"Adalet" meselesi
Fotoğraf: Envato
Kirvem,
Yüce devletimizin hepsi de birbirinden değerli vatandaşları olarak son zamanlarda ardı ardına yükselen “adalet sarayları”na şu veya bu nedenlerle yolumuz düştüğünde, öncelikle hepimizce malum olan “adalet mülkün temelidir” hükmünü içeren tabelaların yanı sıra, keza kavil yağıyla pırıl pırıl parlatıldıktan sonra duvarlara, koridorlara, duruşma salonlarına asılmış aynı minvaldeki pirinç levhalarla müşerref oluyoruz...
Mülkümüzün “temel”ini oluşturan “adalet” terazisinin kazara da olsa ayarı bozulduğunda, bunun ceremesini milletçe ister istemez birlikte çekeceğimizden dem vururken, öte taraftan da hukuk devletimizin anayasal kanun ve nizamları doğrultusunda mesela daha birkaç gün önce hesapça gerçekleştirdiğimiz yerel seçimlerin hemen akabinde sandıklarına yansıyan sonuçlarla ilgili kopardığımız vaveylaya bakılırsa; anlaşılan o ki, günün birinde kapısını çalacağımızı sık sık dillendirip durduğumuz bu “adalet meselesi” tahtında maalesef henüz emekleme safhasındayız...
Nitekim demokratik, laik, hukuk devletimizin öngördüğü kurallar doğrultusunda vatandaş kimliğimizle en önemli görevlerimizden biri olan “seçme-seçilme” hakkımızı yerine getirmek için sandıklara attığımız oylarımızla bu baptaki “irade”mizi açıkça belirttikten sonra, çıkan sonuçlara göre kimilerimiz kazanmanın verdiği sarhoşlukla bunun keyfini yaşarken, kimilerimiz de uğradığımız hayal kırıklığının yanı sıra, ayrıca yıllardan beri çöreklenip oturduğumuz koltuklarımızın da yavaş yavaş altımızdan kayıp gittiğini, üstelik bir zamanlar püfür püfür eserken yelkenlerimizi doldurduğumuz takamızın da gari miadının dolduğunu hissedince, bu kez de bu işin içinde nedense illa da bir bit yeniği arayıp mırın kırın etmeyi marifet belliyoruz...
Aslında hoşumuza gitmeyen, canımızı sıkan, hatta deyim yerindeyse “saltanat’ımızın huzurunu bozan olayların nedenlerini öncelikle kendi “bencil” icraatlarımızda aramamız gerekirken, bunun yerine suçu, kabahati, sorumluluğu başkalarının sırtına yüklemenin sihirli yollarını arıyoruz ama, bu tür egoistçe yaklaşımların eninde sonunda işe yaramadığı gibi, tam aksine ters teptiğini bile bile, yine de kendi yamuk kafamızın dikine gidip, dolayısıyla nafile yere direniyoruz...
Vee en önemlisi de; adaletten yana yeterince nasibini almayan, alamayan, dahası da her halükarda sadece kendi “iktidar”larının hesaplarıyla yanıp tutuşanların; oymalı, kakmalı, yaldızlı “taht”larının yerinde günün birinde eninde sonunda yeller estiğini, üstelik bu gerçeği kanıtlayan her biri tuğla kalınlığındaki tarih kitaplarının neredeyse tümünün de, tıpkı gelinlerin boynundaki sıra sıra inciler misali sahafların tozlu raflarında “ibreti alem” için yan yana dizildiği halde bunların mevcudiyetinden de sanki hepten bihaberiz Kirvem!..
- Bitmeyen yazı* 05 Nisan 2022 00:14
- ‘Saltanat kayıkları’ meselesi 19 Mart 2022 23:23
- 'Ayıp' meselesi 12 Mart 2022 23:00
- ‘Yamuk beyinler’ meselesi 05 Mart 2022 21:31
- ‘İp ipullah sivri külah’ meselesi 26 Şubat 2022 23:05
- ‘Laklakiyat’ meselesi 19 Şubat 2022 20:45
- ‘Saz çalıp çığırmak’ meselesi 12 Şubat 2022 22:00
- ‘Demirkazık’ meselesi 05 Şubat 2022 23:20
- ‘Minik serçe’ meselesi 30 Ocak 2022 02:15
- ‘Enkaz’ meselesi 23 Ocak 2022 02:43
- ‘Rektifiye’ meselesi 16 Ocak 2022 03:40
- "Aç tavuk" meselesi 09 Ocak 2022 02:30