11 Şubat 2018 00:54

'Yurtta sulh, cihanda sulh' meselesi

'Yurtta sulh, cihanda sulh' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Kurtuluş Savaşı’nın akabinde Mustafa Kemal’in dillendirdiği “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünün üzerinden hayli zaman geçti gitti; kuş olup uçtu, tarihe karıştı.

Önceleri, yani ilkokuldan itibaren “talim ve terbiye” adı altında mekteplerimiz-de yürütülen “tedrisat”ın yerini “eğitim, öğretim” alırken, diğer yandan da dilimiz-de yer etmiş Arapça, Farsça, Osmanlıca kelimelerin bir kısmı hafifçe yontulup, törpülenip, budanıp dolayısıyla kısmen de olsa Türkçeye dönüştürüldü.

Nitekim bu bağlamda mesela “sulh”, “ barış”a; “cihan”ın karşılığı da “dünya” olarak giderek daha çok telaffuz edilince dilimizdeki bu deyim de zaman içinde “Yurtta Barış Dünyada Barış” şekliyle yerini almaya başladı.

Aslında kimi kelimelere takla attırılmasına rağmen yine de az-çok benzer içerikleri kapsadığını, tıpkı “ha Ali, ha Veli” misaliyle yaşarken, öte taraftan malum olan o ki, insanlık aleminin hemen her safhasında ezelden beri olduğu gibi bugün bu saatte de savaşlar şu ya da bu minvalde başı çekerken, barışlar hep yaya kaldı, kalıyor maalesef!

Neden?

Çünkü neredeyse her biri başlı başına sözde birer “akıl küpü” olan insanların kahir ekseriyeti hemen her olayda, yaşadıkları her ortamda çeşitli nedenlerle didişip, her defasında da tıpkı “nalıncı keseri” gibi tüm meselelerin çözümünü kendilerinden yana yontup, dolayısıyla “haklı” olduklarını yerine göre zorla veya kırk türlü hilelerle dayatıp, ardından da birbirlerinin ümüğünü sıkmaktan yana tavır almaktan asla şaşmadılar, şaşmıyorlar...

Üstelik bahanesi, nedeni ne olursa olsun tüm savaşların faturası eninde sonunda dönüp dolaşıp tüm savaşanların hanesine kan, gözyaşı olarak kaydedilip, hatta bu hususta ayrıca cafcaflı ama ne hikmetse aynı zamanda da sadece içi boş bir ifadeye bürünüp böylece “Savaşın kazananı olmaz!” hükmüyle tescil edildiği halde, yine de savaşların sonu bir türlü gelmiyorsa, bunun hikmeti acaba ne?

Gücü gücüne yetenin kol gezdiği şu kırtıpil alemde, günün birinde savaşların son kullanma tarihlerinin yakın olduğunu ummak, bunu içtenlikle dillendirip hatta böyle bir “ütopya” ile en azından gönül bağı kurmak belki de “Sabreden derviş, muradına erermiş” misali gerçekleşir mi, kendi payıma bilemiyorum ama savaşların sona erip barışın taçlandığı bir dünyada, “Al gülüm ver gülüm” yarenliği içinde yaşamak evet “ütopya” bile olsa, yine de hayali cihana bedeldir...

Yani?

Yani: Özetin özetiyle söylemem gerekirse; diyeceğim o ki, barıştan yana demli çay demleyip bunu da paylaşmanın aslında kimselere zararı yokken, öte yandan savaş çığırtkanlığıyla ortalığı velveleye verip, bir bakıma kendi “iktidar” larının tatara titiri makamındaki  “ti” sesli borazanlarını öttürmeye çalışanların kirli, pasaklı, iğrenç emelleri günün birinde ister istemez kursaklarında düğümlenip kalacaktır Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa