Geçen Pazar Meksika-ABD sınırını geçmeye çalışırken boğularak ölen, 25 yaşındaki Oscar Alberto Martínez Ramírez ve henüz 23 aylık kızı Angie Valeria’nın son fotoğrafı günlerdir ekranlardan gitmiyor. Gitmemesi belki de iyi çünkü bu fotoğraf ABD’nin “arka bahçesi” Orta Amerika’da olanları akıllara getirebilir. Milyonlarca insanın Orta Amerika’dan ayrılmak zorunda kalmasına veya ayrılmaya çalışmasına neden olan, ABD’nin “arka bahçe” politikası. Sınırı geçmeye çalışırken boğulan baba ve kızın ülkesi El Salvador’da yaşanan acıların hemen hepsinin nedenleri kuzeydeki büyük imparatorluk ile ilgili.

Orta Amerika’nın bir kaosa itilmesini sağlayan zihniyetin günümüzdeki temsilcileri, Orta Amerika’dan kaçmak zorunda kalanları durdurmak için ayağa kalkmış durumdalar. Sözcüleri ise Trump. Başkanın bu konuya bu kadar ilgi duymasının tek nedeni yok. Ama baş neden, “Göçmenler ülkemizi istila ediyor!” yalanının işe yaraması. Bu yalan, yalnız ABD’de değil, Avrupa’da, Avustralya’da da işe yarıyor; şaşılacak sayıda insanı siyasi uçlara, yani göçmenlere ve yabancılara yönelik düşmanlığa itiyor.

Ekranlardan gitmeyen o bakması zor son fotoğraf, Orta Amerika, Meksika ve ABD’de olanların, Türkiye’de olan bitenlerle gayet yakından ilişkili olduğunu da akıllara getirebilir. Ama bunu anlayabilmek için fotoğraflardan öteye, sermaye akışına yakından bakmak gerekiyor. Nasıl militarizm büyük bir savaş endüstrisine ve büyük bir propaganda makinesine dayalıysa, göçler ve göçmen karşıtı siyaset de bir kazanç döngüsüne çevriliyor olabilir. Kapitalizmde her şey kazanç döngüsüne, yani ticarete dönüştürülebilir.

Suriye’den kaçıp Türkiye’ye gelenleri düşünelim. Yola çıktıkları andan başlayarak, onlar birer tüketici. Onlara su, yiyecek satanlar, ev kiralayanlar da kazanç sağlayanlar. Gelenler için bir kamp kurulması, kampın temizliği, çıkan yemekler, dağıtılan çantalar, hepsi ama hepsi kazanç kapısı. Gelenlerin sayısının artması, kazancın da artması demek. Ucuz emek, kaçak çalıştırılan işçi de ticarette kâr demek.

Kamplar için yapılan harcama kamu bütçesinden gelebilir. Bu önemli değil. Önemli olan kazanç. Kazancın kime gideceğini ise elbette ki, iktidar belirliyor. İnsana hiç değer vermeyen bir rejimin Suriyelilere kucak açmış olmasının nedenleri ortada. Rejim, onları rehine olarak kullanarak AB’den büyük yardım ve destek alabiliyor. Bölgedeki kirli savaşta yerini ve gücünü koruyabiliyor. Yereldeki yandaşlarına rant sağlıyor. İç siyasette istediği gibi sunabileceği, hiçbir siyasi temsili olmayan bir kitleyi bir koz, yani siyasi oyuncak olarak kullanabiliyor.

Tam da bu noktada, geçen hafta ABD’den gelen haberlere göz atmakta yarar var. “Göçmenler ülkemizi istila ediyor!” yalanı ile siyasi açıdan yol almayı isteyen Trump ve destekçileri, çocuklara yönelik korkunç bir siyaset yürütüyorlar. Sınırı geçenler, “amansız istilacılar” olarak gösterildiği için, çocuklara da küçük düşman muamelesi yapılıyor. Tıpkı Türkiye’deki tek adam, “Kadın ve çocuklara da acımayın!” dediğinde olanlar gibi, çocuklara acınmayacağı emri geldikten sonra bebekler bile ana babalarından alınmaya başlandı. Bu yolla istilacıların caydırılacağı iddia ediliyor.

“Çocuk gözaltı merkezleri”, yani kamplar için yapılan harcamalar kamu bütçesinden alınıyor. Kampların yapılmasından ve işletilmesinden ise şirketler büyük kazanç sağlıyor. Son haberlere göre, çocuk başına günlük 775 dolar alan şirketler var. Biraz araştırıldığında, çocukların konulduğu toplama kamplarından kazanç sağlayanların Trump destekçisi oldukları anlaşılıyor. Tıpkı cezaevi kuran ve işleten şirketler, tıpkı savaşlardan, yani ölümden kazanç sağlayan büyük sektör gibi. Bir diğer deyişle, artan acımasızlıktan kazanç sağlayanlar var. Acımasızlık yalnızca ideolojik temelde üremiyor. Neoliberal kapitalizmin en önemli özelliklerinden biri acımasızlığı baş tacı yapmış olması. Çocukları, gençleri, sığınmacıları bu acımasızlık döngüsünden kurtarabilmek için neoliberal kapitalizmi çok yakından tanımak gerekli. Çocukları, sığınmacıları ve aslında her insanı ancak kâr sağlarsa değerli görebilen bir düzenin yeri, elbette ki, çöplük olmalıdır.

Evrensel'i Takip Et