Gerilim, siyasal-askeri şiddet ve krizler dönemi-1
Rusya’nın yönetim düzeyindeki sözcüleri birbiri ardına yaptıkları açıklamalarda ABD’yi “Savaş hazırlamak”la suçladılar. Lavrov, ABD’nin “Rusya’daki istikrarı bozmaya çalıştığını” söyledi ve bu amaçlı olarak ayırdığı onlarca milyon dolarlık kaynağa işaret etti. Çin ise daha önce düşman ilan edilmişti.
Trump’ın “Nükleer Silahsızlanma Antlaşması”ndan çekileceklerini açıklamasıyla birlikte daha da gerginleşen ABD-Rusya ilişkileri, Çin, Japonya ve AB’nin büyük güçleri dahil olmak üzere emperyalistlerin dünyayı daha büyük yıkımlara ve insan soyuyla birlikte canlı türleri için nükleer yokedişe sürükleme potansiyeli taşıyan ekonomik-siyasal ve askeri politikalarıyla dolaysızca bağlıdır. Bu ülkelerin yöneticileriyle birlikte işbirlikçi tekelci burjuva yönetimleri, kendi ülkelerinin sınırları dışına müdahale ve aşırı silahlanma politikalarını “kendini ve ulusal çıkarlarını savunma ihtiyacı”yla gerekçelendiriyorlar. Halkların siyasal-askeri ve psikolojik etki altına alınması ve gerici, faşist, yayılmacı hedeflere yedeklenmesi amacına bağlı bu politika doğrultusunda; hemen tüm ülkelerde siyasal gericilik yoğunlaştırılmakta, siyasal demokratik haklar ve sosyal kazanımlar kısıtlanıp ortadan kaldırılmakta, başka halklara düşman şoven milliyetçi ve faşist hareket ve “odaklar” güç kazanmaktadır. Yeni ve “son” denilemeyecek örneklerden biri de Brezilya’da, askeri cuntanın katliamlarına sahip çıkan ve “sol muhalifleri ortadan kaldırma” vaadinde bulunan faşist adayın devlet başkanı seçilmesidir. Venezüella yönetiminin ise ABD’nin çıkarları yönünde ve askeri darbeyle ya da kitlelerin aldatılıp ayaklandırılmalarıyla değiştirilmesi yönündeki plan açıkça ilan edildi. Meksika’ya müdahalenin birçok yöntemi uygulamaya kondu.
Burjuva demokrasisinin “anavatanı” Avrupa’nın ‘Doğusu’ başta ve ‘Batısı’ dahil çok sayıdaki ülkesinde faşist ve “yabancı düşmanı” akım, hareket ve partiler güç kazanarak hükümetlerde “koalisyon ortağı” konumuna yükseldiler ya da yükseliyorlar. Türkiye gibi, yönetim biçimini “demokratik cumhuriyet” olarak reklam edip gerçekte demokrasinin d’sine dahi tahammül göstermeyen sermaye iktidarlarının yönetimi altındaki ülkelerde ise, “monarşist kıralcı” yetkeyle takviye, tekelci siyasal gericiliğin yoğunlaştırılmasında hayli yol alındı. 95. kuruluş yıldönümünü, İmparatorluk ve Sultanlık “nişanesi” “Külliye” -devasa Cami ve işçi cehennemi havaalanı- gösterileriyle kutlayan Türkiye’de Cumhuriyet, “seçimlere dayalı parlamenter sistem”i şekli hale getirilmiş ve halk iradesini gasp politikalarıyla şekillenmiş “Yeni Türkiye”nin örtüsünden ibarettir.
Ne İsrail “laik ve demokratik”tir; ne İran’da burjuva demokratik kurumlara dayalı bir yönetim biçimi söz konusudur. Afganistan işgal altında savaş sahasıdır ve halkının iradesi tümüyle ayaklar altındadır. Ürdün kıralın boyunduruğunda, Mısır askeri diktatörlük boyunduruğundadır. Kuzey Afrika’da ABD’li, Çin’li, Fransız, İngiliz, Alman ve Türk sermaye gruplarının da hareket halinde oldukları dış mücadeleler, sermaye yatırımları, askeri üs kurmalar, silah anlaşmaları üzerinden artmaya devam ediyor. Genel olarak dünyada, özel olarak tek tek ülkelerde sömürülen ve ezilen sınıf ve halkların üzerindeki baskının daha fazla yoğunlaşmasını içeren bu durum ve bu gelişmeler kapitalist dünya sisteminin ürünü olmakla birlikte, Amerikan emperyalizmi başta olmak üzere emperyalist devletlerin ve tekelci gericiliğin politikalarıyla da bağlıdır. Suçlular listesinin başında ise ABD durmaktadır.
ABD, içeride, ekonomisini güçlendirerek dışarıya müdahale olanaklarını artırmaya çalışırken, kullanılabilir işbirlikçileri aracıyla Latin Amerika, Afrika, Ortadoğu ve Asya’da mali, diplomatik, ekonomik ve askeri entrikalara başvuruyor. Dünya pazar(lar)ının daha büyük kısmında hegemon olmak üzere “ticaret savaşları”ndan dolaysız müdahalelere, şantaj ve darbelere dek her araç ve yöntemi kullanıyor, aşırı derecede silahlanıyor, “ön savaş”lar tezgâhlıyor ve işbirlikçi yönetimlerle rakip emperyalistlerin de aynı doğrultudaki hareketlerini kışkırtıcı bir rol oynuyor. Savaş sanayine yatırdığı yıllık 700 milyar dolarlık kaynak Türkiye dahil çok sayıdaki ülkenin yıllık üretim değerine ya yaklaşmakta ya da ondan daha fazladır. O, Çin ve Almanya başta olmak üzere ekonomik olarak en güçlü rakipler saydığı emperyalist devletlerle ve Rusya ile giriştiği rekabetle, Brezilya, Venezüella, Kolombiya’daki kontra politikalarıyla, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, BAE, Ürdün ve Mısır yönetimlerini Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yönelik yayılmacı stratejisinin zemin hazırlayıcı güçleri olarak kullanmasıyla da dünya ölçeğinde istikrarsızlık, gerginlik ve savaş kışkırtıcı güçlerin başında gelmektedir. Suriye, Libya, Irak’ta yaşanan yıkım ve süren çatışmalarla çatışma ortamının başlıca sorumlusu olmakla kalmamış, işbirlikçi bölge güçleriyle birlikte Rusya, İran ve Türkiye’nin de Ortadoğu ve Afrika’da yayılmacı politikalara girişmeleri için koşulların oluşmasında, büyük güçler için kışkırtıcı rakip, işbirlikçiler için ise yol açıcı rol oynamıştır. (devam edecek)
Evrensel'i Takip Et