Helalleşme meselesi (1)
Kirvem,
Geride bıraktığımız günlerde gerek iktidar, gerekse muhalefet liderlerinin karşılıklı salvolarla meydanları bir bakıma sanki kıran kırana Çaldıran Meydan Muharebesi”ne dönüştürmesinin ardından, şimdilerde, yani “sandık”lardan çıkan ve hesapça “milletin iradesi”ni yansıtan sonuçlara bakılırsa; görünen o ki, herkesin kendi işkembesine göre bir hesabı kitabı var…
Nitekim Muhterem Başbakanımızın başını çektiği iktidar partisi, arzu ettiği milletvekili sayısına ulaşmasa da, yine de halinden az-çok “memnun!”
Beri taraftan ansızın patlak veren bir “kaset operasyonu” sonucunda genel başkanlık koltuğuna şıpınişi oturur oturmaz meydanlarda sanki söyleyecek başka lafı yokmuşçasına, öncelikle “Benim adım Kemal!” düsturuyla boy gösteren muhterem zata göre; alınan netice hem umut verici, hem de bu gidişle önümüzdeki ilk seçimde “iktidar koltuğu” görünen köy kılavuz istemez misali “cepte keklik!”
Öte yandan “ülkenin birlik ve bütünlüğü”nün “anahtar”ını illa da kendi “tekel”inde bulundurmayı “milli” görev edinen ve “ülkü”cülerin “otağı” olan partinin genel başkanı “baraj” gölünde boğulup hepten “dava”yı kaybetmemenin sevincini sanki gizliden gizli yaşarken, oy yerine bulduğu tek şey “teselli mükafatı!”
Ancak bütün bu “manzara”ların dışında ortalıkta ayan beyan, “aççık seççik” görünen şu ki; sözde “istikrar” adına, ama, aslında bilinen deyimiyle her türlü alavere dalaverelerle “nöbet” tutmaya zorlanan Kürtlerin, kazara da olsa “milletin meclisi”ne girmesini özellikle engellemeyi amaçlayan “seçim sistemi”ne rağmen, hani deyim yerindeyse “Dinsizin hakkından imansız gelir” direnişleriyle “Emek, Özgürlük ve Demokrasi Blok”unun çatısı altında birleşip “bağımsız” adaylar adı altında yola çıkanların, elde ettikleri bu “tablo” ve sergiledikleri bu başarıyı bir türlü hazmedemeyenlerin daha şimdiden hem uykuları kaçmış, hem de onlara kalırsa bu gidişat tümden “vahim!”
Meydanlarda halkın gözünün içine bakarak atılan “nutuk”lar eşliğinde verilen sözler, ya da bin bir dereden su taşınarak dillendirilen “vaat”lerin bundan böyle ne kadarı gerçekleşir, keza aynı şekilde milletin iştahını kabartan, kevgirle, bol kepçeyle, lafla sunulan “dolma”ların tadı, tuzu ne olur, bunu, bunları şimdiden “para peşin kırmızı meşin” babında önceden Medyum Memiş gibi kestirip, ardı sıra ahkam kesmek doğru olmasa da, yine de “umut”larımızı yarınlarımıza katık edip beklemek galiba en doğrusu!
Üstelik atalarımız “bekleyen derviş muradına erermiş” deyip buyurduklarına göre, demek ki bizler de atalarımızın “iz”inden gidip, gözlerimizi “geldi geloor!” diye ufuklara dikip, mesela ak bir güvercinin kanadında “barış”ın gelmesini, analarımızın gözyaşlarının dinmesini, “faili meçhul” cinayetlerin ortalarda ellerini kollarını sallayarak gezinen faillerinin derdest edilmesini sabırla bekleyelim… mesela her geçen günle birlikte sayıları hızla arttıkları için sevinçten uçtuğumuz üniversitelerimizle övünürken, buralardan aldıkları diplomaları duvarlara astıktan sonra, gari o kapı senin bu kapı benim diyerek iş bulma umuduyla kaldırım mühendisliğine ister istemez talim eden gençlerimizin, içine düştükleri bu perişan hallerinden bir an önce kurtulabilmeleri için Tanrı’nın lütfunu bekleyelim …mesela sadece Evropa’nın değil, keza Dünyanın da en “böyük”, en görkemli “adalet sarayları”nı yaptığımızı dosta düşmana davul zurnayla ilan ederken, o “saray”larda “adalet” adına verilen kararların, gerçek anlamıyla “demokratik hukuk devletine” yakışır biçimde ve de “evrensel hukuk normlarına” uygun alınmasını, hatta bu kararların Evropa kapılarından gerisin geri dönmeyip, dolayısıyla devletin hazinesinden zırt pırt “tazminat” ödenmemesi için, bu kez de el açıp Allah’a yalvarıp, böylece hukuk sistemimizin balık kavağa çıkmadan tez elden düzeltilip rayına oturtulmasını bekleyelim…mesela halkımızın milyonları aşan büyük çoğunluğu açlık veya yoksulluk sınırında debelenip dururken, onlara sanki “sadaka” dağıtırcasına güya “yardım eli” uzatmayı hüner belleyip, insanların “onur”unu ayaklar altına alan bu kof, yozlaşmış zihniyetten kurtulabilmemiz için peygamberlerimizin yardımını bekleyelim…
Sonra?
Sonra meydanlarda atılan nutukları “aklayıp-paklamak” gayretiyle gelsin karın doyurmayan aynı yavan “balkon” konuşmaları, gelsin içi kof “helalleşme” masalları…
Evrensel'i Takip Et