14 Haziran 2019

Sorun bilimde değil bilim dışılıkta: Medeniyet tasavvurları

Çukurova Üniversitesi Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dalından Mustafa Günay’ın taşıyıcısı olduğu Özne Dergisi 15 yıldır yılda iki sayı olarak yayınlanıyor. 2019 Bahar sayısı Hüseyin Gazi Topdemir’in editörlüğünde “Uygarlık/Medeniyet Tasavvurları” konusuna ayrılmış. Konuyla ilgili 18 makale yer alıyor.

Sorunsal veya söz dönüp dolaşıp medeniyetin kaynağının ne olduğu sorusuna takılıyor. Öyle ki Osmanlı ve Türkiye’nin son üç yüz yıldır yanıtlaması gereken temel probleminin “medeniyet” sorunu olduğu ileri sürülebilir. Ş. Mardin’in ifadeleriyle, daha XVIII. yüzyıl başlarında, Batı’nın askeri kurumlarının ve silah gücünün imparatorluğa nasıl getirilebileceği önemli bir devlet sorunu olmuştur. Bu düşünceler, III. Ahmet zamanında (1703-1730), bilhassa 1720’lerden sonra, Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’nın (1718-1730) desteğiyle teşvik görmüştür. Batıcılığın bu ilk devresinde Batı’nın askerî teknolojisinin savaştaki rolü ve savaşın sonucunu kısmen Tanrı’ya bırakma şeklindeki köklü inanç tartışılmıştır.”

Medeniyet sorunu daha da geriye, Osmanlı’nın yükseliş dönemlerine kadar gider. III. Murat'ın fermanıyla Takiyüddin’e 1577 yılında Tophane sırtlarında kurdurulan Rasathane Şeyhülislamlığın musibet kaynağı yorumları yüzünden yine padişah III. Murat’ın emriyle sadece üç yıl sonra 1580’de top atışlarıyla yıktırılmıştır. Yaklaşık 300 yıl sonra 1868’de kurulan Kandilli Rasathanesi (Rasathane-i Amire) de aynı akıbete uğramış, Nakşilerin öncülük ettiği 31 Mart Vakasında (12 Nisan 1909) tahrip edilmiştir.

İstikâl Marşı’nın omurgası da medeniyet sorunu üzerine kurulu bulunuyor. Akif’in dizeleriyle; “Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar/ Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var/ Ulusun, korkma nasıl böyle bir imanı boğar/ Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.”

“Medeniyet”ten kapitalizm, emperyalizm mi anlaşılıyor, yoksa daha derininde bir bilim ve akıl küçümsemesi mi var, bunu Âkif, “Âsım” adlı medeniyet projesini anlattığı şiirinde daha açıyor ve bilimi küçümsüyor: “Yarının ilmi nedir, halbuki? Gâyet müdhiş:/ «Maddenin kudret-i zerriyyesi» uğraştığı iş./ O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,/ Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek./ Onu bir buldu mu, artık bu zemin: Başka zemin./ Çünkü bir damla kömürden edecekler te’min,/ Öyle milyonla değil; nâ-mütenâhî kudret! ...”

Osmanlı nasıl kurtulur? Türkiye nasıl kurtulur? Ülke nasıl kalkınır? Gelecek nasıl kotarılır? soruları da aslında medeniyet tasavvurlarını gösteriyor.

•          Osmanlıcılık, İslamcılık, Milli Görüş,

•          Türkçülük, Turancılık,

•          Ulusalcılık, milliyetçilik,

•          Liberalizm, kapitalizm, piyasacılık,

•          Çağdaşlaşma, bilim ve teknolojiyi, Batı Medeniyetlerini yakalama,

•          Diyalektik tarihsel materyalizm, bilimsel sosyalizm, toplumcu gerçekçilik…

Cumhuriyetin medeniyet anlayışı şu şiarda toplanıyor: “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir.” Şiirini ise Tevfik Fikret, Haluk’un İnancı’nda yazıyor: “Bir gün yapacak fen şu kara toprağı altın/ Bilim gücüyle olacak ne olacaksa... İnandım.”

M. Kemal’in bilim ve milliyetçilikle, T.Fikret’le; Milli Görüş ve AKP-Erdoğan’ın Âkif’le (din, maneviyatla) örtüştüğü söylenebilir. Milliyetçiler Z. Gökalp’le, sosyalistler diyalektik tarihsel materyalizmle yakınlaşmaktadır.

Özne dergisine dönersek, Osmanlı’dan günümüze birbirinden farklı medeniyet tasavvurlarının hâlâ güncelliğini sürdürdüğü, din-medeniyet, akıl-medeniyet, bilim-medeniyet ilişkilerinin hâlâ farklı şekillerde yanıtlandığı görülmektedir.

Dergideki bazı makalelerde hâlâ medeniyetin dinle ilişkilendirilmesi gerektiği, akıl ve bilimin eksik kaldığı yönünde yorumlar bulunmaktadır.

Benim kanaatim; farklı medeniyet tasavvurlarının yarattığı sorunların bilim ve felsefe dışı ekonomi politiklerin sonucu olduğu yönündedir. Çözümün ise medeniyet anlayışının, muhtevanın, ölçünün bilim ve felsefeye dayandırılmasından geçtiği yönündedir.

Medeniyetin yaratımı dinlerde, kültürlerde, liberalizmde, şunda bunda değildir. Bilim ve felsefe; dinler ve kültürler de dahil gerçeği ve potansiyeli (olup biteni ve olanaklı olanı) temel alır, okur, yorumlar, aklın ve sanatın da yardımıyla yeniden harmanlanmasına veya kurulmasına zemin sağlar. Bilim ve felsefe; muhteva olarak gerçeği ve olanağı, telos (amaç) olarak insan, toplum ve doğa yararını esas alır; oluş ve yaşama yönelir.

Sorunu yaratan ise, güncelliği içinde söylenirse, bir yanda kapitalizm ve yayılmacılık, diğer yanda etnosantrizm ve dinciliktir. Bunların öncelikli muhteva ve telosu sahiplik ve üstünlük üzerine kuruludur. Aklı ve sanatı araçsallaştıran, bilim ve felsefe araçsallaşmaz (araçsallaşırsa bilim ve felsefe değildir) ama öyle sanan kapitalist ve etnosantrik anlayışlardır.

Evrensel'i Takip Et