31 Mayıs 2018

24 Haziran seçimleri neden önemli?

Seçim propagandasının kabul gören genel ortak formülü şudur: “Bu seçimler Türkiye Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimleridir.”

24 Haziran seçimlerini bunca önemli kılan, burjuva diktatörlüğünün faşist biçimine geçiş program ve politikasının “milletin oyu” ile onaylanmış gösterilerek tekelci terörist bir yönetimin tesis edilmek istenmesidir. Bu başarılabilinirse eğer, 12 Eylül askeri faşist idaresinden daha tehlikeli bir döneme geçilmiş olacaktır.

İçeride ve dışarıda çok geniş kesimlerce “faşist bir rejimin tesis edilmesi”ne yol alış olarak görülen ve yine çeşitli politik parti ve kesimlerce “Tek Adam-Tek Parti Rejimi” olarak adlandırılan Erdoğan Başkanlık Sisteminin, 24 Haziran Seçimleriyle “onanması” durumunda, siyasi, hukuki, iktisadi tüm alanlarda merkezi yaptırım gücünü ele geçirmiş oligarşik bir kast, başında, savaş ve seferberlik ilanı ve meclis feshi dahil toplum yaşamının tüm alanlarına müdahale yetkisi ve “hakkı”na sahip bir “başkan” olmak üzere, her konuda ve her alanda belirleyici olmaya yasal hak kazanmış olacaktır. Burjuva muhaliflerine dahi yapmadık kötülük bırakmayan bir yönetimin bu tür bir siyasal-askeri-hukuki ve iktisadi cendere ile halk kitlelerine karşı nasıl bir gaddarlık tesis edeceği, bugünden yaşanılanlara bakılarak öngörülebilir: Başkanlık sistemi, elde kılıç “kelle alma” dönemi olacaktır.

Erdoğan ve kampının kazanması durumunda, OHAL koşullarında yaşanan baskı, yasak ve saldırıların misliyle artarak sürdürüleceği kesindir. Saldırılar sadece ekonomik ve sosyal boyutlu olmayacak; grevlerinin yasaklanmasından, komşularının gadre uğramasından, yurttaşların “yerli ve milli olan” ve “olmayan” şeklinde bölünerek karşıt konuma düşürülmesinden yeterince ders almamış emekçi kesimleri de dahil tüm ezilenler baskı ve yasak mengenesine sıkıştırılacak; militarizm ve savaş politikaları güç kazanacaktır.

Sağ gerici ve faşist akımların, sosyal-iktisadi sorunların ağırlığı altında ezilen emekçi kesimlerinin arayışlarından yararlanarak yeniden güç kazandığı bir dönemde, 2001 krizinin “birikimleri”ni kullanarak işbaşına gelen Erdoğan ve AKP’si, ekonomik vaadlerle birlikte dini ve milliyetçi ideolojik argümanlar üzerinden halk kitlelerini avlamaya çalıştı ve aklı başında hiçkimsenin küçümseyemeyeceği şekilde, bunda başarılı da oldu. 2001 krizinin toplumsal etkisini sömürerek ve emperyalistlerin desteğini alarak işbaşına gelen Erdoğan, partisini kurarken ve başbakan olmak üzere sermayenin manevra kabiliyeti yüksek politik-askeri temsilcileriyle birlikte “A, B,C planları”nı uygulamaya geçirirken, tam beş kez ABD yönetimiyle görüştü. Onay gördü, önü açıldı, A. Gül ile birlikte “güvenilir adamlar” listesine alındı ve iktidar basamaklarında yükselişi sürdürdü. İçeride de milliyetçi-şovenist söylem yoğunlaştırılarak ve dini ideolojik etki istismar edilerek kitlelerin bir bölümü başarıyla yedeklendi. Şimdi bu “araçlar” daha etkin şekilde kullanılmak isteniyor.

Ancak, bu iktidar ve kumpaslarının “yola devam”ı artık zora düşmüştür ve halk açısından görünür ve gizli yüzü daha fazla teşhir olmuştur. Batılı emperyalistlerle İsrail yönetimine karşı bağırma-çağırmaların göstermelik olduğu, bu güçlerle yapılmış tüm anlaşmaların yürürlükte olmaya ve halk kitlelerine karşı işlemeye devam ettiği daha fazla açıklık kazanmıştır. Menbic başta olmak üzere Kürt ve Arap topraklarında daha fazla alanda güç tesisi için hazırlıkların sürdürüldüğü, hatta ABD ile de anlaşma sağlandığı ilan edildi. Savaş teknolojisine kaynak akışı devam ediyor. S-400’lerden sonra savaş uçağı alımı için ABD ile pazarlıklar sürerken, İngiliz emperyalizmi devreye daha aktif olarak girdi. Askeri ve ekonomik alandaki “işbirliği” için Erdoğan’ın “ekonomi kurmayları”, İngiliz kapılarında sıraya girdiler. ABD Menbic’i açacağı ilanıyla Rusya alacaklarından 1 milyar dolar kısarak Erdoğan’ın kampının yanında yer aldılar. İngiliz emperyalistleri sinsi politikalarıyla devredeler.

Ekonomik alanda yaşanan ve giderek daha sert etkilere yol açması güçlü bir olasılık olan gelişmeler, bağımlı Türkiye kapitalizminin uluslararası gelişmeler kapsamında içine girdiği zorlukları işaret ediyor. Kapitalizm koşullarında para oyunlarıyla, ambargolarla, kriz etkenleri üzerine oynayarak iktidar politikaları uygulama, hükümet devirme ve değiştirme yönünde etkide bulunmak pekâla mümkün olmakla birlikte, Türkiye ekonomisinin bugünkü sorunlarının bu türden dış müdahalelerle izahı, sorunların kaynağı ve nedenlerinden kaçış göstergesidir. Dolar ve Euro’daki yükselişler “bir oyun” ise, faiz yükseltmek ya da düşürmek bir diğer oyundur. Ama böylesi oyunlarla ekonomik sorunlar çözülemez ve aşılamazlar. Ekonomik olanaklar üzerine oturarak ve dışarıdan bol sermaye akışından güç alarak iktidarını sürdüren Erdoğan ve partisi öyle anlaşılmaktadır ki, yenilgisini de herşeyden önce ekonomik koşullar ve ağırlaşan ekonomik-sosyal sorunlar nedenli olarak yaşayacaktır.

Erdoğan ve partisi, küçük avantalar dağıtarak oy avcılığı yapmasına; dini ve milliyetçi söylemle kitle desteğini korumaya çalışmasına karşın artık daha güçsüzdür. İçeride ve dışarıda güvenilirliğini büyük oranda yitirmiştir. İçeride halk kitlelerinin yanısıra burjuvazinin çeşitli kesimleri ve onların çıkarlarını temsil eden sermaye muhalefetiyle, dışarıda komşuları ve büyük emperyalist güçlerle yaşanan sorunlar artmış; çelişkiler daha da belirgin biçimler almıştır. Bölgeye yönelik yayılmacı eğilimlerin açık fetihci askeri saldırganlığa dönüşmesi güç mücadelesindeki büyük güçlerlerle ve bölge ülkeleri yönetimleriyle çelişkileri artırmış, Kürt ve Arap haklarına düşmanlık politikası milliyetçi-şoven anlayışları güçlendirmiş, bu da halklar aleyhine politik gelişmelere güç vermiş; aynı nedenlerle de bu politiktalara duyulan tepki giderek artmıştır. İşçilere, kent emekçilerine, kadın haklarından sözeden ve erkekle hak eşitliği isteyen kadın kitlelerine, yaşamları altüst edilerek gelecekleri karatılan gençlik yığınlarına yönelik politikalar tüm bu kesimlerde büyük bir moral bozukluğuna, güvensizliğe ve tepki birikimine yol açmış durumdadır. Dışarısı için de, “deliğe süpürülmeyip kullanılması” tercihi için koşullar daha da ağırlaşmıştır. İşbirlikçilik her alanda devam etmesine rağmen, işbirlikçilik koşulları ağırlaştırılmıştır ve ilişkiler daha fazla sorunludur. Kitlelerin büyük çoğunluğu açısından güvenilmez ve işbaşından uzaklaştırılması gereken bir güç olarak görülmektedir. Hala belirli bir kitle desteği görmesine rağmen, bu kesimde dahi yarın ne olacağına dair kuşkular daha da artmıştır. Bu iktidar karşı karşıya olduğu sorunların kendi yıkımına neden olacağının bilinciyle ve izlediği politikaların ülkeye ve halklara verdiği zararın yol açtığı tepkinin büyüklüğü karşısındaki korkusuyla ne pahasına olursa olsun iktidarını sürdürme arayışındadır. Bunun için her yola, her araca başvurmaktan kaçınmayacağını da hem ilan etmiş hem de göstermektedir. Baskı, terörizm ve seçim hileleri başlıca araçlar arasındadır. Buna rağmen yenilgiye uğratılmasının koşulları vardır. Sermaye hakimiyetine karşı mücadele her koşulda temel görev olmakla birlikte, bu mücadelenin daha etkin araç ve yöntemlerle, ve belirli kimi olanakların daha verimli ve etkin kullanılarak yürütülmesi için, devletin faşist biçimindeki yeniden şekillendirilmesine karşı barikat örmek büyük önem taşımaktadır. Seçimler bu mücadelenin bir alanıdır ve bu alanda sağlanacak başarı, bütün öteki alanlardaki mücadelenin başarıyla yürütülmesine de hizmet edecektir.

Evrensel'i Takip Et