28 Şubat 2019 19:00

Seçim ahlakı var mı?

Seçim ahlakı var mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir düşün veya bilinç varlığı, bir sosyal varlık haline geldiğinden bu yana erdemin, doğru yaşamın ne olduğu insanın önemli bir arayışını oluşturmaktadır. Hoş, mutlu, iyi, güzel, doğru eylem ve hayatın bir biçimi veya anahtarları var mıdır? 

Ahlak; eylemlerimize, ötekine, toplumsala ilişkin kural arayışıdır. Ahlak, eylemlerimizde hem irade olarak kendi iç tutarlılığımızı hem de hep bir ötekini veya ötekileri dikkate almadır. 

Peki, bir politik etikten, daha özelde seçim ahlakından da söz edilebilir mi?

SORUN GÜÇTE, ETKİNLİKTE, POLİTİKADA DEĞİL NİYET VE SONUÇLARINDA

Çoğu kez güç ile iktidar karıştırılmaktadır. Güç kendi başına yansız değerlendirilebilir, hatta irade ve enerji anlamında olumlu sayılması olumsuz sayılmasından daha iyidir.

Anarşistlerin iddia ettiği gibi her ne olurla olsun sonuçta her tür kurumsal gücün kötülüklerin kaynağı olduğu tezi insanı unutmaktadır. Güç aynı zamanda iyi insana da lazımdır; yaşama, karar alma ve eyleme insanın olmadığı, öznenin olmadığı, her bir iradenin sıfırlandığı, güç olmadan gerçekleştirilebilen şeyler değildir. 

O halde, yanlışlık güç, enerji veya iradenin kendisinde değilse nerede? 

ÇİFTE AHLAKİ YOZLAŞMA: İKTİDARIN, NEMACILIĞIN, NEPOTİZMİN GÖREV GEREĞİ (DEONTOLOJİK, DİNİ TÜRKİ DAVA GİBİ) SUNULMASI

“Makama, paraya, gösterişe yenik düştüler!” diyerek mi analiz edilecek 16 yıllık tek parti, 80 yıllık muhafazakarlaşma süreci?

Din ve muhafazakarlık geçmişte iktidarın, günümüzde kapitalizmin payandası olduğu için; AKP ve MHP daha çok iktidar ve parayı esas aldığından ahlaki bir eylem oluşturup oluşturmadığı veya bunun nasıl bir ahlaki eylem olduğu sorgulana gelmiştir.

Dinler insanı değil de “Tanrı iktidarını/Tanrı devletini/Tanrı buyruğunu” esas aldığından insanı unuttu, daha doğrusu insanı ahlaki eylemin birincil kaynağı olmaktan, eyleminin “öznesi” olmaktan çıkardı.

Özne ve ölçü ortadan kalkınca, geriye ya normatif-kültüralist ögeler veya iktidar hırsı kalıyor. 

İktidarı bir yana alıp, “Söz konusu dinse veya söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diye kabul etsek bile buradaki ana soru AKP’nin din (İslam), MHP’nin Türklük kaygısı ile hareket edip etmediğidir.

Böyle hareket ettiklerini kabul edersek, bunun ülkeyi ve toplumu nereye taşıdığı, nasıl bir rejime ve belediyeciliğe denk düştüğüdür?

Burada en kritik soru, AKP ve MHP’nin böyle ilkesel bir duruşu var mı ki, deontolojik anlayışı (Sonuçlarından özerk temel doğruları) var mı ki, onu değerlendirelim? Nema üzerine, iktidar sürdürümü üzerine kurulu bir siyasetin sanki “kutsal bir dava” uğruna yapılıyormuş, İslam veya Türklük için yapılıyormuş gibi sunulması ne anlama geliyor?

İktidar; yerleşik normatif ahlakı payanda yaparak kotarılmaya çalışılıyor gibi ki, bu durumda çifte ahlaki yozlaşma ortaya çıkıyor. Öyle olmayan bir şeyi öyleymiş gibi kabul etmek, dahası bir başka ilke veya değeri ilgisiz bir durumun kaynağı gibi göstermek, bunları bir diğer eyleminin temeli yapmaya kalkmak, bunları bilinçli (niyetli) bir şekilde yapmak, bir değil birden çok daha fazla kötü niyet ve kötü sonuç içeriyor.

HDP, SAADET, CHP, İYİ PARTİ: ÖDEV AHLAKI VEYA FAYDACI AHLAK

23-24 Şubat’ta İzmir’de Konak Belediyesinde gerçekleştirilen Felsefeciler Derneği, 6. Felsefe Öğretmenleri Sempozyumunda Zeynep Direk etik eğitimi konusunda, ödev etiğine, deontolojiye eleştirel yaklaşıyor ancak yumuşak da olsa evrenselliğin kaldırılması durumunda da etiğe dair ne kalacağını sorguluyor; Derrida’nın yanlış anlaşıldığını,” Fransız postyapısalcılığının rölativist olmadığını vurgulayarak, “kültürel rölativizmin” etik bir model oluşturamayacağını ileri sürüyor; özellikle “faydacı ahlak” (utilitarizm) J.S.Mill’e gönderme yaparak eylemin “sonuçları üzerinden” de değerlendirilmesi gerektiğini savunuyordu.

Seçimlerde nasıl bir tavır geliştirilmeli? Örneğin sonuçları ne olursa olsun, Hipokrat yemini gibi bir tür Donkişot ahlakı ile mi, ödev ahlakı ile mi hareket etmeliyiz? Doğru eylem, doğru seçim her koşulda “koşulsuz eylem” midir? Yoksa süreç ve sonuçları itibariyle “En fazla yarar sağlayan eylem” midir?

Baştaki “gaye” veya “iyi niyet”; “iyi eylem için” yeterli midir? Yoksa niyetten daha çok süreç ve sonuçları mı daha gerçekçi ölçülerdir?

Ölçüyü “sonuç alma” (iktidarını sürdürme veya iktidara geçme) açısından düşünürsek millet iktidarı ile Ccumhur İttifakı aynı noktada buluşur. 

Ancak Cumhur İttifakının iktidarının sürmesi mi yoksa HDP’nin, Millet İttifakının mı güç kazanması daha hayırlı sonuçlar doğuracaktır? Hangi blokun program ve politikası bireysel ve toplumsal faydayı artıracaktır? 

İnsan zorunlu mutlak iyiyi arıyor, ancak koşulsuz en hayırlısını bulabilsek, o zaman da zaten seçime ihtiyaç olmaz.

İnsanı insan yapan seçimleridir denebilir.

 

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa