06 Ocak 2019 02:10

'Geçsin günler, haftalar' meselesi

'Geçsin günler, haftalar' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,

Bugün yarın derken nihayetinde eskiyip miadı dolan bir yılı geride bırakıp, bunun yerine yeni umutlarla dolu taze, turfanda, çiçeği burnunda bir yılın kapısını araladık...

Eskiyip hükmünü kaybeden, bir daha asla geriye dönüşü olmayan bu zaman diliminde şu ya da bu olaylar nedeniyle sevinip ya da tam aksine hüzünlenirken, aynı zamanda da “yaşam” denen bu kavganın ister istemez birer piyonu olduk, oluyoruz...

Senaryosunu yüce Tanrı’nın yazdığı bu “oyun”un rollerini her birimiz yine yüce Tanrı’nın buyurduğu “kader” veya alın yazımızın çizgisinden milim şaşmadan oynayıp, ardından da elimizde olmadan çıktığımız bu “uzun ince yol “da yorgun argın yürürken, kimilerimiz de maalesef “açmadan solan güller”e dönüşüyoruz...

Öyle ya da böyle; meçhulden gelip, eninde sonunda meçhule doğru yelken açtığımız bu ummanda, “Bir garip yolcuyum hayat yolunda, yolunu kaybetmiş perişanım ben” şarkısı eşliğinde bir “ömür” tüketip nihayetinde de günün veya gecenin bir vaktinde defterlerimizi ilelebet kapatıyoruz...

Kapatılan defterlerin yerine yenileri açılırken, bu arada, “Boş duranı Allah sevmez” düsturundan hareketle yola revan olup, böylece ucunun bucağının nerelere kadar uzayıp nerelerde noktaladığını, hangi “gurbet ellerde” yuva kurduğunu, henüz tümüyle çözemediğimiz bu “alem”in sırlarını keşfetmek gayretiyle çırpınıp, bu bapta gecemizi gündüzümüze katarak, gerektiğinde çift vardiya sistemiyle çalışıp çabalayıp duruyoruz ama, diğer yandan da yamuk ekseni etrafında dur durak demeden “Dertli dolap gibi inildeyen” şu garip dünyamızın ahvalinin yanı sıra, keza buraları fi tarihinden beri mesken tutan ahalinin gülnihali acaba nicedir diye merak etmediğimiz gibi ayrıca göz ardı ediyoruz..

Tanrı’nın sebilullah bahşettiği bilumum nimetleri önceleri “avcılık-toplayıcılık” macerasıyla sürdüren atalarımızın verdikleri bu yaşam kavgasının, daha sonraları zamanın çarkları arasında döne döne günümüze kadar gelip dayandığı şu kırtıpil alemde; kimlerin hangi yöntemlerle neleri nasıl “avlayıp” ya da nasıl “toplayıp” ardından da hangi kapalı kapılar ardında keyiflerince nasıl “hoplayıp” lüplediği artık sır olmamasına rağmen, yine de içinde yaşadığımız şu günlerde yaşam kavgasının endazesi, tera-zisi, enlem ve boylamları kimilerinin bilek güçlerine, onların bitmez tükenmez arzularına göre ayarlanıp duruyor...

Nitekim... “Halil İbrahim Sofrası”nın bereketinden paylarına düşen lokmaları alamayanlar,  “Böyle gelmiş, böyle gider” tera-nelerini ellerinin tersiyle dehleyip, hemen akabinde koro halinde tiz perdeden, “Geçsin günler, haftalar, aylar, mevsimler, yıllar. Zaman sanki bir rüzgar ve bir su gibi aksın” dizeleriyle seslenirken, belki de kimi kulaklara, yeni yılın bu ilk günlerinde sözleri Enis Behiç Koryürek’e, bestesi Erol Sayan’a ait, rast makamındaki bu şarkıyla “subliminal” mesajlar mı gönderiyorlar kim bilir Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa