04 Mayıs 2019 20:40

İfade özgürlüğü talebi vatan hainliği mi?

İfade özgürlüğü talebi vatan hainliği mi?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Avrupa Konseyi, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nün hemen öncesinde 2018’in düşünce özgürlüğü raporunu yayımladı.  İçeriğindeki en çarpıcı tespit Konseye üye Türkiye dahil 47 ülkede gazetecilere yönelik şiddet ve tehditlerin kaygı verici derecede artmış olması. Geçen yıl bilindiği kadarıyla en az iki gazeteci, Malta’da Daphne Caruana Galizia ve Slovakya’da  Ján Kuciak ile partneri yolsuzluk iddiaları ile ilgili araştırmaları sırasında öldürüldü. Konsey, hak ihlaline uğrayanlar ve korunması gerekenler arasına bu yıl sivil toplum kuruluşlarını da eklemiş, pek çok ülkede sivil toplum kuruluşlarının hükümetlerce tehdit edildiği, baskı altında olduğunu kayda geçirerek bunun için bir karar ve önerge hazırlamış. Osman Kavala’yı 551 gündür, Yiğit Aksakoğlu’nu 170 gündür cezaevinde tutanlara duyurulur. Kavala ve Aksakoğlu için tutukluluğa itiraz talepleri geçen hafta yeniden reddedildi.

Gelelim rapordan çarpıcı kısımlara. Konsey üye devletlerin pek çoğunun düşünce özgürlüğünü korumak için yasal garanti sağlamadığını yahut bunlara uymadığını söylüyor. Slovakya’da Plus 7 dergisinden bir gazeteci yolsuzluk iddiaları ile ilgili haber yaptığı ve kaynağını açıklamadığı için üç yıl hapis cezasına çarptırılmış. Ermenistan, Malta ve yeni adıyla Kuzey Makedonya Cumhuriyeti’nin nefret söylemi düzenlemeleri düşünce özgürlüğünü kısıtlar nitelikte bulunmuş. Şaşırtıcı değil, nefret söylemini önlemek için sopa ne zaman devletin eline geçse önce muhaliflerin başına iniyor.

Rusya’nın ülkede çalışan yabancı gazetecilerin faaliyetlerini “ajanlık” statüsüne kolaylıkla sokabildiği yeni düzenlemesinin eleştirel sesleri susturmayı amaçladığı eleştirisi yapılıyor. Kuzey Makedonya Cumhuriyeti ve Hırvatistan’da haber ve yazıları nedeniyle gazetecilerin para cezasına çarptırılması da problemli bulunan yasal düzenlemeler arasında.

Konsey, bilgi sızdıranların da gazetecilerle benzer tehditlere maruz kaldığı tespitini yapıyor. Daphne Caruana Galizia’ya bilgi sızdıran, Kıbrıs’ta bir bankanın eski çalışanlarından Maria Efimova, Malta başbakanının eşinin iş ilişkileri hakkında ifade vermesinin ardından hayatından endişe ettiği için Yunanistan’a sığınma talebinde bulunmuş. Malta’nın iade talebi ise reddedilmiş. Yani iade talepleri reddedilen tek ülke Türkiye değil.

Raporun medya bağımsızlığı bölümü çok çarpıcı ve tanıdık. Sırbistan’da devlet desteğinin yalnızca yandaş medyaya aktarıldığı, hiçbir şeffaflığın olmadığı, İtalya’da başbakan yardımcısı ve Five-Star Movement liderinin kamu kuruluşlarına gazetelere ilan vermeyi durdurun çağrısı, Danimarka’nın kamu yayıncılığı kurumunun bütçesinde yaptığı kesinti nedeniyle 400 çalışanın işsiz kalması, altı radyo ve televizyonun kapanması, kamu yayıncılığının içeriğine müdahale, kamu yayıncısı kuruluşların propaganda aracına dönüştürülmesi tespitler arasında.  

Medyadan haz etmeyen iktidarlar için en ilham verici örnek Macaristan’daki iktidar medyasının tek çatı altında toplanması, bir nevi varlık fonu. Tüm reklamların bu kuruma gitmesi, pazarda bir tekel oluşması kaygı verici bulunuyor, ama ne yapsin Victor Orban, tek tek ihale vererek sermayedar besleyemiyorsa…

İçinizden e hani Türkiye yok mu dediğinizi duyar gibiyim. Türkiye, hapisteki gazeteciler, OHAL döneminde kapatılan medya kuruluşları, dernekler; işten atılan akademisyenler, kamu çalışanları ile rekor kırmış durumda. Yukarıda sayılan neredeyse her bir örneğin Türkiye’de karşılığı olmasına rağmen görmezden gelindiğini de belirtmekte fayda var. Durum en açık şekliyle rapora iliştirilen iki infografikte görülüyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 2018 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin düşünce özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinin ihlalinde Türkiye tüm ülkeleri hatta Rusya’yı bile açık ara sollamış durumda. 1959-2018 performansını gösteren grafikte durum çok daha vahim, ki AİHM’nin önünde bekleyen daha yüzlerce dosya olduğunu, onun da bu dosyaları görüşmek için bin dereden su getirdiğini akılda tutmak gerek.

AİHM’nin 2018’in 20 Mart’ında Mehmet Altan ve Şahin Alpay’ın tutuklu yargılanmasının özgürlük ve güvenlik ile ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmedip Türkiye’yi mahkum etmesine rağmen, bir yıl sonra, bu raporun yayımlandığı gün Anayasa Mahkemesi Cumhuriyet davasında yargılanan Akın Atalay, Murat Sabuncu, Bülent Utku ve Ahmet Şık’ın, bir sonraki gün Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın başvurusunu hak ihlali yok diyerek reddetti.

Geçen cuma olduğu gibi Türkiye’de ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik eleştirilere iktidardan hep “Onlar kendi işine baksın” yanıtı geliyor. Yukarıdaki örnekler de gösteriyor ki Türkiye gibi başka ülkeler de izleniyor, eleştiriliyor, zaten “onların” işi bu. İktidarın uluslararası hukuk standartlarının giderek daha fazla dışına çıkması hem siyasi hem ekonomik alanda riski artırıyor. Bir “kurtuluş savaşı” verildiği iddiasının ne içeride ne de dışarıda alıcısı yok. Bu yüzden şimdilerde nedense yeniden heyecanlanan ulusalcı yazarların “söz konusu vatansa gerisi teferruattır”la özetlenebilecek ikna çabalarının da sonuç vermesi zor görünüyor.

* Rapora ve infografiklere ulaşmak için tıklayın

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa