31 Mart 2018 01:02

İstatistiklerin dili olsa

İstatistiklerin dili olsa

Fotoğraf: Envato

Paylaş

TÜİK’in yayımladığı ulusal gelir artış verilerine dayanarak, ekonomimizin 2017 yılında yüzde 7.4, yılın son çeyreğinde ise yüzde 7.3 oranında büyüdüğü görüntüsü ile yetinmek bazı noktaların ihmaline yol açabilir. O nedenle, durumu salt yıllık renksiz rakamlarla değil de, ete kemiğe bürünmüş görüntüsü ile ele almak daha anlamlı olur. 

Bir defa, Türkiye ekonomisi yüzde 1.5 ile 2.0 oranı dolayından oldukça yüksek nüfus artışına sahip olduğundan, halkın refaha kavuşabilmesi açısından yıllık ortalama gelir artış oranının kesintisiz olarak bu amaca uygun seyretmesi zorunludur. Yıllık ortalamalar olarak bakıldığında, nüfus artış oranı karşısında ulusal gelir artış oranı olumlu görülmekle beraber, gelir dağılımın iyileştirilmesi ve bu amaçla alt gelir gruplarının gelir düzeyinin korunabilmesi için asgari ücretlilerin ve tüm düşük gelirlilerin gelirlerinin enflasyon hızında yükseltilmesi kaçınılmazdır. Beklenen enflasyon değerlerine göre değil, gerçekleşen resmi(!) enflasyon değerlerine göre yapılan düzenlemelerin orta ve düşük halk gruplarını nasıl yoksullaştırdığını biliyoruz. Kaldı ki, bu hesaplamada her ayarlamadan sonra ulaştırma harcamalarından mutfak masraflarına ve hemen tüm harcama kalemlerine getirilen vergi ve zamlarla gelirdeki iyileşmenin nasıl geri alındığı da herkesçe malumdur. Kısacası şunu söylemek istiyorum ki, TÜİK’in çok afaki yayınları ile halkımızın algılamasını denetlemek siyaseten yanlış ve halka karşı saygısız davranış olur. Halk için önemli olan aritmetiksel ortalamalar değil, fiilen cebine girdiğidir. Halkın cebine giren net değer ise, aritmetik ortalamalara değil, fiili gelir ya da ödentiler yanında, vergiler ve zamlara bağlıdır. Kaldı ki, bu hesaplamalarda düşük gelirli vatandaşın gelir düzeyi korunmuş olsa dahi, daha da ileri giderek diyebiliriz ki, orta ve düşük halk gruplarına refah payı verilmesi durumunda dahi, gelir dağılımı düzelmemiş, ancak eski dağılım patikası korunmuş olur. Vatandaşı düşünme durumunda olması gereken siyasiler bu konuyu aritmetik ortalama hesaplamalarından daha hassas düşünmek ve uygulamak durumundadır.

Ulusal gelir artışı ile ilgili diğer bir konu da yıllık artışlarda istikrarın sağlanması yanında, bizim gibi ekonomiler için yaşamsal olgu olan orta gelir tuzağından kurtulabilmek için yüksek tasarruf-yatırım dengesine ulaşılmasıdır. Mesele kapitalizm içinde büyümeye çalışmak değildir, ancak temel sorunların çözülmesi gereklidir. Örneğin, t[RTF bookmark start: _GoBack][RTF bookmark end: _GoBack]arımı ve hayvancılığı tükenmek üzere olan bir toplumda bu alanda çok ciddi yatırıma ihtiyaç vardır; eğitim ve sağlık sorununun çözülmesi için çok ciddi ve etkili kaynağa ihtiyaç vardır; nüfusun Marmara Bölgesi’ne, özellikle de İstanbul’a yığılmasının önlenebilmesi için Anadolu’nun dağınık bölgelerine yatırım yapmak gerekmektedir. Söz konusu gerekli yatırımların tercihen kamu kesimi tarafından yapılması daha makbul olmakla beraber, bu sistemde hangi kesim tarafından yapılırsa yapılsın, sonuçta kaynak gereksinimi birinci planda ele alınması gereken konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

TÜİK gerek hane halkı gerek kamu kesimi refahını hesaplarken ve yayımlarken, keşke her iki kesimin de borçluluk durumunu da dikkate almış olsa idi. Özellikle de dış borçluluk ilgili gerçek ve tüzel kişilerin refahını olumsuz yönde etkileyen faktördür. Hele de, reel üretimi temsil etmeyen borç faizi vs. gibi salt transfer niteliğindeki finansal kazançların ulusal gelir rakamını şişirmesi akıllara durgunluk veren bir durumdur. Ekonomik anlamda gelir artışının tek temsilcisi reel ürün artışıdır, finansal aktarım ve rantlar hesapları obezleştirmeden öte bir işleve sahip değildir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa