınlanma ve özgürlükçülüğü, hatta sınıf temelli liberal demokrasi oluşturması hem içerde hem de dışarıda arzulanan bir durum değildir; din-mezhep temelli neo-muhafazakârlık (zümrevi hükümranlık) hem içerde hem dışarıda bölge ülkelerine biçilmiş kaftandır.
İran’ın da Türkiye’nin de gelişme ve geleceği zümrelerden, şahlardan, padişahlardan hiç değil; sınıflardan da değil; bilim, aydınlanma ve özgürlüklerden geçmektedir. Gerisi esas değil taktikseldir.
- Okul yok, yemek yok, elektrik yok, internet yok ama "uzaktan, "kesintisiz" eğitim şahane 17 Ocak 2025 04:02
- MEB’in başarısı muhteşem tıklanma rekoru: İnsanın iyi ki pandemi ve deprem olmuş diyesi geliyor 10 Ocak 2025 04:58
- 22 yıllık, 72 yıllık gerileme: MEB’in, AKP’nin, milli görüşün ‘Milli Maarif’ ve ‘MESEM’ başarısı 03 Ocak 2025 04:26
- Türkiye ve Suriye yüzyılı mütaşerik maarif ve rejim modeli 27 Aralık 2024 04:43
- İsrail ve Suriye örneğinde bilimin ve bilimsel eğitimin anlamı ve önemi üzerine 13 Aralık 2024 04:40
- MEB açık öğretim okulları istatistiklerinde bir gariplik mi var? 29 Kasım 2024 04:15
- AKP'nin eğitim ve bütçeleme anlayışı: Lime lime ayrıştırmanın, imam hatipleştirmenin, metalaştırmanın, peşkeş çekmenin binbir türü 15 Kasım 2024 04:43
- Cumhuriyetin 101. yılında rüya, yurttaşlık ve ana dillerinde eğitim meselesi 01 Kasım 2024 04:26
- Üniversite nedir? Araştırma ve bilgi nedir? Kariyer yapmaktan/ uzmanlık bilgisinden farkı nedir? 18 Ekim 2024 04:42
- Akademinin yeri ve değeri: 207 üniversite bir 'muhabir Rüya' eder mi? 11 Ekim 2024 04:43
- MEB istatistiklerinin gör dediği açlık, dayatma ve niteliksizlik 04 Ekim 2024 04:50
- Türk Psikologlar Derneğinin Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline dair görüşü: Eğitim değil eğitimi ihlal modeli 27 Eylül 2024 04:42