02 Haziran 2018 23:48

İnsanın siyaset yapar hali

İnsanın siyaset yapar hali

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Evde birlikte yaşadığımız kedi ‘Çocuk’ ve onu doğuran ‘Biber’ ile kurduğum ilişkiden esinlenmiş, kedi bireyiyle insan bireyi arasında tahayyül edeceğim sohbetlerle ‘türlerin farklı bilimsel değerlendirmeleri’ esasına dayalı ‘siyaset halleri’ yazı dizisi kurgulayacaktım; Onu doğuran Biber öldü,  ‘bilim kedisini’ Çocuk temsil edecekti, ben kendim olarak kalacaktım, karşılıklı kedilik ve insanlık halleri üzerine çeşitlemeler yapacaktık ve ben kurguladığım sohbetleri Evrensel’deki köşeme yazılı aktaracaktım. Farklı bir Tom ve Jerry serüveni düşlemiştim; Tom’u (kedi) bu kez ben (yani insan bireyi) canlandırırken, Jerry’yi (fare) Çocuk (yani kedi bireyi) oynayacaktı. Böylece insanın ürettiği ‘canlılar içinde insan en üst türdür’ fikriyatının çeşitli tezahürlerine karşı kedi bilimselliği dalga geçmenin ciddiyet alt yapısını oluşturacaktı. Olmadı, başaramadım.

Aradan yıllar geçti; geçen gün bir arkadaşım “Biliyor musun, kediler neden sahiplerine sürtünürler? Bir araştırma sonucuna göre, kediler sürtünürken kokularını sindirir, diğer kedilere ‘bak bu benim sahibim, ona sulanmayın’ mesajını iletirlermiş” dedi. ‘Çocuk’ kucağımda oturuyordu, bu araştırma sonucundan memnun kalmadı, “hatırla yıllar önceki hayali sohbetlerimizi” dercesine gözlerini gözlerime dikti. “Ben de” diye yanıtladım arkadaşımı, “geçenlerde bilim kedilerinin araştırmalarını okudum, kediler sindirdikleri kokuyla diğer kedilere ‘bak bu insan benim kölemdir, beni besler ve her tür gereksinimimi karşılar; köleme sulanmayın’ mesajını iletirlermiş. Çocuk bir memnun bir memnun, kucağımda mırıldandı durdu.

Yıllar önce Çocuk bana “Sizin insan hallerinizin kökeninde kendi kuyusunu kazma becerisini toplumsallaştırabilme yetisi’ yatar, demişti; ‘bu yeti bir tek sizin türünüzün kültürel birikimidir” diye de eklemişti. Sanki kedilerin Aristo’su oluvermişti: “İnsan kendi kuyusunu kazma becerisini toplumsallaştırmış hayvandır.” Sonra, kendini alamamış, insanın kendi kuyusunu millilik ve yerlilik temeline toplumsallaştırmasından kaynaklı halini de özetlemişti: “Siz insanlar birbirinizin kuyusunu kazmak için meslekler icat etmişsiniz: Siyasetçiniz var, kuyusu kazılacak insanın davranışlarını ceza alanına sokacak ortamı hazırlıyor; ortamın ve kuyu kazmanın meşru olduğunu güvendiği hukukçuya,  sağlığa yararlı olduğunu yanından ayırmadığı doktora, caiz olduğunu inandığı din adamına söyletiyor; bilimsel verilerin uygulama teknolojisini gerçekleştirecek meslek sahipleri ise gerekli araçları üretiyorlar.” Sonra Montesquieu’nün yazdıklarını okumadan Montesquieu yorumcusu kesilmişti: “Siz insanlar birbirinizin kuyusunu kazmaya en elverişli ortamı düzenleyeceğine karar verdiğiniz devlet biçimini kurgular, başına kuyu kazma yetisiyle mücehhez en muktedir beceri sahibini getirir, ona taparsınız.”

Şimdilerde, en azından ülkemde, ‘canlılar içinde en üst tür insandır; insan türü içinde ise en üst muktedir bizizdir’ fikriyatının ürünü olan ‘milli irade’ ideolojisinin devletini geri dönülmeyi imkansızlaştıracak biçimde meşrulaştıracak olan bir siyasi süreci yaşıyoruz.

Her koşulda ve durumda en muktedirin yanında durmayı kendilikli olup kendi yanında durmaya yeğleyen yıldızı sönmez bir siyasetçi cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olanları ve onları destekleyenleri bir yandan ‘mevcut cumhurbaşkanını DEVİRME’ girişimiyle suçlarken, bir yandan da ‘seçimi kazanma yerine ikinci tura kalma mücadelesi veriyorlar’ diye aklınca dalga geçerek milli  değilse bile yerli olmaya çaba gösteriyor; en muktediri devirmek amacıyla siyasi parti kurmuş bir başka siyasetçi geçmişini unutmuş, en muktedirin yanında durmayı kendilikli olup kendinin ve kendisine güvenip birlikte parti kurduğu arkadaşlarının yanında durmaya yeğleyen bir başka siyasetçi Anayasa Mahkemesi  kararının ‘böyle olacağının beklendiğini’ söylüyor ve bunu ‘yargının ne kadar bağımsız olduğunu gösteren durum’ diye niteliyor. Böylece siyasi iktidarın istediği kararı verme ölçütü yargı bağımsızlığının güvencesi ilan ediliyor. Daha ileri yargı bağımsızlığı verilecek kararların oy çokluğuyla çıkmasını bile önleyecek ortamın yaratılmasıyla sağlanacak herhalde…

Siyaset yapar halimizin en çarpıcı belirtisi ise, tutuklu adayın aday olmasına duyulan tepkiyi dile getiren siyasetçilerin söyledikleri; kimilerine göre suçlu olduğu için tutuklanan, kimilerine göre şu anda suçlu sayılmasa bile tutuklu olduğu için aday olmakla ahlaki davranmayan, kimine göre tutuklu haline bakmadan utanmaksızın aday olarak saygısız davranan Selahattin Demirtaş en çok saldırılan aday durumunda.

En muktedirin yanında durmayı erdem sanan siyasetçilerin Demirtaş’a eleştirileri hayallerindeki devlet yapısının ip uçlarını da veriyor: Devlet gerçek suçluyu bulacak bir güvenlik örgütünü kurma işlevini başarıya ulaştıracak, güvenlik güçlerinin saptadığı suçluyu yargı suçlu olarak tutuklayacak ve yargılayacak, yargı sonunda siyasi iktidarın istediği karar oy birliğiyle verilecek, suçlu olduğu için yakalanıp suçlu olduğu için tutuklanarak yargılanan ya da yargılanmayı bekleyen kişilerin haysiyetli, ahlaklı, haddini bilir, utanma duygusu kuvvetli bireyler olarak yetişmeleri milli ve yerli eğitimin amacı haline getirilecek…

Ben en muktedirin yanında durmayı erdem sayanların yanı sıra dizilmeyi değil, Selahattin Demirtaş’ın kendilikli olup kendi yanında durma kararlılığına destek verenlerin safında bulunmayı yeğliyorum.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa