Umut edepsizlerde
12 Eylül sonrasında ülkenin sürüklendiği bataklıkta büyüyen o korkunç politikacılardan biri, geçen hafta yine büyük laflar ederek tepki çekti. Hızlıca kimmiş anımsayalım. “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” okulundan, yani Erbakan’ın öğrencisi. 95’de Refah Partisi’nden Manisa milletvekili. Sonra Fazilet milletvekili. Sonra AKP kurucusu. Sonra meclise başkan. Rejimin yaptıklarından veya Pensilvanya ziyareti, Türkçe Olimpiyatları gibi haltların hiçbirinden utanması sıkılması olmayan biri.
Şimdi, kendisi gibi “büyük politikacılar” için üretilen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi. Daha önce ayda 13 bin alırken artık 18 bin alıyor. Hiçbir iş yapmadan böyle büyük paralar kazanılmasını olağan gördüğü için kendisine kızanlara “edepsizler” diyor. Bu artışa kurul karar vermemiş. Yani, kendi suçu değilmiş çünkü bu konuda tek yetkili cumhurbaşkanıymış. Cumhurbaşkanı eleştirilemez olduğu için de bu tartışma bu kadarmış.
Edep, AKP döneminde toplumun ayaklarına takılmaya çalışılan prangalardan biri. Akit türü gazeteciliğin çok sevdiği kavramlardan. O kadar çok kullanılıyor ki, işe yarıyor olmalı. “Edep ya hu!” siyasal islamcı yayınlarda çok kullanılan bir başlık. Son yirmi yılda o kadar çok edepli insan türedi ki, “edep” denilen şey neymiş anlamak için “edepliler” neler yapar bakmak gerekiyor.
Her şeyden önce edepliler yalandan kesinlikle rahatsız olmuyorlar. Erbakan okulundan geçmiş olanlar başta olmak üzere, siyasette yalandan hiç rahatsız değiller. “Bugün böyleyken, yarın şöyle,” türü siyasi çarklardan hiç rahatsız olmazlar. Çok zorlandıklarında, hep aynı noktadan açıklama yaparlar: “Laik rejimde istediklerimizi söyleyemedik; o nedenle yalan söylemek zorunda kaldık.” Fettullahçılar da, onlarla yıllarca kol kola siyaset yapanlar da.
Edepliler yalan dolu mahkemelerden de hiç rahatsız olmazlar. Fettullahçı savcı ve yargıçların yürüttükleri yalan kampanyalarından, bu savcı ve yargıçların yargılanması ve ceza alması söz konusu olsa da rahatsız olmadılar. Cezaevine konmuş savcıların hazırladığı, baştan sona yalanla dolu iddianameler ile açılan davaların sürüyor olmasından da rahatsız olmazlar. Yargının rejimin oyuncağına dönüştürülmesinden zerre kadar rahatsız değiller. Yargıya gerek olmadan, KHK ile üretilen kötülükleri de bir güzel bağırlarına basarlar.
Edepliler insanların öldürülmesinden de rahatsız olmazlar. Örneğin Soma’da ölüme gönderilen madenciler, ister 100, ister 300 kişi olsun, hiç rahatsız olmazlar. Hızlı tren facialarında insanların ölmesinden, kaç kere olursa olsun, rahatsız olmazlar. Yurtlarda yanarak ölen çocuklar da, panzer tarafından ezilen çocuklar da onları hiç rahatsız etmez.
Rejim, “çözüm süreci bitti!” der ve savaş siyasetini devreye sokarsa, ses çıkarmazlar. Günlerce sokakta kalan bir ceset vicdanlarını rahatsız etmez. Buzlukta saklanan cesetler vicdanlarını zorlamaz. Bodrumlarda öldürülen insanlar, ister 100, ister 500 olsun, edepli vicdanlarda yaprak kımıldatmaz.
Komşu ülke Irak’ın işgali de edeplileri rahatsız etmez. İşgale asker gönderilmesi de. Irak’ın kan gölüne çevrilmesine çıt çıkarmazlar. Müslüman Kardeşler için ağlar, Irak’ta öldürülen müslümanlar için hiç ses çıkarmazlar. Suriye’nin savaş alanına çevrilmesi, Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin bir “rehin siyaseti” kozu olarak kullanılması, Avrupa’ya geçmek isteyen Suriyelilerin insan ticareti yapanların eline düşmesi, boğulan çocukların fotoğrafları da edeplileri rahatsız etmez. IŞİD tarafından işlenen insanlık suçları da, hiç dile getirilmez.
Edepliler yüzünden bugün dünya yok olacak olsa, edepliler edepten söz etmekten bıkmazlar. Her olanakta, “Batı ahlaki çöküşte!” diye çığlıklar atarken, cinsel istismara maruz kalan çocukların ve kadınların çığlıklarına kulak tıkarlar. Türkiye, bir talan cumhuriyetine dönüştürülmüşken, “Haya meselesi çok önemlidir!” diye konuşmaya başlarlar. Artık ayda 18 bin alan edepli, birkaç yıl önce kadınlara şöyle seslenmişti: “Kadınsa iffetli olacak. Mahrem namahrem bilecek. Herkesin içerisinde kahkaha atmayacak, bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak.”
Milyonlarca insanı yoksulluğu sürükleyen ama evinde ayakkabı kutuları doldurmaya bakanlar, yalandan hiç utanmayanlar edepliler. Tek adam rejimi ile ülkeyi yıkım ve ölüme, yalan dolu iddianameler ile muhalifleri cezaevine, KHK ile insanları sivil ölüme, 4+4+4 gibi saçmalıklarla çocukları imam hatiplere ve dogmalara sürükleyenler de edepliler.
Demek ki, “edep” büyük bir yalan. Demek ki, edep, toplumu bastırmak için insanların kafalarına sokulmak istenen koca bir pranga. Topluma umut olan her insana, her toplumsal harekete karşı kullanılan bir silah. O zaman, umut edepsiz olmakta. Umut, edepsizlerin Gezi’sinde, Onur Yürüyüşü’nde, şuh kahkalarında; edepsizlerin hep birlikte ayağa kalkmasında!
Evrensel'i Takip Et