'Kim kazandı' meselesi (2)
Kirvem,
Geride bıraktığımız seçimle ilgili bilumum vatandaşlarımızın bu konudaki düşünceleri veya sonuçlarla ilgili değerlendirmeleri kendi paşa gönüllerince daha makbul, daha doğru olduğuna göre, bu bapta lafı uzatmanın bir alemi yok; ne-tice itibariyle alan almış satan satmış, kimileri memnuniyetlerinden dolayı zil takıp oynarken, kimileri de karalar bağlayıp dertleniyorsa, kime ne!
Sandıklardan çıkan oyların sonuçlarına sevinen yurttaşlarımızın keyfine karşılık, diğer yandan da üzüntülerini ahlayıp vahlayıp dillendiren vatandaşlarımızın şu ya da bu minvaldeki kanaatleri bittabii ki kendi bilecekleri bir durum; ama özüme kalırsa, sabahın köründen itibaren sandık başlarına koşarak kullandığımız tüm oylar, eninde sonunda dönüp dolaşıp nihayetinde “milli irade”mizin bileşkesini yansıttığına göre, demek ki milletçe oldum bittim “demokrasi” düşkünü, hatta deyim yerindeyse demokrasiye zil zurna aşık olduğumuzu bu vesileyle bir kez daha topyekün kanıtladığımız için hep beraber sevinmeliyiz!
Gerçekten de sevinmeliyiz, çünkü geride bıraktığımız seçimin bilançosuna, mizanına bakıp ardından da “Kim kazandı” diye kafa yormaya gerek yok; nitekim siyaset sahnesinde saçlarını ağartmış “böyük”lerimizin verdiği fetvalara bakılırsa bu seçimin kazananı allı pullu demokrasimizin ta kendisi!
Peki bu tespit doğru mu, gerçekten de demokrasimiz mi kazandı?..
Özüme göre no! Çünkü şu son zamanlarda, OHAL koşullarında, KHK’lerin gölgesinde zaten çağanoz misali yalpalayıp duran demokrasimizin hali ahvali tabak gibi meydandayken, bütün bu çarpıklıkları göz ardı edip, bunun yerine gerine gerine “Demokrasimiz kazanmıştır” demek, en hafif ifadesiyle gülünç!
Bu bapta şeytanın avukatlığına soyunup sormak gerek: Acaba hangi dağda kurt öldü de, şu bizim yaralı bereli demokrasimiz bu seçimin ardından hem kazandı, hem de amiyane deyimiyle paçayı kurtardı?
Halkımızın kahir ekseriyeti, daha da doğrusu eşi menendi olmayan seçim sistemimiz mucibince oy kullanma hakkına haiz vatandaşlarımızın yaklaşık yüzde seksen sekizi gerek anavatan, gerekse yaban ellerde sandıklara koşar adımlarla gidip oy kullanırken, öte taraftan kendilerini demokrasinin beşiği diye niteleyen ülkelerde bile bu kadar yüksek bir oranda katılım sağlanamadığına göre, demek ki bizim seçmenlerimizin bu konuda sergiledikleri “hassasiyet” zaten demokrasimizin kazandığının en bariz delili!
Ancak... Katılım oranının yüksekliği gerçekten de demokrasinin “mihenk taşı” olabilir mi?
Özümüm ince fikrince no!
Nedeni basit! Gerçek ortada!
Mesela...Netekim Paşa’mızın bir zamanlar “vatan-millet” adına yaptığı “huruç” hareketinin ardından tekme tokat eşliğinde rafa kaldırdığı anayasamıza rahmet okuyup Karacaahmet’e defnettikten sonra, kendi paşa gönlünce istediği gibi yağıp gürleyip, akabinde de topu topu iki sene sonra “lütfedip” milletin önüne, daha da açıkçası burnuna dayattığı yeni anayasayı, gavurca deyimiyle “referandum” veya namı diğeriyle “halkın iradesi”ne sözde sunarken, aynı zamanda da onun kulpuna bağladığı “cumhurbaşkanı” unvanını da necip halkımızın yüzde doksan ikisinin verdiği “onay” sonucunda kazandı ama o günden beri anayasamızın temelini oluşturan “laik hukuk devleti”nin iki yakası bir türlü bir araya gelemediği gibi giderek rayından çıktı...
Şimdilerde geride bıraktığımız bu seçimin ardından sandıklara yansıyan hayli yüksek katılım oranıyla birlikte yenisiyle müşerref olduğunuz bu “tekçi düzen”i onaylarken, acaba gerçekten de demokrasimiz mi kazandı, yoksa bu bir züğürt tesellisi mi?
Bunu, yine haftaya konuşalım Kirvem!
Evrensel'i Takip Et